Siyasal mücadelenin dili, aynı zamanda ‘politik olan’ı kavramsallaştırma yöntemini ve farklı politik değer kümelerini sembolize eden bir bütündür. Bu özelliği ile hem siyaset tarafından kurulur hem de siyaseti kurar.
Görsel ifade, çoğu zaman siyasal mücadele dilinin en etkin araçlarından biridir. Zira çarpıcı niteliği, sözü destekleyen hatta kimi zaman onun önüne geçen/geçebilen hüviyetiyle kitleye sayfalarca metinden daha süratli ve etkili bir biçimde nüfuz edebilme olanağını taşır.
İktidar dışında politik propaganda için grafik kullanımına Türkiye’nin siyasal mücadele tarihinde ancak 1946’da, çok partili yaşama geçiş sürecinde rastlanır. Öncesinde Mustafa Kemal kültünü (koruyan/yol gösteren baba imgesi) ve modernist-kalkınmacı (bacası tüten fabrikalar, dolu başaklar, güçlü bedenler) perspektifi propagandif bir şekilde anlatan grafikler dışında örnek yok gibidir.
II. Dünya Savaşı sonrası iklimde ülke içinde iktidara yönelen tepkilerin güçlenmesi ve devletin Batı’ya yanaşmanın alâmetifarikası olarak gösterdiği tek parti iktidarının zorunlu yumuşama süreci, siyasi yaşamı birden hareketlendirir. Bu aşamada hepimizin bildiği Selçuk Milar imzalı, “yeter” diyen meşhur Demokrat Parti afişi bir ilk olarak belirir ve etkisi tahminlerin ötesinde olur.
Fakat siyasal mücadele için grafiklerin, afişlerin yarışması daha çok ideolojik billurlaşmanın yaşandığı 1960’lı ve 1970’li yıllarda gerçekleşecektir. Dergi kapaklarından sokaklara politik mesajlar kamusal hayatın ayrılmaz bir parçası oluverir. Bahsi geçen siyasi mücadelenin soldaki izini süren “Afişe Çıkmak: 1963-1980 Solun Görsel Serüveni” sergisi ve kitabı bu yazının ilham kaynaklarından.
Sol siyaset özelinde solun kendi içinde de hareketin niteliğiyle doğrudan ilişkili iki farklı yöntemden/alandan bahsedebiliriz. Sol partiler, dernekler, sendikalar kurumsal kimlikleriyle daha çok legal mecralarda görsel dillerini ifade ederken, illegal kılınan sol örgütler baskıya inat kendi yöntem ve dillerini geliştirmişlerdir. Ancak hepsinin ruhuna devrime dair bir umut ve inanç sinmiştir.
Kampusten sokaklara devrim ıçin
Türkiye İşçi Partisi (TİP) 1961’de kurulunca Türkiye’de sol bir geleceğin kurulabileceğine dair heyecan artar; Mehmet Ali Aybar’ın partinin başına geçmesiyle çok sayıda entelektüel, öğrenci, sendikacı, emekçi TİP’e destek vermeye başlar. Artık 20 yıl boyunca devam edecek müthiş bir canlılık ve bu canlılığın ürünü olacak bir sol imgelemden söz etmek mümkündür.
TİP’in yayın organı Sosyal Adalet dergisi Abidin Dino’nun katkılarıyla sol muhtevaya sahip grafiklerin yayınlandığı ilk örneklerden biridir. Yoksul köylü profilleri, grev yapan işçiler ilkin göze çarpan desenler arasındadır. Farklı tekniklerle aynı temalar, uzunca bir süre hep ön planda olacaktır.
Yön, Emek ve Ant dergilerinin kapakları, görsellerin kullanımı ve konu yelpazelerinin genişliğiyle bir başka devrin başladığını gösterir. 1960’lı yıllarda Kemalist metaforların da solun görsel repertuarında yeri yadsınamaz. Ancak ‘yerelci’ diyebileceğimiz bu eğilimlerin dışında evrenselci bir damarın sol içinde etkin bir merak ve ilgi kaynağı olduğunu tespit edebiliriz.
Yılmaz Aysan’ın ifade ettiği gibi 68 ruhuyla üniversite gençliğinin politikleşmesi ve giderek en aktif özne haline gelmesiyle solun görsel tahayyülü de dinamik bir karakter kazanır.
ODTÜ’deki Devrimci Afiş Atölyesi sadece üniversite içi değil tüm Türkiye için afiş üreten bir merkez haline gelir. Solu ezmeyi hedefleyen 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ülke genelinde olduğu gibi buradaki zengin entelektüel çabaları da sekteye uğratır. Ancak 70’li yılların ortasında örgütlülüğün yeniden artışıyla bu alanda da bir canlanma yaşanacaktır. Örneğin ODTÜ’lülerin hazırladığı afişler hem kampus içi haberleşmeyi hem de devrimci öğrencilerinin sesini tüm Ankara ve Türkiye’ye duyurmayı hedefleyecektir.
Demokratik ve özgür üniversite talepleri, direniş çağrıları, üniversite gençliğinin sömürücülere karşı emekçilerle birlikte olduğunu ifade eden afişler, anti-faşist desen ve grafikler en çok rastlananlar arasındadır. Kalem, anahtar, başak demetleri tutan ellerin yanyanalığı sınıfsal dayanışmada kimlerin müttefik olarak algılandığını ifşa eder adeta.
