Nasıl ki insan insanın neşesiyse sinema da insanın neşesidir... Hele bir de hayat bu kadar insanı yorarken, hırpalarken en azından sinema insanı dinlendirsin.
Düş de olsa kurgu da olsa her film bir şekilde insana dokunuyor, değiyor, hırpalıyor.
Hiç kimse yok ki bir filmden etkilenmesin, o filmin kahramanı olmak istemesin.
Bir zamanlar bir ses "Miyazaki'nin filmlerinin kahramanı olmak isterdim" demişti gülümseyerek... İşte hepimiz o ses gibi izlediğimiz her filmde, filmin kahramanı olmak isteriz öyle veya böyle.
Her şeyini yitirebilen ama düş gücünü asla yitirmeyen çocuklar gibi düş gücümüzü yitirmeden 20’nin üzerinde bölümde 62 ülkeden 222 yönetmenin 204 filminde kahraman olabilme zamanları.
İstanbul için film zamanı başlıyor...
4-19 Nisan tarihleri arası sürecek olan 34. İstanbul Film Festivali'nde Akbank Galaları, Ustalar, Dünya Festivallerinden, Yeni Bir Bakış, NTV Belgesel Kuşağı, Mayınlı Bölge, Antidepresan, Çocuk Mönüsü, Geceyarısı Çılgınlığı, Balkanlar: Ateşin Sineması, Aile Bağları, Alman Canlandırma Sineması, Ermeni Soykırımı'nın yüzüncü yılında Yüz Yıllık Acı gibi bölümler altında 204 film gösterilecek.
Festival biletleri satışa çıkıyor 28 Mart Cumartesi (bugün).
Bu zamanları hiç kaçırmamalı diyerek izleyebildiğiniz kadar film izleyin…
Seyriniz iyi olsun, güzel olsun diyerek 204 filmden bazılarını seçtik:
Yüzündeki Sır: Aşk mı, para mı?
Yönetmenliğini Christian Petzold’un yaptığı ve Nina Hoss ile Ronald Zehrfeld’in oynadığı Yüzündeki Sır, ikinci dünya savaşında toplama kamplarında kaçarak kurtulan, ama gördüğü işkencelerden yüzü tanınmayacak hale gelen şarkıcı Nelly’in estetik ameliyat sonrası görmeyi en çok istediği eşiyle olan ilişkisini anlatıyor.
Su tankında dönen yaşamlar
"Hepimiz bir nevi su tankında dönüp dönüp aynı insanlarla tanışıp tanışıp duruyoruz" der Fanusta Yaşayanlar filminin yönetmeni ve senaristi Baldwin Zophoníasson.
İzlanda’nın Oscar adayı olan ve Maus şarkısının adı olan Fanusta Yaşayanlar'da İzlanda’nın 2008’de yaşadığı ekonomik krizin arifesinde yolları tesadüflerle kesişen üç karakterin; ay sonunu güçlükle getiren bekâr anne Eik, bir zamanlar futbolcuyken şimdi şansını işadamı olarak deneyen Sölvi ve başarılı günleri geçmişte kalmış olan alkolik yazar Mori’nin hikâyesi anlatılıyor.
Film içinde bir film
Taşa Yazılmış Hatıralar (Biranînêm Li Ser Keviri) film içinde bir film.
İki Kürt çocuk olan Hüseyin ve Alan 1988’de İran’da El-Enfal operasyonu (Irak rejimi tarafından 1986-1989 yılları arasından Kürtlere karşı gerçekleştirilen saldırılara verilen operasyonun adıdır. Bu saldırılarda 180 bine yakın Kürt katledilir.) sırasında yapılan katliamı filme almak ister.
Kürdistanlı sinemacı Shawkat Amin Korki’nin üçüncü uzun metrajlı filmi olan Taşa Yazılmış Hatıralar sinema aracılığıyla gerçeğe ulaşmak ve kendi kimlikleriyle yüzleşmek için hayatları dâhil her şeyi riske atmaları gerektiğini öğrenecek olan iki çocuğun hikayesini anlatıyor.
Ülkesiz Şarkılar
1979’daki devrimden sonra İran’da kadınların erkeklerin karşısında şarkı söylemesi yasaklanır.
