*Fotoğraf: Mustafa Çiftçi / AA
Kriz zamanlarında gazetecilik ve habercilik çok zor iş…
Krizden sonra “kriz zamanlarını” eleştirmek, yorumlamak ve tartışmak çok daha zor olacak.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Türkiye’deki yangınlar, yangın haberleri, nasıl yayınlanacağı hakkındaki beklentisi üzerine 29 Temmuz 2021’de bir açıklama yaptı.
“Bilindiği üzere Antalya’nın Manavgat İlçesi başta olmak üzere ülkemizin çeşitli noktalarında orman yangınları çıkmış ve elim hadise aziz vatandaşlarımızı derinden yaralamıştır.
Televizyonlarımızın haber ekipleri de yangınlara ilişkin canlı yayınlar yapmakta ve gelişmeler izleyicilere aktarılmaktadır. Ancak, can ve mal kaybına yol açan orman yangınlarına ilişkin olarak yapılan yayınlarda, zarar gören bölge halkı başta olmak üzere milletimizi olumsuzluğa sevk edebilecek içeriklerin ortaya konulduğu görülmektedir. Toplumsal hassasiyetin oluştuğu bu durumlarda yayıncı kuruluşlarımızın sorumluluk bilinci içinde haberlerini titizlikle ele alması şarttır.”
RTÜK Başkanlığı “milletimizi olumsuzluğa sevk edebilecek içeriklerin ortaya çıktığı” görüşünde ve açıklamasının devamında 6112 sayılı Kanun’un 8. Maddesine atıf yaptı:
“Yayın hizmetleri, ….gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur”
RTÜK, nasıl bir yayın yapılmasını beklediklerini belirten uyarısında şöyle dedi:
“Yayıncı kuruluşlarımız bu amir hükmü özenle dikkate alması, haberlerinde halkı yanlış yönlendirebilecek üsluptan sakınmaları ve abartılı ses ve görüntülere yer vermemeleri gerekmektedir.
Bilhassa çocukların ekran başında olabileceği saatlerde korku ve endişe uyandırıcı görüntülerin servis edilmemesi son derece önemlidir.
Yayınlarda, orman yangınlarına dair resmi yetkililer dışındaki açıklamalara ve kulaktan dolma bilgilere riayet edilmemesi, özellikle sosyal medya üzerinden korku ve panik oluşturabilecek asılsız haberlere yer verilmemesi sağlıklı bilgi akışı açsından kaçınılmazdır.
Bu minvalde yayıncı kuruluşlarımızdan bu ve bunun gibi afet durumlarında özel itina beklediğimizin altını çizerek, aksi durumun çeşitli yaptırımları doğuracağını hatırlatırız.”[i]
RTÜK Başkanlığı “…aksine televizyon yayınları için” ceza uygulanabilir ve “aksi durumun çeşitli yaptırımları doğuracağını hatırlatırız.” diyor.
Sözün özü; RTÜK, gazetecilerin haberciliğine karışıyor.
On altı yıl önce ne diyordunuz şimdi ne yapıyorsunuz?
Hatırlatalım… Türkiye’yi temsilen Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın katıldığı Avrupa Bakanlar Konferansı’nın 7'incisi Ukrayna’nın Başkenti Kiev’de 10-11 Mart 2005 tarihleri arasında yapılmıştı. Konusu “Kitle İletişim Politikası” olan ve “2005 Kiev” toplantısı olarak anılan bu Konferansta kararlar alınmış, eylem planları kararlaştırılmıştı.
“Bütünleşme ve Çeşitlilik: Avrupa medya ve iletişim politikalarının yeni ufukları” adıyla bu konferans kitaplaştırılmıştı.
Bu Konferansta, “Kriz Zamanlarında İfade ve Haber Alma Özgürlüğü” hakkında ve ağırlıklı olarak “savaş ve terörizm” hallerinde ve benzeri doğal afetler dahil “çatışmalarda” ortaya çıkan kriz durumlarında kararlar alınmıştı. Bu kararların alınma nedenlerinden birisi de “demokrasiler ve demokrasilerin ifade ve haber alma özgürlüğüne” karşı devletlerin ve diğer kurumların habercileri kriz zamanlarında engellemeye çalışmalarına ve tehdit oluşturmasına tepki göstermek içindi.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Konferansa katılan devletler, özellikle kriz durumlarında demokrasi ve ifade özürlülüğünün her durum ve şartta daha çok korunması konusunda “kararlılıklarını göstermek” üzere kararlar almışlardı.
