Türk milliyetçiliği bu topraklarda, ulus devlet kuruluş sürecinden itibaren çok kültürlü ve çok kimlikli bir coğrafya ile tezat oluşturacak biçimde her zaman güçlü ve siyaseten hemen daima belirleyici olmuştur. Bu belirleyicilik, her zaman Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi geleneğinden gelen ve 9 Şubat 1969’da kurulan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) çatısı altında olmamıştır. Hatta 12 Eylül 1980 askeri darbesi döneminde yaşandığı gibi yöneticileri idam talebi ile yargılansa da, dönemin MHP’li Ticaret Bakanı Agah Oktay Güner’in isabetle vurguladığı üzere MHP’nin fikirleri çoğu zaman iktidarda olabilmiştir Anadolu denilen bu cennet cehennemde. MHP fikriyatı, kendi partisine sığamayacak kadar geniş bir etkileyicilik gücüne sahiptir bu ülkede. Öte yandan Dokuz Işık doktrini etrafında Türk milliyetçiliğini siyaseten ete kemiğe büründüren başbuğ Alparslan Türkeş’in ölümü sonrası partide genel başkanlık görevini üstlenen Devlet Bahçeli döneminde de parti sınırları ile yetinmeyen bir etki sahası olmuştur MHP’nin.
Ancak 24 Haziran seçimlerine koşar adım yaklaştığımız bugünlerde var olan etki sahasının MHP olarak sürmediğini ve partinin ana gövdesinin niceliksel ve niteliksel olarak Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile İyi Parti bünyesinde eridiğini görmekteyiz. Bu bağlamda Cumhurbaşkanlığı seçimi, haklı olarak Türkiye’de bir rejim tartışması ekseninde ele alınıyor olsa da, bu seçim süreci MHP açısından her ne pahasına olursa olsun parti olarak düştüğü baraj altı seviyesinde varlığını devam ettirmeye karşılık geliyor.
Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannameleri:*
Partinin tıpkı Halkların Demokratik Partisi (HDP) gibi birden çok seçim bildirgesi bulunuyor. Ancak bu seçim beyannameleri, MHP’yi değil ittifakı öne çıkarıyor.
“Millet Aklı” alt başlığı altında düzenlenmiş beyannamelerin kapak ve içeriklerinde ön planda yer alan Cumhur İttifakı vurgusunun bir benzerinin ittifakın diğer bileşeni olan AKP’de bulunmaması ve AKP’nin ittifak vurgusundan azade olarak parti olarak kendi beyannamesini açıklaması bu bağlamda dikkat çekici. Pek muhtemelen bu farklılık, MHP açısından bu seçimin temel hedefinin, partinin adını ve varlığını geri planda tutup onu önemsizleştirme pahasına dahi olsa, ittifakın ana gövdesini oluşturan AKP’nin eteklerine tutunarak barajı aşma ve koltuğa ulaşma olduğuna işaret ediyor.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim beyannameleri 133 sayfalık Seçim Beyannamesi, 32 sayfalık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı ve 16 sayfalık Milletimize Taahhütlerimiz başlıklı üç dokümandan oluşuyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı:
Yazı dizimizin temel amacının seçim belgelerini sağlık yönünden analiz etmek olduğu için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı seçim belgesi tartışmamızın dışında kalıyor. Çünkü bu metin, başlığından da anlaşılacağı üzere yeni oluşturulan hükümet sistemini ve Cumhur İttifakı’nı tanıtıyor.
Öte yandan başkanlık sistemine hemen her kesimden gelen eleştirilerin aksine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin “Yargı, yasama ve yürütme katı biçimde birbirinden ayrılmış, kuvvetler arasındaki ayrım ve ilişkiler olması gereken şeklini almış” ve “Yasama ve yürütme arasından güçlü bir denge ve denetim sistemi kurulmuş ve hukukun üstünlüğü teminat altına alınmış” olarak tanımlanmış olması hayret vericidir.
Bu noktada başka bir altı çizilmesi gereken konu; muhtemelen MHP tabanında Cumhur İttifakı’na karşı gelişmiş rahatsızlığı ve kopuşu gidermenin bir yansıması olarak, ittifakın neden oluştuğu ve amaçlarını, AKP’nin aksine MHP’nin anlatmayı tercih etmiş olmasıdır.
