Geçen Mayıs'ta burjuva basında ilginç bir haberle karşılaştık. Haber Zoran Bulatovic'in sol elinin serçe parmağını kesmesi ile ilgiliydi.
Bir nehir kenarında yaşayan insanlar olarak gökyüzüne ve nehrin akış istikametine, dolayısıyla da Balkanlara yönelik insanlar olarak, bu haber bizi çok yakından ilginlendirdi. Nihayetinde Tuna Nehri yanımızdan akıyor, Balkanları geçerek Karadeniz'e dökülüyor.
Bu habere dayanarak yaz tatilinde, Sırbıstan ve Karadağ'a bir yolculuk planı yaptık. Belgradlı tanıdıklarımız sayesinde Sancak bölgesinde yaşayan Zoran Bulatovic ile ilişki kurduk.
Novi Pazar...125 bin nüfuslu..Yüzde 80'i Müslüman
Medyaya çıkmayı sevmeyen ve yaptıkları eylemi burjuva basında sansasyonelleştirilmesine karşı olmasına rağmen Zoran Bulatovic bizimle görüşme yapmayı kabul etti.
Sırpça bilmediğimizden, çeviri işini tekstil işçilerinin kendisine bırakmayı yeğledik. RASKA işçilerinin direnişi 110 gün sonra 10 Ağustos'ta sona erdi, biz de bundan bir hafta sonra, yani 17 Ağustos'ta görüştük.
Işçiler çeviri için 19 yaşında bir Boşnak kadını bulmuşlardı. Savaş koşullarında ailesi ile birlikte Frankuft'a mülteci olarak gitmiş ve 13 yaşına kadar, ailesi Almanya'dan yurtdışı edilene kadar orada yaşamış.
Çevirmenimiz çok güzel Almanca konuşuyordu ve Novi Pazar'da üniversiteye gitmeyi planlıyordu. Onunla ilişki en ufak sorun olmadan yürüdü. Görüşmemizin çevirisinin yanı sıra planladığımız film için gerekli çevrileri de bize yaptı.
Referanslarımız iyi olmasına rağmen, sansasyon düşkünü renkli basın deneylerinden dolayı başlangıçta işçiler çok mesafeli davrandılar. Zaman içinde, giderek aramızdaki buzlar eridi ve candan, içten bir atmosfer egemen oldu. Gelişen güven ortamında mücadelelerinin detaylarına varana dek bize aktardılar.
Sırbistan'da işçi sınıfının durumu içler acısı bir halde. Bu ülke; milliyetçi bir savaş, ekonomik ambargo, NATO'nun askeri saldırısı ve demonte edilen endüstri sayesinde, tabiri caiz ise ağır bir hasta gibi yerde yatıyor. 1993 yılından beri ülke adeta bir olağanüstü hal yaşamakta, işçi kesimi yoğun baskılara maruz kalmış ve özelleşterme nedeniyle çok ciddi boyutlara varan bir fakirleşme ve işsizlik ortaya çıkmış.
Novi Pazar'ın nufüsu 125 bin civarında bunun yüzde 80'ini Müslüman (2002 yılında 86 bin miş bu artış savaş sırasında Kosava, Hırıvatistan, Karadağ ve Bosna'dan gelen savaş mağdurlarından ve savaşta Avrupa ülkelerine ilticada bulunan ama sonra kovulan insanlardan oluşmuş.
İşletme korku filmini andırıyordu...
Novi Pazar'da halkın yüzde 33'ü yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 55 işsiz (Sırbistan'ın tümünde yüzde 30) Novi Pazar dağıtılan Yugoslavya tekstil endüstrisinin merkezi ve RASKA da bunun kalbi durumundaydı. RASKA 1956'da işletme olarak faaliyete geçti. Konuştuğumuz işçiler bu işletmenin ana babaları tarafından kendi elleriyle oluşturulduğunu bize söylediler. RASKA işletmelerinde 5 000 kişi çalışıyordu.
Işletmeye ait 500 ev ve 3 dinlenme tesisı varmış. RASKA işletmeleri de diğer bir çok işletme gibi özelleştirmenin getirdiği karlılık prensibinin kurbanı olmaktan kurtulamamış. 1993 yılından beri RASKA işletmelerinden sürekli işçi atılıyormuş.
Nihayetinde 100 kişi kalmış ki, bunlar da teknik elemanlar ve idari yöneticilerden oluşuyor. Bu geriye kalanlar da umutlarını yabancı bir yatırımcıya bağlamış durumdalar. İşletmenin müdürü ile de bir röportaj yapabildik ve bu arada işletmeyi gezdik.
2006 yılından beri üçüncü direniş...
