Bir parmak teması ile neredeyse istediğiniz her bir şeyin sesli ve görüntülü olarak artık avuç içine dahi sığabilen bir ekranın ardından dünyanıza nüfuz etmesi her yaştan ve her baştan insan teki için o kadar cezbedici oldu ki!
Eee takdir edersiniz ki bu denli cezbedici halleri olunca kitabı canlı bir varlık olarak ele alıp sayfalarını birer birer okşayarak, çevirerek saatler boyu, hatta günlerce okumak birçok insana (okura) adına “modern” denilen zamanlarda zor gelmeye başladı sanki!
Ama böylesine zor zamanlarda dahi insanlar yazmayı sürdürüyor. Yazmaktan vazgeçmiyor. Çünkü o yazanlardır ki; “söz uçar, yazı kalır”ı kendilerine ilke sayıyorlar.
Yazar olmak için ilk adım
İşte şimdilerde zamaneye uyarak yayıncılar sadece kitap basmakla kalmayıp, diksiyonu düzgün şahsiyetlere kitapları okutarak “sesli kitap”larla da okurun ya da dinleyenin ilgisine sunuyorlar kitapları.
Size, çok küçük yaşında işte bu kitap sunumu buluşması ile kitap okuma - dinlemenin dünyasına katılıp sonra da yazar olmaya karar verip ilk adımını atan bir yazar adayından söz edeceğim.
O henüz sekiz yaşında.
İlkokul birinci sınıf öğrencisi. Annesi ve babası öğretmen. Okula gitmeden daha dört beş yaşındayken okumayı kendi isteği ile sökmüş, öğrenmiş.
Sonra internetten sesli kitapları tanıyıp dinlemiş ve de okumuş.
Kitabını önce sesle kaydediyor
Bir gün yolu Jack London’ın Beyaz Diş kitabıyla kesişmiş. Çok etkilenmiş ve pek beğenmiş. Ve sonra kendi beyaz dişini yazmış. Altmış sayfalık kitabının adını da “Alagöz” koymuş.
Yazmış dediysem, öyle eline kalemi defteri alıp da oturup saatlerce günlerce yazmamış tabii ki! O kadarına yazarımızın sabrı yok(muş)! Hem niye olsun ki, zaten kendi yöntemini de çok doğru buluyor.
Koymuş önüne akıllı telefonu açmış sesli kayıt bölümünü ve başlamış kitabını konuşarak yazmaya. Sonra o konuşulanlar yazıya dönüşmüş ve kitap çıkmış ortaya.
Twitter’da karşılıklı takipleştiğimiz yazarımızın öğretmeni kitabın ön ve arka kapağı ile birlikte bir cümlelik paylaşım yapmıştı; “Bu gözler sekiz yaşındaki çocuğun kitap yazdığını da gördü” diye.
Mesaj attım öğretmeni Derya hanıma, onun üzerinden babası ile telefonlaştık. Ve sevgili genç yazarımızla buluşup keyifli bir muhabbet yaptık.
Adı Ahmet Aras Çeken. Sorduğum sorulara gayet kendinden emin ve özgüvenli yanıtlar veriyor.
Çok sempatik, şirin ve akıllı
Hayal dünyası hayli zengin; sadece yazarlık değil; yönetmen, ressam, oyuncu ve hayvan bakıcısı olmak da istiyor.
Ona “Amida Ana” çocuk kitabımı imzaladım. Temsilcisi olduğum PEN Yazarlar Derneği’nden söz ettim. İlerde bu keyif alacağı yazarlığı sürdürürse PEN’e üye olabileceğini anlattım.
Babası ve öğretmeni ile çaylarımızı yudumlarken kendisine de içecek bir şeyler ikramımı kabul etmedi. Ama eski bir Diyarbekir evinden kafeye dönüştürülmüş Kastal Kafe’nin işletmecilerinden Özer’in ısrarla pasta ikramını kabul etti.
Çok sempatik, şirin ve akıllı bir yazar adayı Ahmet Aras. Bu yazıyı o ruh haliyle yazıyorum. Umuyor ve diliyorum ki bu denli erken başlamak yazarlık serüveninde bir artı olarak hanesine yazılır.
Kutluyor, başarılar dileyip gözlerinden öperek bize umut verdin çocuk helal sana diyorum.
(ŞD/EMK)