Seçim Beyannamesi:
“Milli Diriliş Kutlu Yükseliş” alt başlığı altında sunulan beyanname; Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihini Kuruluş Dönemi (1923 – 1946), Çok Partili Siyasi Hayat (1946 – 2018) ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (2018 Sonrası) olarak üç bölümde tarif etmektedir. İlginç olarak aslında bu dönemselleştirme, MHP’nin dahi 2018 sonrası dönemin demokrasinin temeli olan çok partili siyasi hayattan başka bir biçime dönüştüğünü kabul ettiğine işaret etmektedir.
Yeni hükümet sisteminin çerçevesinin aktarıldığı bu bölümde;
- Ekonomide toparlanma ve canlanma
- Devlet ve yönetimde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uygun onarım ve yeniden yapılanma
- Karşılıklı güveni esas alan vatandaş odaklı bir yönetim
- Adaletine inanılan bir yargı sistemi
- Devlet ve toplum hayatında ahlâk ve kalite
- Terörün kökünün kazınması
- Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin önüne geçilmesi
- Temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı ve hukuk üstünlüğüne dayanan demokratik bir düzenin tesis edilmesi
- Uluslararası düzeyde saygınlık ve sözü dinlenilir olma başlıkları vurgulanmaktadır.
Hiç kuşkusuz Sunuş bölümünde yer alan bu vurgular, aynı zamanda günümüz Türkiye’sinin eksikliklerini de tarif etmesi açısından önemli. Ancak bu bölüm, sorunlar yaşanan bu konuların aynı siyasi zihniyetin iktidara devam etmesi halinde nasıl çözüleceğini tariflemiyor. Aksine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi halinde bu sorunların adeta kendiliğinden aşılacağını ifade ediyor.
Beyanname, Sunuş bölümünün ardından yeni dönemde “Güçlü MHP”nin nasıl var edileceğini, partinin amaç ve ilkelerini, toplumsal dayanışma ve uzlaşmayı, yeniden ve bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni, yeniden ve bir kez daha Cumhur İttifakı’nı ve ardından partinin politika ile taahhütlerini anlatıp Uzun Vadeli Stratejik Hedef tanımlayarak bitiyor.
Beyanname incelendiğinde MHP’nin politikaları arasında yurttaşların sağlıklı kalma ve sağlığını kaybettiğine iyileşme – esenlenmesine ilişkin özel bir projenin yer almadığı görülüyor. Bu bağlamda devlet ve yönetim reformu, üreten ekonomi programı, yolsuzlukla mücadele projesi, terörle mücadele ve millî birlik projesi ile yolsuzlukla mücadele, ahlâk ve kalitenin tesisi projelerine yer veren MHP’nin beyanname kapsamında sağlık konusunu doğrudan hedefleyen özel bir politika önerisi yer almamakta.
İlginç olarak “Güçlü devlet, güçlü yönetim ve demokratik istikrar gayeleri yeni sistemin omurgası” olarak tarifleyen ve beyanname bünyesine “Devletin Bekası” başlıklı ayrı bir bölüm koyan MHP, konu ekonomi politikalarına geldiğinde “kamunun ekonomideki rolünün yol gösterici, düzenleyici ve denetleyici faaliyetler ile sınırlandırıl”masını öngörerek bekasını devam ettirmek istediği modelin sosyal devlet olmadığının da altını çiziyor.
Beyanname’nin Politikalarımız bölümünün 13. alt başlığı Sosyal Koruma ve Sosyal Güvenlik konusuna ayrılmış. Bu bölümde MHP, “devleti yaşatmanın yolunun insanı yaşatmaktan geçtiğine” atıfta bulunularak, devlet kavramından azade olması gereken insan haklarını devlet aygıtının bir parçasına indirgemekte.
Öte yandan bu bölümde yer verilen emekli ve yaşlıların “onurlu bir yaşam sürmesinin temin edilmesi” atıfı değerli.
