Bu yazıda, Alamos Gold Inc. Şirketi'nin* Kirazlı bölgesinde, Kazdağları'nda altın madenciliği projesi nedeniyle verdiği zararın suç boyutunu inceleyeceğim.
Amacım, özellikle Kanada merkezli Alamos şirketi gibi çok uluslu şirketlerin faaliyet gösterdikleri Türkiye gibi ülkelerde neden oldukları yıkımın cezasızlığını eleştirmek ve neden çevre hakları savunuculuğunda, şirketlerin cezai hesap verilebilirliği mekanizmasına daha çok başvurmamız gerektiğine genel bir cevap vermek.
Çevresel ihlallerin suç boyutu
Çevre suçunun ne olduğu, suçun ne zaman oluştuğu, faili, mağduru, suçun unsurları, risk ve zarar gibi birçok konu, çevre hukuku tarihinde belirsiz, gri bir alandır. Sadece Türkiye hukuku bakımından değil, uluslararası alanda da "çevre suçları" için aynı grilik, belirsizlik geçerli.
Binlerce ağacın kesilmesi, su kaynaklarının tüketilmesi, nefesimizi kesecek şekilde havanın kirletilmesi, orman yangınları gibi tanık olduğumuz çevre olaylarında aklımıza ilk gelen bu yıkımı gerçekleştirenlerin cezalandırılması olur. Savunuculuk alanında da suç duyurusu başvurulan ilk yöntemlerden biridir. Bir hukukçu olarak benim de ilk aklıma gelen budur.
Yıkım doğaya karşı işlenmiştir. Ancak bir çevre suçu işlendiğinde, çevre, biyoçeşitlilik, hayvanlar ve insanlar da suçun mağduru olur. "Çevre suçlarının mağduru kimdir?" sorusuna verilen cevap çok katmanlıdır ve diğer klasik suç tiplerine göre daha karmaşıktır. Kazdağları'nda da iki yüz bine yakın ağacın kesilmesi, siyanür gibi tehlikeli maddeler ile madencilik planlanması, sadece bölge halkını değil, bölgenin ekosistemini, bölgedeki hayvanları, daha geniş toplum nüfusunu ve kamusal menfaatleri mağduriyete uğratır. Proje için sağlanan kamusal teşvikler, projenin neden olması muhtemel sağlık riskinin maliyetinin boyutları da ekonomik bir zarar olarak karşımıza çıkıyor. Bu maliyet, hepimizin paylaşmak zorunda kaldığı bir maliyettir.
Devletlerin ortaklaştıkları bir çevre suçu tanımlaması yok
Bir şirketin çevreye zarar veren faaliyetinin suç olup olmadığının tespiti çevre ceza hukukunda çok çetrefilli bir konudur. Her şeyden önce, devletlerin üzerinde tamamen ortaklaştıkları bir çevre suçu tanımlaması yoktur.
"Şirketler suç işler mi?", "Şirketler adına kim suç işler?", "Bir şirket suç işlediğinde nasıl cezalandırılır?", "Kişilere uygulanan hapis cezası gibi geleneksel ceza hukuku cezalarının, şirketlere uygulanabilirliği var mıdır?" gibi soruların da eklenmesi ile şirketlerin işledikleri çevre suçları ve ceza yargılamaları uzun bir tartışma olarak devam eder. Çevre sorunlarının artık ekolojik kriz olarak adlandırıldığı bugün, hem yerelde hem de küresel alanda, şirketlerin ticari faaliyetleri nedeniyle verdikleri çevresel zarar ve zarar tehdidinin suç olarak tanımlanması ve ceza mekanizmaları daha çok konuşulur hale geldi. Şirketlerin büyük kâr payları, ticari faaliyetleri sırasında doğal kaynakların kullanılmasının bir sonucu.
Bazı devletler, çevre suçunun, çevrenin korunması hakkında ortaya çıkan yasaların, bir proje hakkında verilen izinlerin (örneğin ÇED Olumlu Kararı'nın), idari kararların ihlal edilmesi halinde ortaya çıktığını ifade eder.
