Yalnız bunlar değildi elbette avrat olabilmek, o olunması çok zor, ama her kadının olmak zorunda olduğu biçim...
Eğer kocası genç yaşta ölürse evin büyüklerinin aldığı "Bizden gelin dışarı çıkamaz" kararına uyacak; o öz kardeşi gibi baktığı, öz kardeşi gibi gördüğü; çocuğu yaşında bile olsa; evdeki kaynı ile bir yastığa baş koyacak; aynı yatağı paylaşacaktı. Yaşadıkları onca kötü olayları asla evden dışarıya sızdırmayacak, aile sırrına sahip çıkacaktı.
Tarlada çalışacak, saban çekecek, oduna gidecekti; tarlayı ekecek, eve geldiğinde çamaşırı bulaşığı yıkayacak, yemeği yapacak; neredeyse senede bir defa da doğuracaktı.
Şemsi Sevgili'nin 100 yıllık kayıllığı (*)
Uğradığı her türlü haksızlığa rağmen sesini yükseltmeyecek; yaşadıklarını bir sır gibi içinde tutacak; kendi ailesine bile sızdırmayacaktı, yoksa avrat olunur muydu? Avrat olmak böyle bir şeydi işte, 100 yaşındaki Şemsi Sevgili'nin gençlik yıllarında..
Daha adet görmeden evlendirildiği 100 yıllık yaşamının en kötü anısı, eşi ölünce kaynıyla evlendirilmesiydi Şemsi Sevgili'nin.
"Kayıl değildim vallahi kızım. Ha kaynım, ha kardaşım" diyordu neredeyse bir asır önceki yaşamının en berbat olayını anlatırken.
Kardeşi gibi gördüğü, aynı evi paylaştığı, kendisinden küçük kaynıyla bir yastığa baş koymak, aynı yatağı paylaşmak, ona yaşadığı her şeyden daha çok ağır gelmişti...
Adet görmeden evlendirilmişti
Kaç yaşında evlendirildiğini kendisi bile hatırlamıyordu. O günlere dair hatırladığı tek şey daha adet bile görmeden evlendirilmiş olmasıydı. O kadar küçüktü yani. Daha kadın olmadan kadınlık işlevlerini yerine getirmesi istenmişti ondan.
Kendisini görmüşlerdi 'müşterileri' ve oğullarına beğenmişlerdi. Bir kahve vermişti onlara, çay yoktu o günlerde. Bütün yaşamını paylaşacağı, birlikte geçireceği kişiyi hiç görmeden, büyüklerin rızasıyla kendisine eş kabul etmişti. Bir yıl nişanlı kalmış ama, bir gün bile görmemişti bir yaşam geçireceği kişiyi Ta ki düğün gecesine kadar...
Bir ata bindirdiler küçük Şemsi gelini, boynuna iki altın taktılar. Yanına da ağanın iki gelinini verdiler. Gelinliğiyle girip, kefeniyle çıkacağı, avrat olacağı evine götürdüler.
12 yaş küçük kaynı ile evlendirilme
İki çocuğu olduğunda kocası attan düşüp kaburgasını kırdı, bir yıl geçmeden de öldü. Doktor mu vardı o yıllarda...
İşte sonra hiç "kayıl" olmadığı ikinci evliliğini, "Ölürüz, gelinimizi dışarı çıkarmayız" diyen aile kararıyla, kendinden 12 yaş küçük kaynıyla yaptı Şemsi gelin. 'Müşterisi' de çoktu oysa...
Kocası demiryolu inşaatında çalışıyordu, Şemsi gelin de çift sürüyor, arabaya odun yüklüyor, tırpan çekiyor, tarlayı ekip biçiyor, yetmiyor, yün eğiriyor, ev işlerini yapıyordu..
Öyle şimdiki gibi çamaşır makinası mı vardı o yıllarda, çamaşırı elde yıkıyor, mayalı ekmek yapıyor, yanık yayıyor, çökelik topluyordu Şemsi gelin.
Ahırları da vardı Şemsi gelinlerin öküzler, davarlar, inekler vardı, ahır her gün süpürülür, hayvanlar her gün yemlenir, sulanırdı. İşte bu işler de Şemsi geline aitti.
