Oremar'a yani Dağlıca'ya dağlıcalı öğrencileri haber yapmak üzere gidecektim. Geçtiğimiz günlerde, Dağlıca'da gayet sağlam olan bir okul binasının askeriyeye tahsis edildiğini ve adının “Maksim Gazinosu” konulduğu yönündeki iddiaları işitmiştim.
İddialara göre, bina sıkıntısı yaşayan Dağlıca'daki askeri birlik okul binasını kendi sınırları içerisine almış ve askeri gazinoya çevirmiş. Dağlıcalı öğrenciler için prefabrik bir okul inşa edilecek o bitene kadar sağlık ocağında ders göreceklermiş.
Bu bilgileri duyup haber yapmak için bölgeye gitme kararı aldığım gecenin sabahı yani referandum günü Dağlıca çatışmasının patlak verdiğini öğrenmiş oldum.
Anlaşılan yine en kolay yolu seçmişti, şiddeti çözüm olarak görmüştü birileri… Oysa hiç kimsenin şiddetin çözüm getirici bir yönünün olduğunu savunmaması gerekirdi. Hiç kimse ölümleri, ölümü tasvip edemezdi. “İnsan hakkı” kavramının bu kadar önem arz ettiği bir çağda şiddete başvurmak çözümsüzlüktü…
Bu muydu çözüm?
Ne zaman ki şiddete bir çözüm yolu olarak baktınız, hep buna benzer sonuçlar aldınız.
Hakkari, Şemdinli olayından sonra, bir kez daha Türkiye ve Dünya gündemine “yaratılan şiddet”le oturdu. Şemdinli'deki durum da, Dağlıca'daki de, şiddet politikalarının ürünü… Artık son vermemiz gereken politikaların…
Bu anlamda gerçekleşecek bir “sınır ötesi” operasyonun, şiddet getireceği, gencecik insanların hayatlarına mal olabileceği düşünüldüğünden onarılması zor yaralara vesile olabilir... Örneğin etnik bir çatışma.
Dağlıca'da sadece askerler değil köylüler de yaşıyor. Dağlıca'nın tüm çocukları da şu an eğitimsizlikten ölü durumda. Eğitimleri yok, ulaşımları yok, iletişimleri yok. Tüm Türkiye onların yaşadığı köyü "şiddet" ile "kan" ile anıyor.
Tüm Türkiye bu haberleri duyup sokağa dökülürken, ırkçı ve şöven siyasi partiler ise bundan rant elde etmeye çalışıyor.
Türkiye Irak'a sadece PKK için giremeyeceğini çok iyi biliyor. Sadece PKK için yapılacak bir sınır ötesi operasyonun Türkiye"ye büyük bir zarar vereceği de aşikâr. Irak'taki olası Kürt devletini önlemek için girecekse de karşısında ağır silahlarla donatılmış ABD destekli peşmergeleri ve binbir türlü entrikaları bulacaktır.
Bölgenin coğrafik koşulları değil Türkiye'nin tutumu bütün ülkeleri ürkütecek bir durumda. Türkiye-Irak-Suriye sınırı oldukça sarp ve geçit vermez dağlardan oluşuyor. Bu gerçeği görmek lazım. Birçok noktaya ne tank girer, ne top, ne helikopter ne de savaş uçağı.
Hayal kurmak çok basitttir.
Bütün bu sınır ötesi operasyon "dedikodularını" bir hayal ürünü olarak görüyorum.
Kafamızı kumdan çıkaralım artık. Türkiye, birkaç basit noktada (1-2 kilometrelik alanlarda) sınırı geçebilir ancak "ötesini" hiç zannetmiyorum. Keza Kürt sorunu operasyonel bir çözümü kaldıracak hafiflikte değil, alt yapısıyla halk kavramını içinde barındıran ve siyasi argümanlarla beslenecek, çözümü örgütleyecek yeteneklerden geçirilmelidir.
Artık sınır ötesine bel bağlamak, savaş çığırtkanlığı yapmak yerine, TBMM'de sayıları yaklaşık 20'yi bulan milletvekillerini şans olarak görmek zamanı diye düşünüyorum; neden "sinir" ötesi operasyonda çare aranıyor bunu sorgulamak lazım!
