Barış, bilgisayarı ve "ütü beyler" ile. (Fotoğraf: Ayfer Alkan Başer)
Kanserli birisini ayırt etmek ne kadar kolay değil mi? Yoluk kaşlar, soluk ten rengi ve her daim takılan bir şapka/peruk... Herkes bir çırpıda anlasa da, hastalığını gizlemek için elinden geleni yapar çaresizce. Ama sanki gizledikleri onu daha bir görünür kılar dış dünyaya.
Kanserli genç birisini ayırt etmek ise çok daha kolaydır. Çünkü kanserli genç, büyükleri gibi evinde oturup bir sonraki tedavisini bekleyemez. İmtihana sokulmuş hayatını yaşamak için sürekli kopya çeker. Doktorlarını dinlemez, annesini de, hatta bazen kendi yorgun bedenini bile. Akranları gibi olmak için çabalar durur.
Fakat akranların hızına yetişebilene aşk olsun. Çünkü akranlar iş sahibi olur, tatile çıkar, denize girer, istediğini yer ve içer, sarhoş olur, flörtleşir, evlenir, hatta çocuk sahibi olur. Yaşam enerjisinin büyük bir bölümünü tedavisine harcayan kanserli genç için bütün bunlar hiç de kolay şeyler değil. Yine de, onları hiç yabana atmayın.
Sosyal medyada hiç kanser hastası birini takip ettiniz mi? Facebook, Twitter ve blog siteleri kanser mücadelesini paylaşan yüzlerce genç insanla dolu. Ve birçoğu inanılmaz şeyler gerçekleştiriyor. Evet, Türkiye ortamında bu sayı çok düşük, ancak sosyal medyada Türkiye ile sınırlı değiliz ki.
Gamze Akbaş'ı artık çoğumuz tanıyor. Oğlu Atakan'a kavuşmak için mücadele eden kan kanseri hastası Akbaş'a kemik iliği bulmak için ülkece seferber olmuştuk.
Yurtdışından birkaç örnek verirsek: ABD, Suleika Jaouad'un kan kanseriyle mücadelesini takip ediyor. Çiçeği burnunda Princeton mezunu Suleika, kemik iliği nakli öncesi ve sonrası günlerini New York Times'tan bildiriyor. Kanada, 30 yaşında ikinci kez rahim kanserine yakalanan Alicia Marchant'ı konuşuyor. Gazetecilik yapan Alicia, bloğunda tipik kanser retoriklerini alaşağı ediyor.
Bana en çok dokunan hikaye ise İngiltere'den: Rachael Abagail Burke, tıbben tedavisi olmayan ender bir damar kanseri hastası. Ancak bloğu kanser üzerine değil: Her kemoterapi arasında kendini adadığı seyahatleri üzerine. Hayatının aşkını bulup da yaptığı masal gibi düğünü üzerine. Dostluk ve anı beraber paylaşmanın güzelliği üzerine. Yaşama sevinci ve azim denince aklıma ilk onun ismi geliyor.
İşte kemoterapimin ikinci gününde bu genç insanların tedavileri boyunca ne yaptıklarını merak ederek alıyorum ilaçlarımı. Tedavim iki saate yakın sürüyor.
İlk olarak damar yolu açımı yapılıyor ve bulantı önleyici serum takılıyor: 30 dakika.
Daha sonra ilk ilacım geliyor, folyoya sarılmış ve adıma düzenlenmiş şekilde: 1 saat.
En son olarak da üzerinde "yüksek riskli" yazan ikinci ilacım geliyor: 30 dakika.
İlaçları otomatik bir makina enjekte ediyor. Birçok deneyimli kanser hastası ona lakap takar, benimkisinin adı da "Ütü Bey". Sesiyle sürekli kafamı ütülediği için.
Sizin kafanızı da ben ütülüyor olabilirim şu anda. En iyisi, her ilaç alımından sonra yaptığım gibi uyumak. Siz de bu arada bahsettiğim azimli insanların bloglarını takip edebilir, mücadelelerine destek olabilirsiniz. Yarınki yazımda da ayrıntılı bahsedeceğim gibi, bir kanser hastasının en önemli ihtiyacı psikolojik moral çünkü.
Not: Barış Mumyakmaz'ı twitter hesabı (@barismumyakmaz) ve blogu üzerinden takip edebilir, kanser tedavisi süreci hakkında soru sorabilirsiniz.
* Kemoterapi Günlüğü'nün önceki yazıları:
- Kanser Aritmetiği [27 Ağustos 2012]
- Sosyal Medyanın "Hasta"ları [28 Ağustos 2012]
- Kanser Psikolojisinin P'si [29 Ağustos 2012
- "Kanserle Dans"a Hazır mısın? [30 Ağustos 2012]
- Benim Yolum (31 Ağustos 2012)
- Kanser Aritmetiği [27 Ağustos 2012]