Görsellerin hemen hemen hepsinde işçiler, köylüler, gençler fiziksel olarak heybetli ve güçlü resmedilir. Politik güç, inanmışlıkla bu heybetlilik hali arasında bir paralelliğin tesis edildiği açıktır.
Devrim fikrinin heyecanıyla güneş ve koparılan zincirler, metafor olarak sıkça kullanılır. Yine 70’lerin ikinci yarısında toplumsal cinsiyet (özellikle İlerici Kadınlar Derneği’nin yayın ve afişleri), ekoloji gibi başlıklar da sol ajandanın içine girmiş ve grafiklerle görsel imgelemde karşılığını bulmuştur. Tüm emekçileri ve sola gönül verenleri bitleştiren 1 Mayıs’ların afişleri ise başlı başına bir sol külliyatın görsel ifadesidir. Orhan Taylan’ın desenleri halen gözümüzün önünde.
Anti-komünist karşı atak
1960-80 aralığında milliyetçi-mukaddesatçı ve İslamcı grupların da grafik ve desen kullandığını ilave edeyim, Toprak, Fedai gibi dergiler, kapaklarında ya çizim ya da Batı bloku’nun servis ettiği “esir milletler” fotoğraflarını kullanır.
Çizimler genellikle faşist propagandanın bilindik stereotiplerinin tekrarından ibarettir. Bayrak, bozkurt, minareler, üzerinde ay yıldız olan kılıç sık rastlanan figürlerdir. Sağın görsel repertuarında anti-komünist zihniyetin solu kriminalleştirme/şeytanlaştırma ve doğrudan soldaki isimleri ve yayınları hedef gösterme şeklinde dışavurulduğunu da belirtmek gerek. Geniş bir zaman aralığında Mehmet Ali Aybar’dan Çetin Altan’a, Behice Boran’dan Bülent Ecevit’e farklı şahsiyetler ve Ant’tan 70’lerin Birikim’ine çeşitli dergiler topun ağzındadır.
Türk sağının kalemleri kendilerince düşmanları ifşa eder (solun maskesini yırtmaya dair görseller çok popülerdir) ve ifşa üzerinden kendilerine misyon (uyandırma/uyarma) biçer. Aynı dönemde solun “kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz/üniversitelerdeki faşist işgaller kırılacak/faşizme ölüm tek yol devrim” sloganlarına karşı MHP’liler “kızıl eşkiyayı MHP ezer/komünizme karşı set milliyetçi hareket/Rus uşaklarına boyun eğilmez” benzeri sloganlar kullanır.
Genel hatlarıyla sağ ve solun görsel dili mukayese edildiğinde, soldaki yaratıcılığın ve çeşitliliğin sağda karşılığı olmadığını söylemek mümkün. Soldaki anti-Amerikancı dil ve imgelem analiz dışı bırakılamaz elbette ama sol söylemini, sağdan farklı olarak sadece ‘karşıtı’ üzerinden üretmemiştir. Bu aynı zamanda ideolojik tutarlılık, dünya ile kurulan ilişki ve siyasetin imkânları açısından aradaki farkı göstermesi açısından manidardır.
Ya bugün?
Solun görsel tarihine dair bu değerlendirmelerden sonra bugüne dair de bir şeyler söylemek şart.
Bugün tasarım alanında müthiş bir teknolojik gelişme ve 1960’lı, 70’li hatta 80’li yıllarda hayal bile edilemeyecek kadar çok olanak mevcut. Aynı zamanda internet marifetiyle ve özellikle de sosyal medya aracılığıyla paylaşım da hiç olmadığı kadar kolaylaştı. Hâlbuki solun görsel dilini oluşturduğu yıllarda hem baskı hem kopyalama imkânları sınırlıydı. Üstüne üstlük sınırları çok geniş bir baskı ortamında iş yapılıyordu. Afiş yapanlar da asanlar da canları cepte mücadele ediyordu. Ancak geçmişle tüm bu farklara rağmen bugünden görece daha yaratıcı ve nitelikli işler üretildiğini görüyoruz.
Aynı tespiti siyasal dilin diğer unsurları –sloganlar, el ilanları, broşürler vs- için de söyleyebiliriz.
Neden böyle sorusunu sormamız, bugünün siyasetini anlamak için de mühim. Elbette 60’lı, 70’li yılların genel siyasal bağlamını ve bu bağlamın teşvik edici yönünü inkâr edemeyiz. Sınıf mücadelesi ortak paydasının yerini daha spesifik mücadele alanlarına bıraktığını da. Ancak bunların ötesinde de bir şeyler olduğu kesin.
Dünyayı değiştirme iradesi ve arzusunun, şaşırma ayrıcalığının, mücadele azminin azalması yaratıcılığı baltalayan en önemli sebeplerden biri sanki. Yine solun beslendiği sanatsal-entelektüel damarların daralması, gündelik siyasete hapsolma eğilimi de siyasal dilin ve imgelemin fakirleşmesine neden oluyor. Bu nedenle sokak/gündelik yaşam ile sanat ve kuramın bağlarını sol bir perspektiften yeniden güçlendirmeyi ve tanımlamayı bir hedef olarak önümüze koymalıyız.
Aksi taktirde sadece reaksiyon veren bir politik odaktan öteye geçmek mümkün olmayacak. (GGÖ/HK)