Kriz zamanlarında, toplumun bilgilendirilmesi hakkı özellikle önem kazanır.
Kriz zamanlarında haberleri engellemek yerine; başta devletler olmak üzere kamu otoritelerinin, ifade ve haber alma özgürlüğü ile medya özgürlüğüne saygı duyulmasını sağlamaları şarttır, görevleridir.
RTÜK, 29 Temmuz 2021 tarihli basın duyurusu ile ne dedi?
RTÜK yayıncı kuruluşlara Kanunun “yayın ilkeleri” başlıklı 8'inci maddenin (ı) bendini hatırlatıyor.
Bu amir hükmün özenle dikkate alınması, haberlerde halkı yanlış yönlendirebilecek üsluptan sakınılması, abartılı ses ve görüntülere yer verilmemesi isteniyor. Zaten olması gereken istendikten sonra “gerekmektedir” demek suretiyle; “doğrunun ne olduğunu” ve nasıl haber yapılacağını hakkında gazetecilere laf söylemek RTÜK’ün görevi değildir.
Gazetecilerin ve yayıncıların işi gazeteciliktir, öğreticileri kendileridir. Haber, haberdir.
Deneyimlerinden, yayın hatalarından kendileri ders çıkarırlar. Başlarına gelenleri unutmazlar ve gerektiğinde öz eleştirilerini diğer meslek mensuplarından daha çok, daha sert ve acımasızca yaparlar. Kendilerini en çok eleştiren meslek mensupları gazetecilerdir. Haber nedir ve ne zaman yapılacaktır, doğal afetler nasıl haber olacaktır bilirler.
Kısaca bildiklerini ve neyi bilmediklerini iyi bilirler. Gazeteciler haber verme haklarının ne olduğunu ve sınırlarını ve kimin neyi iyi bildiğini bilenlerdir. Çünkü kamuoyunun göze kulağı olmayı, kamunun bekçi köpeği olduklarını öğrendiler ve bunun için yaşamları dahil çok bedeller ödediler. İşsiz bırakıldılar, öldüler, öldürüldüler, kazalara kurban gittiler…
Bilhassa çocukların ekran başında olabileceği saatlerde korku ve endişe uyandırıcı görüntülerin servis edilmemesini son derece önemli gören RTÜK çocukları bahane etmemelidir. Korku ve endişe yaratan doğal afetlerin kendisidir. Saati yoktur, korku ve endişe yaratabilir. Bir tek haber bile bazen mücadelenin ve müdahalenin başlangıcı olabilir.
Kriz zamanlarında kamu makamlarının doğru bilgi vermesi beklenir. Sorgulayın kendinizi.
RTÜK ne diyor? İki, üç, beş, altı ve ilgili ve ilgisiz bakanların yaptığı açıklamalar doğrudur, gerisi yanlıştır. Çünkü bu açıklamalar resmidir. Ancak bu sadece resmiyetin görüntüsüdür.
Kulaktan dolma bilgilerden kastınız nedir?
Olay mahallinde, yangın yerinde, sahada, cayır cayır yanan ormanların göbeğinde, evi yanmış insanları ve çığlıklarını, ne yapabiliriz diye ellerinden geleni yapmaya çalışan yangın söndürme gönüllülerinin anlattığı mıdır “kulaktan dolma bilgiler” dediğiniz…
Yoksa gerçek habercilerin haberleri mi? Olmasalardı, gerçekleri ve olup biteni kim aktaracaktı kamuoyuna? Nereden bilecektik bunca olup biteni ve çaresizliğimizi….
Ateş bacayı sarmış, gerçekler ve görüntüleri ve haberler kulaktan dolma bilgiler değildir. RTÜK olarak “resmi yetkililer” tarafından yapılan açıklamaları sizler dinleyin! Belki işinize yarar! Sonra haberlere göz atın ve gerçekler karşısında rahatsız olabilirsiniz….
Resmi yetkililerin resmî açıklamaları yangınları söndüremedi. Resmiyetlerin tümü yandı.