Diğer görüşe göre ise, bir çevre olayına suç diyebilmemiz için, olayda "ciddi bir çevresel zarar" veya zarar riski ortaya çıkması yeterlidir. Bugün, özellikle suç bilimi alanında çalışan kriminologlar, çevre ihlallerinin ortaya çıkardığı zarar ve mağduriyet biçimleri nedeniyle çevre suçunun, "ciddi bir çevre zararı veya zarar riski" kriteri esas alınarak tanımlanması gerektiğini ifade ediyor. Buna göre, bir ihlalin suç niteliğini, çevre kanunlarında ve idari izinlerin içeriğine bakılmaksızın, çevresel yıkımın ciddiliği belirler. Bu nedenle soruşturma mercilerin, savcıların, ciddi çevresel ihlal teşkil eden eylemlere karşı gözü, kulağı açık olmalıdır.
Türkiye'de çevre suçları bakımından birinci görüş hakimdir ve yürürlüktedir. Çevreyi koruyan yasalara ve bu yasalar kapsamında verilen izinlere aykırı hareket edilmesi, bir eylemin, yasalar ve yönetmelikler ile belirlenen çevre kirlilik sınırlarını aşması, kirliliğin insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemesi veya etkileme riski olması halinde çevre suçu oluşur. Ayrıca orman kanunu gibi çeşitli kanunlarda da, suç ve ceza hükümleri düzenlenmiştir.
Türkiye'de ceza kanununa göre, tüzel kişilerin ceza sorumluluğu mevcuttur. Şirketlerin ceza sorumluluğu doğduğunda, güvenlik tedbiri uygulanır. Güvenlik tedbiri, şirketlere faaliyetleri nedeniyle verilen iznin iptali olarak karşımıza çıkar. Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan şirketin, organ veya temsilcilerinin, temin ettikleri iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması ve şirketin adına ve yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûm olması halinde iznin iptaline karar verilir.
Alamos Gold Inc.: Türkiye'de maden yasası endüstriyi destekliyor
"Büyük, sınıraşan, çok uluslu şirketlerin ekonomi üzerinde etkileri arttıkça, şirket faaliyetlerinin neden oldukları toplumsal zarar ve riskler de artıyor. Bu risklere karşı toplumun daha etkili araçlar ile karşı çıkması ve yasalar ile büyük şirketlerin oluşturdukları riskin kontrol altına alınması gerekir."
Bu ifadeler, Kanada Hükümeti'nin şirket suçları ile ilgili yayınladığı bir politika metninde yer alıyor. Şirketlerin zaman içinde yerelden küreselliğe ve çok ulusluluğa doğru değişen nitelikleri nedeniyle çevreye verilen zarar ve riskler de arttı. Özellikle 2. Dünya Savaşı'nın sonundan itibaren, şirketlerin sınıraşan faaliyetleri, sınıraşan çevresel suç konseptinin ortaya çıkmasında temel nedenlerden biridir.
Tıpkı Alamos Gold gibi faaliyetlerini ve varlıklarını birden fazla ülkede yaygınlaştırmış olan şirketler, çok uluslu şirketler olarak adlandırılır. Bu şirketler özellikle, faaliyetlerini, planlarken, sadece teknik ve proje fizibilitesi yapmaz. Aynı zamanda, bir ülkede çevrenin ne kadar korunduğu, çevrenin yasalar, devlet ve toplum nezdinde ne kadar değerli olduğu gibi faktörleri de inceler.
Çokuluslu şirketler, politik ve hukuki riskleri minimize etmek için, genelde gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde yatırım olanaklarını araştırır. Bu ülkelerde çevrenin korunması için yasalar yeterli değildir. Hatta bizzat kamu kurumları çeşitli vergisel ayrıcalıklar sağlar. Bu da şirketlere, o bölgede doğayı umarsızca tüketme, her türlü yasal engelden kaçınma alanı konusunda muazzam fırsatlar sunar. Dahası, bu ülkelerde, demokrasi, hukuk devleti gibi değerlerin de gelişmemiş olması nedeniyle çok uluslu şirketlerin, karar vericileri (örneğin ÇED kararları veren Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve ilgili kurumları) yasa koyucuları etkileme güçleri vardır.
Alamos Türkiye'yi seçti çünkü denetim yeterli değil
Alamos Gold Inc, web sitesinde, çeşitli ülkelerde yatırımlarını yaygınlaştırmasını, bu ülkelerde yatırımlarının dayanıklı olmasını, o ülkedeki politik ve hukuki risklerin düşük olmasına bağlamıştır. Türkiye'de, maden yasasının sanayi dostu olmasını ve vergisel teşvikleri neden olarak göstermiştir. Alamos Gold Inc., siyanürle altın madenciliği konusunda yine Türkiye'yi seçmiştir. Çünkü Türkiye'de siyanürle altın madenciliğine ilişkin yasaklayıcı politikalar yok, denetim mekanizmaları yeterli değil.
