Gezi Direnişi’nin üstünden iki yılı aşkın bir süre geçmiş. Gezi’yi o zamanlar birçoklarının tahmin ettiği gibi, bir dönüm noktası olarak tartışmayı sürdürüyoruz; ama bunu yaparken onu nostaljikleştirip geleceği ipotek altına alacak da değiliz. Gezi’yi bir geçmiş zaman hikayesi değil bir gelecek tahayyülü olarak yeniden okumak gerekiyor.
Sosyoloji Mezunları Derneği (SOMDER), tam da böyle bir yaklaşımla, Gezi’nin birinci yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde düzenlendikleri Gezi izlekli uluslararası konferansı çeşitli yazarların da ek katkılarıyla kitaplaştırdı. “Bir Gezi kitabı daha mı; yeter artık, gına geldi” diyenler çıkacaktır. Ancak, bu kitap, az önce belirtildiği gibi, geçmişin muhasebesini değil geleceğin direnişlerini tartışmaya açıyor. Zaman kipi farklı olan böylesi bir kitaba ihtiyaç vardı tam da. Kitabın Gezi’yi küresel direnişler ile ilişkili olarak ele alması da bir başka artısı.
Fikret Başkaya’nın giriş metniyle açılıp İzzettin Önder, Kadir Cangızbay, Gündüz Vassaf ve Gün Zileli gibi yazarlarla devam eden kitapta, genç kuşaktan araştırmacıların makaleleriyle birlikte yabancı yazarların çalışmaları da dikkat çekici. Anlaşılan o ki, kitabın editörleri, Gezi’deki geniş yelpazeyi yazar kadrosunun kapsamında da bir ölçüde denkleştirmeye çalışmış.
Kitabın ilk yarısı, ikinci yarısındaki Gezi Direnişi tartışmaları için zemin hazırlayacak ve çerçeve sunacak bölümlerden oluşuyor. Fikret Başkaya, Evren Hoşgör, İzzettin Önder ve Dave Hill’in yazdığı bu ilk yarıda, çoğunlukla küresel ve yerel ölçekli kapitalizm ve neo-liberalizm çözümlemelerine yer veriliyor. Marksist siyasetçi ve eleştirel eğitimbilimci Prof. Dr. Dave Hill, makalesinde, uluslararası bağlamında eğitimdeki neo-liberalizmle yeni muhafazakarlığı ayrı ayrı inceledikten sonra, bu çift yönlü çözümlemesini birleştirerek AKP Türkiyesi’ne değiniyor.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Cenk Saraçoğlu, makalesinde ‘Gezi Direnişi’ni anlamanın yöntemleri üzerine bir tartışma’ yürütüyor; Gezi’yi bir orta sınıf isyanı olarak görenleri çeşitli noktalardan eleştiriyor. Bu açıdan, Loïc Wacquant’ınki başta olmak üzere, Gezi’yi yöntemsel bireycilik üzerinden inceleyen yaklaşımlar ele alınıp eksik yönleri gösteriliyor. Makale, daha sonra, ‘ideolojik mülksüzleştirme’ kavramsallaştırması ekseninde AKP’nin kapsamlı bir çözümlemesiyle genişliyor.
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Kemal İnal, liberal yazarların Gezi’yle ilgili yorumlarına karşı, 120’yi aşkın örgütlü bileşenden oluşan, ancak kitlelere verdiği imgeyle adeta ‘örgütsüzlerin gevşek ve flu örgütü’ gibi bir işlev görmüş olduğunu söyleyebileceğimiz Taksim Dayanışması’nın direnişteki rolünü ve bu kolektif liderlikteki sosyalist ağırlığı anımsatıyor ve bunun dünyadaki benzer direnişlerle Gezi Direnişi arasında önemli bir fark olduğuna dikkat çekiyor. İnal, ayrıca, Gezi Direnişi’nin geniş eylem yelpazesinin geçtiğimiz yıllardaki öncüllerinin bir dökümünü sunuyor.
