Fikret İlkiz'in "Siyasi Partinin Odak Olması" adlı yazısını iki bölüm olarak yayınlıyoruz. Yazının ilk bölümü için tıklayınız.
Büyük Daire kararında yazılı olduğu üzere Refah Partisi 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde yaklaşık yüzde 22 ve 3 Kasım 1996 yerel seçimlerinde de yüzde 35 civarında oy almış bir parti.
1995 genel seçimleriyle Refah, 158 milletvekili ile, 450 sandalyeli TBMM’nin en büyük partisi haline gelmiştir. 28 Haziran 1996 tarihinde, Refah partisi Doğru Yol Partisi ile koalisyon kurarak iktidara gelmişti.
21 Mayıs 1997 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve laiklik ilkesine aykırı fiillerin odağı olduğu gerekçesiyle Refah’ın kapatılmasını talep etti. Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak 1998 tarihinde “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle Refah partisinin kapatılmasına karar vermişti.
Anayasa Mahkemesi, laikliğin demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kaydetmişti. Türkiye’de, laiklik ilkesi, tarihi deneyimler ve İslam’ın bazı özellikleri nedeniyle Anayasa tarafından korunuyor.
Şeriat kuralları demokratik rejimle uyumsuz. Laiklik ilkesi, Devleti, belirli bir dine veya inanca yönelik tercih yapmaktan alıkoyar ve vatandaşların vicdan özgürlüğüyle kanun önünde eşitliğini sağlar.
Anayasa Mahkemesi, demokratik düzene son vermeye yönelik eylemler içerisinde olan ve ifade özgürlüğünü bu amacı gerçekleştirmek için çağrıda bulunmak amacıyla kullanan bir siyasi partinin, Anayasaya ve insan haklarını korumaya yönelik uluslar üstü kurallar uyarınca, kapatılması gerektiğine karar vermişti.
Anayasa Mahkemesi, ayrıca Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’in milletvekilliklerinin düşürülmesine karar vermişti.
Mahkeme, bu kişilerin, eylemleriyle ve beyanlarıyla Refah partisinin kapatılmasına yol açtığını ve bu kişilerin, beş yıl süreyle, siyasi parti kurucu üyesi, üyesi, genel başkanı veya denetçisi olamayacağını hükme bağlamıştı.
Anayasa Mahkemesi üyeleri Hakim Haşim Kılıç ve Sacit Adalı muhalefet şerhi yazarak Refah’ın kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AİHM’sinin parti kapatılmasına ilişkin içtihatlarına uygun olmadığını belirtmişlerdi.
Yargıçlar, şiddet kullanımını savunmayan siyasi partilerin siyasi yaşamda yer alabilmelerini ve çoğulcu bir sistemde, rahatsız edici ve hatta sarsıcı fikirlerin tartışılabilmesi gerektiğini savunmuştu. Anayasa Mahkemesi kararı, 22 Şubat 1998 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştı.
“Kapatma nedeniyle” AİHM’ne başvuranlar, Refah Partisinin kapatılmasının ve liderleri Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Ahmet Tekdal’ın başka bir partide benzer bir görev almalarının yasaklanmasıyla Sözleşmenin 11. maddesiyle teminat altına alınan dernek kurma ve toplantı özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini iddia etmişti.
Başvurucular ayrıca Sözleşmenin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ve diğer bazı maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdi. Ancak başvurunun özü 11. maddenin ihlali iddiası.
Bu davada Mahkeme, iç hukuka ilişkin uyuşmazlığın, bir siyasi partinin faaliyetlerinin anayasallığıyla ilgili olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin yetki alanına giren parti kapatılması davasında böyle bir müdahalenin “yasayla öngörülüp görülmediğine” ilişkin sorunla doğrudan ilgili olan yazılı hukuk metninin Türk Anayasası olduğunun altını çizmişti.
Sonuç olarak müdahalenin "kanunla öngörülmüş" olduğu kabul edilmişti.
AİHM’si laiklik ilkesinin Türkiye'deki demokratik sistem açısından taşıdığı önemi dikkate almış Partinin kapatılmasıyla, Sözleşmenin 11. maddesinde sayılan meşru amaçlardan birkaçının –ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin korunması, kargaşa ve suçun önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması- amaçlandığını kabul etmişti.
Sonuç yerine
Türkiye kendi deneyimleri içinde; siyasi parti kapatılmasını kural olarak demokrasilerde başvurulacak yolların en sonuncusu olduğunu benimsemiyor.
Türkiye’de siyasi partilerin kapatılmalarının zorlaştırılmasının nedeni demokrasinin korunması için. Bu bakımdan partilerin kapatılmasında yasak eylemlerin “odak” olma hali için sayılan nedenlerin varlığı ciddi ve kanıtlanabilir kanıtlara dayanmalıdır. Aksine durum, demokrasiye aykırılıktır. (Fİ/GG)