Avrupa'da özellikle, Romanya'da altın madenciliği faaliyetleri sırasında, Tuna Nehri'ne siyanür karışması ve ciddi bir ekosistem tahribatı nedeniyle konu karar vericilerin dikkatini çekmiş. Avrupa'da da bu tartışmaları başlatan yine Kanadalı bir maden firması (Gabriel Resources) projelerine karşı toplumsal direniş ve yasal müdahalelere konu olmuş. Macaristan devleti, projenin kendi ülke sınırlarını aşması ve Macaristan'a da zarar riski oluşması nedeniyle konuya müdahil olmuş. Avrupa Parlamentosu, bu tartışmalar sonrası siyanürle altın madenciliğinin yasaklanması konusunda politika belirlemiştir.
Şirket faaliyetleri ciddi bir ekosistem kaybına neden oldu
Alamos Gold Inc, proje için temin ettiği ÇED Olumlu Kararı'nda, 45 bin ağaç kesileceğini ifade etmiş ve alanda uydu görüntüleri ile yapılan tespitlere göre, bu miktarın üç katından fazla ağaç kesilmiştir. Açıkça, idare tarafından verilen izinler, şirket yararına eylemler ile kötüye kullanılmıştır. Şirketin faaliyetleri alanda ciddi bir ekosistem kaybına neden olmuştur. Üstelik siyanürle altın madenciliğinin Avrupa ülkelerinde yasaklanmasına ilişkin Avrupa Birliği Parlamento kararı, projenin bölgedeki biyoçeşitlilik ve insan sağlığına karşı tehditleri doğruluyor. Temin ettiği izinleri kötüye kullanarak, Kazdağları'nda ciddi çevresel ihlale neden olan Alamos Gold Inc'in siyanürle altın madenciliği konusunda da ihtiyatlı olmayacağı makul şüphenin üzerinde.
Her çevre olayı, karar vericiler, yasa yapıcılar için öğrenilmiş ders olmalı ve tekrarının olmaması için gerekli politika ve yasal çabalar gösterilmeli. Dünyanın en büyük çok uluslu fosil yakıt şirketlerinden Chevron'un madencilik faaliyetleri sırasında, Türkiye'ye çok uzak bir coğrafyada, Amazon ormanlarında yaptığı yıkımlar sonrasında, Ekvator'da halkın yüzde 60'ından fazlasının oyları ile doğanın hakları anayasal güvence altına alındı.
Kazdağları'nda çevre suçu var
Bir çevre avukatı olarak, "Alamos Kazdağları'nda suç işlemiştir" cümlesini netlikle kurabiliyorum. Bugün, uluslararası alanda, şirketlerin, özellikle çok uluslu şirketlerin ticari faaliyetleri sonucu doğayı uğrattıkları yıkıma karşı ceza hukuku mekanizmalarının işletilmesi konusundaki tartışmalarda, şirketlerin çevre suçlarından dolayı ceza sorumluluğuna gidilmesi daha çok savunulan görüş haline geldi. Çevrenin korunması için hukuk alanında büyük değişimler oluyor ve bu değişim sürecinde şirketler spot ışıklarının altında.
Çok uluslu şirketlerin, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin doğal kaynaklarını istedikleri gibi tüketebilecekleri bir alanlarının olmaması için yasa koyucu ve karar vericiler Kazdağları'ndaki yıkımdan öğrendikleri ile yeni orman ve madencilik politikaları belirlemeli.
Alamos'un Kazdağları'nda neden olduğu yıkım ve siyanürle altın madenciliği "çevresel zarar riski" taşıdığı için şirkete soruşturma açılmalı, idari izinleri iptal edilmeli ve şirket ceza almalıdır. Çevre suçlarını soruşturmak ve cezalandırmak konusunda iyi bir sicili olmayan Türkiye'de Kazdağları bir ilk ve örnek olabilir. (DB/AÖ)
*Kirazlı bölgesinde altın madenciliği projesinin sahibi şirket, Türkiye'de kurulmuş olan Doğu Biga Altın Madenciliği şirketi olsa da, bu şirketin %100 hisseleri, Kanada merkezli Alamos Gold Inc ile organik bağı olan Hollanda'da kurulmuş olan bir şirkettir. Bu nedenle yazıda proje sahibi ve sorumlu şirket olarak Alamos belirlenmiştir.