Ülkesiz Şarkılar filmi Tahran’da özgürce, kol kola, kızlı erkekli bir izleyici önünde, yasaklar olmaksızın İranlı kadın şarkıcılar Sara Najafi, Parvin Namazi ve Sayeh Sodeyfi ile bu mücadelede kendilerine destek olmak için Paris’ten Elise Caron, Jeanne Cherhal ve Emel Mathlouthi’nin şarkı söyleyebilme mücadelesini anlatır.
Filmin yönetmeni Ayat Najafi “Bu projeyle bugünün Tahran’ını, Sara’nın geçmişiyle yüzleştirmek istediğini” söylüyor.
45 yıllık hal ve gidiş
Kate ve Geoff kendi başlarına mutlu olmaya alışmış, evliliklerinin 45. yılını kutlamak üzere olan bir çift. 45 yıllık evliliklerinde hiçbir şey ters gitmemiş onlar için. Ancak İsviçre’den gelen bir haber hiç ters gitmediklerini düşündükleri evliliklerinin karanlık taraflarını sorgulatır.
Weekend / Haftasonu ile adından söz ettiren Andrew Haigh’un 45 Yıl filmi, Berlin’de En İyi Kadın Oyuncu (Charlotte Rampling), En İyi Erkek Oyuncu (Tom Courtenay) ödüllerini de aldı.
Panahi'nin direnişi
Sarı bir taksi Tahran’ın caddelerini dolaşmakta, taksiye inip binen yolcular da taksi şoförüyle hayatın her alanına dair konuşmakta.
Taksi şoförü “Ben bir sinemacıyım. Sinemadan başka hiçbir şey yapamam” diyen ve İran rejimi tarafından 20 yıl boyunca film yapması yasaklanan Jafar Panahi’dir.
Panahi son filmi Taxi ile sinema yapmasına engel olan ülkesiyle bu kez başrolü bir taksiye vererek direniyor.
Warchus’un Onur'u
1984 yılında Birleşik Kralık genelinde Ulusal Maden İşçileri Sendikası genel greve gider. Yeterince kazanç sağlamadığını düşündüğü maden ocaklarını kapatma kararı almış muhafazakâr Thatcher hükümeti ise grevdeki madencilere tüm gücüyle saldırır.
Matthew Warchus’un Onur'u baskılara karşı dayanışma içerisinde göğüs geren madencilerin ve onlara destek veren bir grup gay ve lezbiyenin hikâyesini anlatır.
Büyük adamın küçük hikayesi
Dagur Kari’nin Bakir Devi büyükçe bir adamın küçükçe hikâyesidir.
40’larında kilolu, hâlâ annesiyle oturan ve henüz cesaretini toplayıp yetişkinlerin dünyasına adım atamayan, beklenmedik bir anda hayatına bir kadın ve sekiz yaşında bir kız çocuğu girmesiyle her şeyi değişen Fusi’nin öyküsünü anlatıyor.
Mahmud Derviş'in aşkı
Ibtisam Mara´ana Menuhin’in Kaydet, Ben Bir Arabım’ı Filistinli Şair Mahmud Derviş’e selam yollarken şaire alışılmadık bir yönden bakıyor: Yapıtlarını etkileyen, âşık olduğu kadın Tamar Ben-Ami açısından.
1964’te, askeri yönetim sırasında, Mahmdu Derviş, Tamar Ben-Ami’ne âşık olur. Derviş’in Ben Amin’e yazdığı aşk mektupları yıllarca Ben-Ami’de saklı kalır.
Menuhin’in belgeseli Derviş’in şiirlerinden, arşiv görüntülerden ve özel röportajlardan da yararlanıyor.
Bodrum ve 9 yönetmenden 9 bakış
Ulrich Seidl’inin Cennet Üçlemesi”nin (Liebe /Aşk, Glaube / İnanç, Hoffnung / Umut) ’ardından çektiği Bodrum’un tanıtımında “Bu film takıntılar hakkında. Bu film insanlar, bodrumları ve insanların boş zamanlarında bodrumlarında yaptıkları şeyler hakkında. Bu film bando müziği, opera aryaları, pahalı mobilyalar, ucuz erkek şakaları, cinsellik, atıcılık, form tutma, faşizm, kırbaçlar, bebekler, yılanlar, silahlar, aşk, aşksızlık hakkında...” deniliyor.