Şemsi gelin:Karbon kağıdı konulmuş yaşam
"Çocuk karnımda her işi yapıyordum" dediği bu ağır işlerle, böyle bir yaşamın içinde yedisi oğlan üçü kız; arada ölenler de hariç on çocuk doğurdu kendi kendine Şemsi gelin, ebe yoktu o yıllarda... Bir gün doğurur, ertesi gün işe koyulurdu... Şimdiki gibi loğusa yatmak, dinlenmek mi vardı?
İşte böyle bir yaşamdı Şemsi gelinin yaşamı. Kahramanmaraş'ın Göksu ilçesinde başlayan ve bugün Adana'nın Levent mahallesinde süren bu yaşam; yalnız Şemsi gelinin değil; yörenin tüm kadınlarının başından kabul ettikleri kaderleriydi. Kadınlar, arasına karbon konulmuş bir yaşam tarzının ismi değiştirilmiş kahramanıydı...
"Eskiden avratları çok dövüyorlardı" diyor Şemsi Sevgili, ama şiddet sadece dayak mıydı?
Şimdi 100 yaşında Şemsi nine, emekli olan torunları var. En küçük çocuğu torun sahibi olmuş.
Şemsi gelinden Şemsi nineye
Neler değişmiş kadınların yaşamında? Şemsi nineye göre çok şey değişmiş, "Şimdiki kadınlar kadın mı?" dedirtecek kadar, "Onlar iş mi yapıyor, her şeyi makine yapıyor" dedirtecek kadar çok şey değişmiş kadınların yaşamında. Artık işleri kadınlar yapmıyor Şemsi nineye göre, çamaşırları makine yıkıyor, evi makine süpürüyor. "Eski işler nerede?" ona göre..
Evet Şemsi nine haklı, eskiye göre çok şey değişti. kadınlar okuyor, kadınlar, çalışıyor, kadınlar yaşamın her alanında olabiliyor. Ancak tercih edilmeleri için çok çaba harcamaları gerekiyor ve bazen bu çaba da yetmiyor.
Kadınlar eğitimli de olsalar işyerlerine erkek elemanlar tercih ediliyor. Kadınlar eğitimli olsalar da siyasette seçilecek sıralara erkekler geliyor. Mecliste gurubu bulunan tüm siyasi partilerin bir tanesinin bile il başkanının kadın olmaması; meclis sıralarında kadınların hak ettikleri düzeyde temsil edilmemeleri bir Türkiye gerçeği. Okullarda müdürlerin erkek olması da bir kader değil, başarılarının göstergesi ise hiç değil.
Kadınların yaşamındaki değişmeyen oldu: şiddet
Kadınlar elde edeceği bir şey için çok çaba harcaması gerekirken, çok eğitimli olması gerekirken, aynı şeyi erkekler daha az çaba harcayarak, eğitimleri ise çok da fazla önemsenmeyerek elde edebiliyor.
Kadınların yaşamında değişmeyen bir başka şey şiddet, halen kadınlar şiddet görüyor. Kadınlar dayak yiyor, ekonomik şiddete maruz kalıyor ve en önemlisi de yine şiddetten korkarak, şiddetten kurtulmak için haklarını arayamıyor kadınlar çoğu zaman.
Kadınlar için gerekenler
Kadınların haklarını korumak için, kadınları şiddetten korumak için çıkarılan mevcut yasalar da yetmiyor çoğu zaman. Şiddet gören kadın, yeniden şiddet görmekten korktuğu için o yasalara başvuramıyor bile.
Kadının bütün bu haksızlıkların üstesinden gelebilmesi için, kadınların şiddet duvarlarını yıkabilmesi için korkusunu üzerinden atması; devletin yasalarla kadını desteklemesi ve sosyal güvenceye kavuşturması; kadınların kendisiyle ilgili çıkarılan yasalardan yararlanması gerekiyor.
Bununla ilgili her türlü bilgiyi alabileceği kadın derneklerinin varlığından haberdar olması gerekiyor.(SU/AD)
(*)Kayıl olmak: Kabul etmek, inanmak. (Tamam lan tamam, kayıl oluyom)