Atina Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Marksist eğitimbilimci Prof. Dr. Kostas Skordoulis, Gezi Direnişi’ni geçtiğimiz onyılda diğer coğrafyalarda sahne alan direnişler bağlamında değerlendirirken; Kadir Cangızbay ise siyasal gündemin gazete yazısı akıcılığında kavramsal bir çözümlemesini sunuyor. Hemen ardından, Evrensel Kültür Dergisi Yazı İşleri Müdürü Nuray Sancar, makalesinde, Gezi Direnişi ile Rojava’yı birlikte ele alıyor.
Gezi’ye anarşist bir açıdan yaklaşan Gün Zileli ise, ‘Partiler Çağının Sonu’ başlıklı makalesinde, siyasal parti kavramını Fransa’daki ve özellikle de Rusya’daki tarihçesiyle ele alıp ‘geleneksel’ Leninist parti anlayışının olanaklarını ve daha çok da kısıtlamalarını ve çağımızın mücadeleleri için doğurduğu engelleri tartışmaya açıyor. Zileli, Gezi’nin en büyük mesajını “partiler çağının bitişini ilan etmesi” olarak görüyor (s.271). Dolayısıyla, yazar, bu konudaki üç görüşten birini savunuyor [ikinci görüş, Gezi’yle partilerin/örgütlerin güçlenmesi ve üye ya da üye olmayan destekçi ya da seçmen sayılarının artması ve üçüncü görüş, partilerin/örgütlerin Gezi Direnişi sonrasında belli ölçülerde yenilenmesi (örneğin, kararların daha hızlı alınması; parti/örgüt işleyişi için internet araçlarının kullanımının yaygınlaşması vb.) Bkz. Gezgin, 2014].
Üyesi olduğu 68 kuşağı ile Gezi’yi karşılaştıran Gündüz Vassaf ise, makalesinde, ‘yeni İpek Yolu’ndan söz ediyor:
“Gençlerin birbirleriyle tanıştıkları, kültürlerini, kaygılarını, umutlarını paylaştıkları, evrensel değerler çerçevesinde birleştikleri, küresel bir İpek Yolu internet üzerinden kurulmakta. Düzenin oyunlarına katılmayarak onu gayri meşrulaştırırken, apolitik denilen bu kuşak, kişiliğini yitirmeden, dünyayı sahiplenme sorumluluğunda.” (s.274)
Kitap, Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Doç. Dr. Aslı Kayhan’ın başlarda yer aldığı Caferağa Dayanışması ile ilgili eleştirel makalesi ile son buluyor. Yazar önce, Dayanışma’nın bileşenler bağlamında yapısını ve olumlu özelliklerini sunuyor. Daha sonra, Caferağa Mahalle Evi’ndeki deneyimleri aktarıyor ve bunları çeşitli kuramsal konular ekseninde tartışıyor. Metinde yerele vurgu var. Gezi’den sonraki örgütlenme deneyimlerinin umulduğundan daha zayıf olması, özeleştiri gerektiriyor. Bu açıdan, yazarın metinde ele aldığı noktalar önem kazanıyor.
Başta belirtildiği gibi, ‘Gezi Tartışmaları’ kitabı, Gezi’yi nostaljikleştirmeyip geleceğe dair bir umut olarak kavramsallaştırmasıyla öne çıkıyor. Demek ki, bu kitap, asla bitmiş sayılamaz; çünkü “bu, daha başlangıç”... Daha ne Gezi’ler göreceğiz...
Kaynakça: Gezgin, Ulaş Başar (2014). Gezi Direnişi ve Yazarlar Forumu. İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 251.
* Gezi Tartışmaları: İsyanın Dünü, Bugünü ve Yarını / Çakır, Gencer and Aktükün, Başpınar Özgür (eds.) / Ütopya Yayınevi / Ankara / 2015.