Guillermo Arriaga, Emir Kusturica, Amos Gitai, Mira Nair, Warwick Thornton, Hector Babenco, Bahman Ghobadi, Hideo Nakata, Álex De La İglesia’nın olduğu farklı coğrafya ve inanç sistemlerinden dokuz yönetmenin bir araya gelerek yaptığı Tanrılarla Konuşmalar, inanç ve inançsızlık üzerine.
Ateizmden Hinduizme, İslamdan Budizme uzanan bir yelpazede her yönetmen, kendi kültürüne yakın duran inanç sistemi üzerinden bir hikâye anlatıyor.
Diğerleri
Rodrigo Sepúlveda’nın yazıp yönettiği Aurora’sı, Carlos Ver
mut’un Sihirli Kız’ı, Cannes’da Juri Özel Ödülü alan Wim Wenders ve Juliano Ribeiro Salgado’nun Toprağın Tuzu’su, Siegfried Kraucauer’in aynı adlı kitabından yola çıkarak Weimar dönemi Alman sinemasını mercek altına alan Rüdiger Suchsland’ın Caligari’den Hitler’e, Jorge Pérez Solano’nun Sonsuz Hüzün’ü, Shonali Bose’nin Hayatını Yaşa’sı, İsrail’in Oscar adayı da olan Ronit Elkabetz ve Shlomi Elkabetz’in İsrail Usulü Boşanma’sı, geçtiğimiz yıl hayata veda eden Richard Attenborough’nun ilk yönetmenlik denemesi olan Ah! Ne Tatlı Savaş adlı müzikali, Paul Thomas Anderson’un Inherent Vice’si, Noah Baumbach’un While We’re Young’u, Nazi Almanyası’nda yaşanmış gerçek bir olaydan yola çıkan Oliver Hirschbiegel’in Hitler’e Suikast’i, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan Terrence Malick’in son filmi Knight of Cups’u, François Ozon’un The New Girlfriend'i, Berlin’den En İyi Yönetmen Ödülü’yle dönen Malgorzata Szumowska’nın yeni filmi Beden'i, Marie Amachoukeli, Claire Burger ve Samuel Theis’in Cannes’da En İyi İlk Film ödülü alan Party Gırl'i, Cedric Kahn’ın 2008 yılında bir gazetede okuduğu haberden yola çıkarak çektiği Vahşi Yaşam'ı ile Latin Amerika’nın yönetmenlerinden Lisandro Alonso’nun 2014 yapımı son filmi Hayal Ülkesi / Jauja’nın yanı sıra dörtleme olarak da adlandırılan Liverpool (2008), Hayalet / Fantasma (2006), Ölüler / Los muertos (2004) ve Özgürlük / La libertad (2001) filmleri ilk defa İzleyiciyle buluşacak.
60 yıllık suskunluğu bozma yürüyüşü
Festivalde Türkiye sinemasının yüz yılı aşan tarihinde 60 yılı aşan suskunluğuna bir son verme mücadelesinin öyküsüne yer verilir.
Türkiye sinemasındaki yeni sansür tüzüğü ve sosyal haklar nedeniyle aralarında yönetmenlerin, oyuncuların, set işçilerinin olduğu 400’ü aşkın sinema emekçisi 5 Kasım 1977 yılında Ankara’ya üç gün yürüyüş başlatır. Bu yürüyüş aynı zamanda Türkiye sinemasının 60 yılı aşan suskunluğuna da bir son verilecekti.
Deniz Yeşil’in Yollara Düştük belgeselinde Türkan Şoray, Kadir İnanır, Fikret Hakan, Tarık Akan, Yavuz Özkan, Tanju Gürsu, Vedat Türkali, Hale Soygazi, Arif Keskiner, Menderes Samancılar, Safa Önal, Meral Orhonsay, Eşref Kolçak, Vecdi Sayar, Erdoğan Kar, Erol Batıbeki o güne dair yaşananları anlatır. (KT/HK)
* Yazıya film önerisinde bulunan Aslı Deniz'e de teşekkürler.