Yaygın medya muhabirleri yalan dolan haberlerini geçedursun, Hakkari'de Dağlıca'dan sonra her şey sakin durumda.
Her gün Yüksekova-Şemdinli, Yüksekova–Hakkari, Hakkari-Çukurca karayollarında rutin olarak yapılan mayın arama tarama çalışmaları TV"lere sınır operasyonları olarak yansıtılmaya çalışıldı.
Şehir merkezlerine yakın bölgelerde uçan helikopterler tam sınırdaymış gibi gösteriliyor. Zap suyu üzerinden karşıya geçen askerler, operasyon bölgesinde olmamalarına rağmen küçük tepeler gösterilerek, "şu dağda operasyona gidiyorlar" deniliyor.
Bütün bunlar yaygın medyanın asıl yüzünü biz bölge insanına bir kez daha gösteriyor. Birisi de canlı yayında bir düğünde patlatılan havayi fişek seslerini silah sesi diye anons ediyor.
Bu yansıtımlar görücüsünü şahlandırıyor ve aldatmaya yönelik bu tutum “doğru haber alma” hakkının ihlaline neden oluyor.
O muhabirlerin vicdanı acaba ne kadar rahat?
Yaygın medya kutuplaşmayı kaşıyor, Hakkârililerin sinirlerini deniyor!
Hakkâri insanı tüm bu yalanlara rağmen yine her zamanki iyi niyetini koruyor ve o "aldatıcı" medyanın mikrofonlarına kardeşlik, barış ve huzur mesajları verdi vermeye de devam ediyor.
Yalancı, abartılı, tahrikçi ve aldatan medya!
Uzun bir süreden sonra tekrar yaygın ve uluslararası medya kuruluşlarının muhabirlerini ağırlayan Yüksekova'da bu arkadaşların ne şartlarda çalıştıklarına az çok şahit olduk. Hepsi de ekmek parası için görevleri gereği gelip orda burada gördüğü, belki batıda çok az rastladığı asker manzaralarını çekip kuruluşlarına "sınırda" olduklarını ispatlamak için uğraş veriyorlar.
Hakkâri'de "olağanüstü" bir durum varmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Hâlbuki olağanüstü durum sadece çatışmaların ardından Dağlıca köyünde vardı. Onu da normal karşılamak gerekirdi.
Diğer durumlar zaten yıllardır var!
Dağlıca'ya çatışmanın ardından uzun bir süredir hiçbir gazeteci alınmadı. Buna rağmen bazı arkadaşlar kendilerini Dağlıca'daymış gibi göstererek "abartıcı" yaygın medyanın ekmeğine yağ sürmeye çalıştı.
Düğün konvoyundaki patlama kulaktan dolma bilgilerle medyaya yansıtıldı, mayın denildi… Ardından aynı noktada ikinci bir patlama oldu ama kimse bahsetmedi. Sivil minibüse saldırının yapıldığı noktanın hemen hemen aynı mevkiinde bir patlama.
Hani kuş uçurtulmuyordu?
Tüm Türkiye'nin gözünde hepimize tekrar "Terörist" damgası vuruldu. Biz yine "terörist" olduk.
Hakkari "terörist" oldu.
Bu "sabıkamızı" ne zamana kadar üstümüzden kaldırabileceğimiz ise merak konusu.
Dağlıca'ya okul için gidemedim ama Dağlıcalı öğrenciler bir hafta boyunca eğitim göremediler. Öğretmenleri bile giremedi uzun süre bölgeye. Şemdinli'nin Yeşilova Mehmetçik İlköğretim Okulundaki öğrenciler ise gece top sesleri eşliğinde ders çalışıyorlar.
Halbuki onların tek sorunu yetersiz olan okul binaları ve imkansızlıklar. Eğer sorun top atışları ise o zaman müfredata alınsız. Zira öyle bir durum olursa öğrencilerimiz bu konudan en iyi notu alacaklardır.
Askeri sivili genci yaşlısı herkesi olumsuz etkilediği aşikârken bu şiddet politikalarına, tabulara sarılır gibi tutunmak ne kadar mantıklı?
Rahat koltuklarında ölüm emri verenler bu sorunun cevabını verebildiklerinde anlayabilirler Hakkarililerin neden savaş istemediklerini... (EÇ/NZ)