Korku filmlerindeki sahneleri andırıyordu işletme, tam anlamıyla bir endüstri mezarlığı gezintisi oldu. Dünya tekstil sektörünün yüksek kapasitesi dikkate alındığında zamanımızda bu işletmelere bir yatırımcının talip olması pek mümkün görünmüyor. Yine de eğer bir yatırımcı çıkarsa kesin olan şey, bu yatırımcının pek iyi niyet beslemeyeceğidir.
İşletmenin küçük bir bölümü Zet-Innovation adında bir firmaya kiralanmış durumda. Zet-Innovation Almanya pazarı için Mustang kot pantolonlarını üretiyor. 150-200 kişi istihdam edilmiş ve aylık ücretleri 200€; çoğu da kaçak olarak çalışmakta yani sigortasız, güvencesiz. Novi Pazar'da ortalama ücretler 260€. Sırbistan ortalaması ise 350€.
Direnişte bulunan işçi sayısı 1523. Hepsi de zorunlu izine ayrılmış durumdaydılar. Bu durumda iş yasasına göre işçilerin ücretini devlet üslenmek zorunda, fakat zamanla devlet daha seyrek bu yasa gereğini yerine getirmiş.
Bundan ötürü olayın boyutu daha da yükselmiş, bu son direniş 2006 yılından beri üçüncü direniş. İşçiler 2008 yılında başarısızlıkla sonuçlanan 19 günlük bir açlık grevi yapmışlar. Eylemlemdeki talepleri emekliliklerinin ödenmesi, ücretlerinin en az 36 ay boyunca ödenmesi ve RASKA işletmelerinin borçlarının silinmesinden oluşuyormuş.
Bu yılın 23 Nisan'ında işçiler yeni bir açlık grevi drenişini başlatırlar. Bu direnişin hiç bir şekilde dikkate alınmaması ve basın ve toplum nezdinde ilgisizliğe mahkum edilmesinden sonra işçiler 1 Mayıs'ta dramatik bir eylem biçimine başvurmak gereğini duyarlar. O da işçi liderlerinden birinin serçe parmağını kesip, gazeticelerin önünde yiyerek vucudun sakat bırakılması eylemi olur.
Asıl eylem fikri Senada Rebronja adlı Zoran Bulatovic'in sekreterinden çıkar ve bu eylemi bizzat kendisi yapmak ister. Bu kadın tüm direnişin kalbi ve ruhunu teşkil etmektedir. Ama sonuçta eylemi Zoran Bulatovic gerçekleştirir. Bulatovic konuya ilşkin ceşitli açıklamalarda bulunmuş. Mesela bunlardan birinde Senada Rebronja'nın Boşnak ve kendisinin Sırp olmasını kullananların Boşnak Müslümanları üzerine ahmakça suçlamalarını (müslüman teröristler... falan) önlemek gerektiğini belirtmektedir.
1523 işçinin yüzde 10'unu Sırplar, nerdeyse yüzde 90'nını Boşnaklar, bir kaç Romen ve 2 Sloven oluşturuyor. 1523 işçinin yüzde 80'i çocuklarını yanlız başına yetiştirmek zorunda olan annelerden oluşuyor!
Bu eylemden sonra bir anlamıylaYugoslavya işçi sınıfı birden uyanmış. İşçilerin en çok sevindikleri özellikle de Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Karadağ'dan gelen dayanışma mesajları ve destek bidirileri olmuş. Eylemin büyük yankı bulması üzerine, Belgrat toplumsal gelişmeler üzerindeki konrolunü kaybetme korkusuna kapılmış. Ve işçilerle görüşme teklifleri, anlaşma teklifleri vs vb.
Sırp hükümeti ile yapılan görüşmelerden varılan anlaşmaya göre bir defaya mahsus olmak üzere RASKA işçierinin tümüne 30 bin Dinar (yaklaşık 300€) ödenmiş. Oysa benzeri durumdaki işyerlerine sadece 5 bin Dinar (50€) ödeniyormuş.
İşçiler dengeyi lehlerine çevirdiler...
Bu uzun soluklu mücadelenin asıl hedefi tabii ki maddi olmaktan öte manevi açıdan başarı ile sonuçlanması ve böylece nihayet kuvvet dengesi açısından işçilerin lehine bir değişimin ortaya çıkmış olmasıdır. RASKA işçilerinin eylemleri olmaksızın Sırbıstan'nın çeşitli bölgelerinde devam eden direniş ve grevlerin ayakta kalması mümkün değil.
Mesela Güney Sırbistan'da, Kragujevac'da süren grevdeki işçilerin sloganı "Serçe parmakla Sırbistan'ı harekete geçireceğiz" olmuş. Şu dönemde Sırbistan'da 30 bin işçi grev, direniş veya işgal gibi eylemler yürütmektedir.
