Bulunduğumuz bölge yüz yıllardır savaşla iç içe süregelmiş oyunların, derinlerin, adaletsizliklerin adlarıyla anıla dursun Hakkari ili kendisine son takılan 'terör bölgesi' lakabını hiç sevmedi. Sevemez...
Kavgalar ve savaşların mekanı olmayı da asla istemez. Ama zaten kimse de onun isteğini sormuyor değil mi..?
Navşar
Navşar, Şemdinli ilçesinin Kürtçe adıdır. Nav (içerisinde bulunmak) ve Şer (savaş) kelimelerinin birleşmesiyle oluşan ismin Türkçe karşılığı "savaşın içi" veya "savaşın içinde"dir. Hakkari ilinin bir özelliği olan İran ve Irak ile sınır olmasını, Şemdinli ilçesi sağlamaktadır.
Hakkari merkez, Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca ilçelerinde nefes alıp veren vatandaşlarımız hiçbir zaman kendilerini "terörist" olarak görmedi; ancak o isimle hapislerde yatanlar, mayına basanlar, kör kurşunlara denk gelip hayatını yitirenler çok oldu.
Çok insan tanırım hiçbir şeyden haberi yokken hapislerde onlarca yıl yatan. Onlar, işkencelerden geçirildiler, haksızlıklara tabi tutuldular. İşkencelerde, "Evet, yeter ben teröristim" diye haykıranlar çok olmuştur, kim bilir...
Bazen, "Bütün bu yaşananlar kaderimiz mi?" diye insan düşünür elbet. Kaderse, bu kaderi biz mi oluşturduk? Yoksa birileri mi bunları bize layık gördü?
15 Ağustos 1984 yılında, PKK ilk silahlı eylemlerine Hakkari'nin Şemdinli ve Siirt'in Eruh ilçelerinde başlamıştı. Şemdinli'deki olayda Jandarma subay açık hava gazinosu, subay lojmanları ve İlçe Jandarma Karakolu'na silahlı saldırı düzenlenmiş ve 1 subay, 1 astsubay ve 1 er yaralanmıştı.
Bu olaylardan sonra Hakkari'de kan ve gözyaşı eksik olmadı. Hakkari savaşın içindeydi artık. Hakkari merkez ve ilçe merkezlerinde sabaha kadar süren çatışmalar bir yana dursun, akşam saatlerinden itibaren Hakkari genelinde herkes evine kapanırdı. Silah sesleri neredeyse çocuklar için ninni olurdu.
Ben de hatırlarım; evimiz, eski ilçe jandarma karakolunun yaklaşık 500 metre yakınındaydı. O günleri unutmak mümkün değil. Silah, çoğu zaman da bomba seslerinin ardı arkası kesilmezdi. Sabah erken saatlere kadar silah sesleri gelirdi, gelirdi de biz hiçbir zaman dışarıda karakolun açtığı ateşe karşılık gelir miydi bilmezdik? Yani dışarıda çatışma mı vardı yoksa bir "taktik" mi? Bu soruları öğrenebilmek için pencerelere bile çıkıp durumu kontrol etmek imkansızdı. Işıkları söndürüp evin karakoldan en uzak odasına sığınarak karanlıkta çatışmanın bitmesini beklerdik. "Çatışma" bittiğinde ise yine ışıkları yakmadan odalarımıza geçerdik veya bulunduğumuz yerden çoktan ninni gibi gelen silah sesleriyle uykuya dalardık.
O günlerde benim her sabah yaptığım bir şey vardı. Sabah erkenden gidip evimizin duvarlarını kontrol ederdim... Aklımda ise aynı soru:
"Acaba bu sefer kaç kurşun isabet etmiş bizim duvara?"
Bahsettiğimiz dönemde yaşanılanlar anlatmakla bitmez, çünkü her yönüyle istenmeyen olaylardı. Hiçbir toplum, hiçbir vicdan böyle olayların yaşanmasını istemez.
Hakkari'de 15 Temmuz 2005 tarihinde Merkez Kıran Mahallesinde bir araçta meydana gelenle başlayan patlamalar, en son 1 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli'de 23 kişinin de yaralanmasına sebep olan büyük patlamayla gerginliği had safhaya taşıdı.
Patlama Şemdinli'yi talan etti. O patlama ve sonrasında da yine Şemdinli'de bulunduk. O patlamadan sonra Patlama sonrası 'Navşar' başlıklı haberimde bombanın yarattığı tahribatı az da olsa gözler önüne çıkartmaya çalıştım.
9 Kasım 2005 tarihinde Umut Kitabevi'ne atılan iki el bombası ile patlak veren ve sonrasında şimdiye kadar hiçbir patlamanın olmadığı olaylar neden bu kan ve hainlik süreçlerinin son noktası olmasın?
Hakkari ilinin gelişimini, kültürünü, sosyal hayatını darmadağın eden bu olaylar ne zaman biter sizce? Tabi ki bu gidişle hiçbir zaman... Ama neden son olmasın?
Başbakanın çok ama çok geç geldiği bölgede yuhlanmasını iyi karşılamıyorum, çünkü yuhlamak, dağıtmak, şiddet kullanmak, ortalığı savaş alanına çevirmek hiçbir zaman çare olmadı.
5 vatandaşımız, arkadaşımız, akrabamız, insanımız hayatını kaybetti. İşin acı gerçeği bunlardan hiçbiri asla "terörist" değildi. Şemdinliliydi, Yüksekovalıydı, Hakkariliydi, Kürt'tü, Türkiyeliydi...
Hakkari son olaylarda 5 can verdi. Şemdinli olayları tarih sayfalarında çok büyük yer alacak. Bin bir kılıf bulunur Şemdinli'ye, ama Şemdinlilinin, Hakkarilinin, bu bölgede yaşayan halkın ve en azından benim kafama hiç kimse kılıf uyduramaz gördüklerimden sonra...
Herkesin gerçeği kendisine göre yorumladığı bu günlerde barış ve kardeşlik yine en çok susadığımız şeydir.
Her şeye rağmen 1984'te Şemdinli ile başlayan bu "son" olaylar, 2005'te de yine Şemdinli ile son bulmalı ve "Kürt sorunu" bir an önce çözülmelidir. Başka çare yok bence; o nedenle de kimsenin başka çareler aramasını faydalı görmüyorum... (EÇ/TK)