Su ve hayat için yangınlara karşı mücadele edenlerin içi yanıyor. Söndürebilecek misiniz?
Yangın gerçeğini haber yapan gazetecilerin haberleri; bu kadar rahat olmanızın verdiği rahatsızlıklarınız olabilir. Rahat olanların rahatsızlıkları; haberlerdendir.
RTÜK “özellikle sosyal medya üzerinden korku ve panik oluşturabilecek asılsız haberlere yer verilmemesi sağlıklı bilgi akışı açısından kaçınılmazdır” diyorsa; kimin sağlıklı bilgi verdiğini veya vermediğini araştırıp haber yapan gazetecilerin haberlerini, görüntüleri izlesin.
Sağlıklı “bilgi” vermeyenlerin neden bilgi vermedikleri ve neyin sağlıklı bilgi olup olmadığını araştırmak gazetecilerin işidir.
Afet durumlarında gazetecilere sağlıklı bilgi verilmesi şarttır. Toplum böylece yapılan haberlerden neler olup bittiğini ve gerçekleri öğrenebilir. Haber ve bilgi vermeyenler gerçekleri saklamış olurlar. Halkın beklediği doğal afetlerle mücadelede kimin ne yaptığıdır. Kimin ne yapmadığını gazeteciler ortaya çıkarır. Olup bitenler karşısında yangınların söndürülmesinde ve doğal afetler zamanında ortaya çıkan krizlerde kamuoyunun gözü kulağı olan gazeteciler haber yapar. Bu haberlerin nasıl olacağını gazeteciler aktarır, yorumlar ve gerektiğinde eleştirir.
Türkiye yanıyor haberlerini yapan gazeteci ve yayıncı kuruluşlara nasıl haber yapmaları gerektiğini hatırlatarak “özel itina beklediğimizin altını çizerek, aksi durumun çeşitli yaptırımları doğuracağını hatırlatırız.” demek RTÜK Başkanlığına çok mu yakıştı?
Kriz durumlarında gazetecilerin çalışmalarına yapılan her türlü müdahale “istisna” olmalıdır. Asıl olan uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan koşullara uygun olarak gazetecilerin görev yapmalarının sağlanmalıdır.
Sonuçta Kiev toplantısına katılan devletler ve Türkiye, “gazetecilerin, güvenliklerine karşı bir engel ve tehdit olmaksızın, kriz durumlarına ilişkin özgür ve bağımsız bir şekilde haber aktarabilmelerine ve bu hakkın ilgili uluslararası belgelerde düzenlenen kısıtlamaların ötesinde herhangi bir kısıtlamaya gidilmesi ihtimali olmaksızın kullanılması üzerinde mutabık” kalmışlardır.
RTÜK tarafından yayınlanan duyuru bu mutabakata aykırıdır.
Devletlerin “mutabık” kaldıkları başka kararlar da vardır. Örneğin “Medya çalışanlarının güvenlik ve emniyetlerinin, özellikle kriz dönemlerinde, medya ve gazetecilere karşı yapılan tüm şiddet olaylarının tam ve bağımsız bir şekilde araştırılması ve medya çalışanları ve bağlı olduğu kuruluşların, medya çalışanlarının karşılaştığı riskleri azaltacak önlemleri alabilmeleri için onlara en uygun şekilde yardım edilmesini gerektiren süregelen bir sorun oluşturduğunda” mutabıktırlar.
Bu durumda geçmiş olsun dediğimiz gazeteci Gökmen Karadağ ve arkadaşlarının ve teknik ekibinin İçmeler’de Açıkça programının canlı yayınında uğradığı saldırıyı Halk TV canlı yayınına yapılan basit bir “müdahale” olarak ele alamayız. Kriz zamanlarında olay yerinde yayın yapan ve habercilere yapılan saldırı halkın gerçekleri öğrenme hakkına açıkça saldırıdır.
Bu tür saldırılara cesaret verecek açıklamalardan cesaretlenenlerin tehlikeli saldırıları açıkça tehdittir, düşmanlıktır ve işledikleri suç nefret suçudur.