Bu grev ve direnişler ülke çapında yaygınlaşmaktadır. Bu gelişmelerin ışığında Bu yıl 11 Eylül'de ülke çapında katılımla Novı Sad kentinde bir büyük yürüyüş düzenlendi. (...) Yürüyüşe katılmak için yol parası ciddi bir sorun oldu. Bu koşullarda hangi işçi otobüs parası verebilir ki? Sırbistan'da benzin fiyatları Almanya kadar pahalı.
Burada radikalizm aslında normallik olarak gözüküyor. İşçiler konuştular, içlerini bize döktüler; lafı biri bıraktı, öbürü aldı durdu, sohbet saatlerce devam etti. İşçilere söz üstüne söz verilmiş; durumlarının düzeltilmesine dair gelen söz vermiş giden söz vermiş.
"Misko" genel müdürü boğmaya kalktı!
Dolayısıyla artık hiç bir işçinin boş sözlere kanacak durumu kalmamış. Bazen isteseler de inanamıyorlar. Ama gerçek o ki, radikal tutumlarından gayet memnun ve böyle olmanın kendilerince tadını çıkarmaya çalışıyorlar.
Özellikle de Fransa'daki değişik eylem biçimlerini yakından takip ediyor ve bunları kendi aralarında tartışıyorlar. Gerçi bossnapping (patron düzeyindekileri rehin alma) yapmıyorlar. "Misko" dedikleri başka bir tekstil işçisi Radoju Tomavic örneğin, grev sırasında işletmenin ticaret defterlerine bakmalarını RASKA genel müdürü engelleyince adamı boğmaya kalkıyor. Bunun üstüne müdür defterlere bakmalarına izin vermek zorunda kalıyor.
Başka bir seferinde de polis Zoran Bulatovic'i grev salonundan yaka paça çıkarmaya kalktığına Senada bir elinde molotof kokteyli diğer elinde de yanan çakmakla tehdit etmiş.
Çok kereler toplantılara işçiler motorlu hızar veya benzeri kesici aletlerle geliyor ve saldırı halinde kendilerini saklatlayacakları tehdidinde bulunuyorlarmış. Bir yıl önce Kragujevac'daki "Zastava" otomobil işletmelerindeki işçilerin ortak toplantısında‚ ülke çapında bir dayanışma ağı kurulması için çalışmalara başlanmış. Bundan bir sonuç çıkar mı? Yakından takip edeceğiz.
RASKA deneyinde sanırız önemli olan 1523 işçinin kendi kendisini temsil etmesidir. İşçiler var olan sendika ve partilere güven duymadıklarından kendi aralarında bir birlik oluşturmuşlar. Senada Rebronja her gün yeniden toplanmak zorunda kaldıklarını ve bunun çok önemli olduğunu ifade etti bize. her isteyen işçi bu toplantılara katılabiliyor, alt yapı olarak hiç bir şeyleri yok, teknik donanımları yok, başlarda toplantı için bile mekanları yokmuş.
Ama artık şehrin içinde toplandıkları ve açlık grevilerini yaptıkları bir salonları var. Tek tek işçilerin söyledikleri şu "Her şeyi kendimiz yarattık!" ve gerçekten de dikkate değer bir başarı sağlamış durumdalar.
Ve mücadelenin bir anlam ifade ettiğini, en azından yerle bir olmuş Sırbistan gibi bir ülkede insanlara mücadelenin imkansız olmadığını göstermiş oldular.
Bu bakımdan herkesin gözü RASKA işçilerinin üstünde ve bizim de en azından bir gözümüz onların üzerinde olmalı... RASKA işçilerinin zaferinden veya yenilgisinden bizim de payımıza düşenlerin olacağını bilerek, gözümüzü ve gönlümüzü onlardan ayırmamalıyız...
Işyeri grevkomiteleri kurma koordinasyonu
Sırbistan'daki grev hareketleri sürekliliğini kaybetmeden devam ediyor. Bu grevlerin bir bölümü özelleştirmeye karşı verilen bir direniş hareketi niteliğinde, yayılmaya güçlenerek büyümeye devam ediyor. 8 yıllık bir özelleştirme tecrübesinden sonra, grevciler arasında yaygınlaşan düşünce ; özellerştirme ancak NATO bobardımanıyla kıyıslanabileceği biçiminde ifade ediliyor. Hükümet, umudunu çoktan işçilerin güvenini kaybeden sendika yöneticileri ile kotarmaya çalıştığı 'toplumsal diyaloğ' kartına bağlamış durumda. (AL/PH/CE/EÖ)
___________________________________
Almanca'dan çeviren: Cemalettin Efe