Yıllardan beri insan hakları ihlallerini insanlara duyuran, bilgilendiren, haberleştiren, eleştiren, yorumlayan tek bir dünya üzerinde birçok ses yaratan, çoğulculuk, demokrasi ve yaşanabilir bir dünya için kendi hayatlarını hiçe sayan gazeteciler, özellikle kriz zamanlarında korunmalıdır. Çünkü ifade özgürlüğü hakkı, resmi makamların resmiyetine, siyasal ve teolojik görüşlerine ve teokratik yönetim biçimlerine terk edilmeyecek kadar korunması gereken çok ciddi bir haktır.
Gazeteciler; hükümet veya benzeri kuruluşların müdahalelerine kapalıdır.
Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine göre gazetecilerin bazı temel görevleri ve ilkeleri vardır.
Gazeteci sıfatını taşımayı hak eden herkes, meslek ilkelerine en yüksek seviyede uymayı taahhüt etmiştir. Ülkesindeki yasalara saygılı olmakla birlikte, hükümet ve benzeri kurumların müdahalelerine kapalıdır. Mesleki olarak yalnızca meslektaşlarının ve kamuoyunun değerlendirmeleri ile bağımsız yargı organlarının kararlarını dikkate alır. Gazeteci devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır. Onu, mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir.
Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.
Gazetecileri yönlendiren ve gazetecilerin özenli olmaları gereken ilke demokrasi ve insan haklarıdır.
Düzene uygun haber yapmak gazetecilik değildir, gazeteci olmayanların habere karışma hakkı yoktur ve bu yöntem kitle iletişim araçlarının siyasal iktidardan yana olmasını istemektir.
Birkaç gün sonra…RTÜK Başkanlığı 3.8.2021 tarihli başka bir açıklama daha yayımladı. Bu açıklama 29 Temmuz 2021 tarihli açıklaması hakkındaki eleştiriler üzerineydi.
Bu defa uzun bir açıklama yapıldı ve RTÜK kendini tanımladı. “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa ve Kanunla teşekkül etmiş resmi yayıncılık otoritesidir.”
Gazetecilik ve haber yayını resmi yayıncılık ve resmi yayıncılık otoritesine bağlı değildir.
Az yukarıda yazılı; “Gazeteci devleti yönetenlerin belirlediği ulusal ve uluslararası politika konularında önyargılara değil, halkın haber alma hakkına dayanır. Onu, mesleğin temel ilkeleri ve özgürlükçü demokrasi kaygıları yönlendirir.”
“RTÜK Başkanlığı tarafından yapılan her olumlu ve yapıcı açıklamayı kamuoyuna farklı bir şekilde sunma çabası manidardır.” diyen RTÜK açıklamasının devamında "Yayıncılık Etik İlkeleri"nden bahsediyor. Sonra da “Hal böyleyken bu hatırlatmaları yapmayı, farklı yerlere çekme çabalarını art niyet olarak görüyoruz.” diyor.
RTÜK ikinci açıklamasını şöyle bitirmiş:
“Ayrıca basın açıklamamızın ekinde yer alan kişiye özel gönderilen mesaj içeriği de bazılarının dediği gibi asla bir tehdit değildir. Bunun sansür olarak anlaşılması ilginçtir.
Bu vesile ile gelişmeleri doğru ve tarafsız olarak aktaran medyamıza teşekkür ederken, bölgede bulunan acil müdahale ekiplerine ve vatandaşlarımıza şükranlarımızı iletiyoruz. Yangınla canla başla mücadele eden resmi ve sivil tüm görevlilere, elinden geldiğince söndürme çalışmalarına destek olan saygıdeğer halkımıza müteşekkiriz.
Yüreğimizi yakan orman yangınlarında hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.
Uygunsuz yayınlar ve doğruluğu tespit edilmeyen paylaşımlar yoluyla moral ve motivasyon bozucu çarpıtmaların, bölgedeki ormancılarımızın, itfaiyecilerimizin, fedakâr vatandaşlarımızın ve diğer tüm görevlilerimizin çalışma şevkini kıracağını ve yangında yitirdiğimiz aziz şehitlerimizin saygıdeğer hatıralarına zarar vereceğini düşünüyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”[ii]
Gazetecilerin ve habercilerin art niyetli çabalar içinde manidar insanlar olduklarına, uygunsuz yayınlar yaparak moral ve motivasyon bozduklarına inanmamızı bekleyen 29 Temmuz ve 3 Ağustos 2021 tarihli RTÜK açıklamalarına inanıyor musunuz? (Fİ/RT)