Benzer biçimde “Yaşlılara dönük politikalar, onların yaşlılık şartlarını hazırlayan gençlik ve aktif çalışma dönemlerini de kapsayacak şekilde olmalı” ifadesine yer vererek yaşlılığı öncesi ile bir bütün olarak tariflemekte. “Hiçbir yaşlı aç, açıkta ve muhtaç durumda bırakılmamalı ve yalnızlığa mahkûm edilmemelidir” politikası ise giderek yaşlanan ve yaşlanacak olan Türkiye toplumu açısından çok kıymetli.
Milliyetçi Hareket Partisi, sosyal güvence politikasında ise, “Vatandaşların geleceğinden emin olması ve yüksek standartlı bir hayat sürmesi için, bütün nüfusu kapsayacak nimet-külfet esasına göre işleyen çağdaş normlarda bir sosyal sigorta sistemi oluşturulmalı” gerektiğini ifade ederek, vergi dışında ek ücrete (prim) ve doğal olarak koşula dayalı bir güvence sisteminden yana taraf olduğunu belirtiyor.
Kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı bir ülkede siyaset yapan bir parti olarak ne yazık ki kadın politikalarını bağımsız değil, “Kadın, Çocuk ve Aile” başlığı altında ele alıyor. Bu bağlamda kadınlara yönelen şiddetin çoğunun aile içinden geldiğini göz ardı ederek, “Türk toplumunun temel taşı” olarak tariflediği aileyi zayıflatan unsurların ortadan kaldırılacağını ve “Başta kadınlarımızın aile içindeki konumu olmak üzere aile kurumunun güçlendiril”eceğini ifade ediyor.
Daha kötüsü ekonomik haklar, adalet, sağlık, eğitim gibi birçok alandaki kadın haklarını “fırsat eşitliği”ne indirgeyerek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı eril bir körlükle malûl olduğunu gösteriyor.
Bununla birlikte kız çocuklarının okullaşmasına, istihdamına ve iş sahibi olmalarına destek veriyor. Ancak bir kez daha “hem kadına hem de erkeğe eşit desteğin sağlandığı çağdaş bir yaklaşımla sorunların çözümü için etkin politikaların geliştirilmesini” ifade ederek, toplumsal yapının var ettiği eşitsizliği, “eşit destek” vererek yeniden üreteceğini ifade ediyor.
Çocuk konusuna ise sadece şiddet, cinsel istismar, madde bağımlı ve sigara kullanımı temelinde yaklaşıyor MHP. Onların bağımsız birey olduğu gerçeğini ve bu gerçek kapsamında kendilerini gerçekleştirmenin imkânlarını maksimize edebilecekleri zeminleri tariflemiyor.
Milliyetçi Hareket Partisi, Politikalarımız başlıklı bölümün 19. alt başlığını ise -Cumhur İttifakı’nın diğer bileşeni olan AKP’den farklı olarak- ayrı ve bağımsız bir bölüm olarak Sağlık konusuna ayırmış.
Bu bölümün girişinde yer verilen “Doğuştan kazanılan bir insan hakkı olan sağlık, insanlar arasında hiçbir ayrım gözetilmeden devletin güvencesi altında olmalıdır” ifadesi sağlık hakkı açısından oldukça değerli bir çerçeve oluşturmakta. Benzer biçimde bu saptamanın devamında koruyucu ve önleyici hekimliğin ön planda tutulması gerektiğinin belirtilmesi de önemli. Ancak sadece koruyucu ve temel sağlık hizmetlerinde eşitlik vurgusu yapılması ve sadece bu hizmetlerin ücretsiz olduğunun ifade edilmesi büyük bir eksiklik. Daha önemlisi bu yaklaşım, Dünya Bankası tarafından geliştirilen neoliberal sağlık bakışla bütünüyle uyumlu.
Ayrıca sağlık insan gücünün ücret politikasında sağlık hizmet sunumunu etkileyen ve kimi yerde ağırlıkla belirleyen performans sistemi konusunda parti olarak görüş belirtmemesi büyük bir handikap.
Bulaşıcı olmayan hastalıkların gelişimine neden olan risk faktörlerinin azaltılmasına yönelik koruyucu sağlık programlarının uygulamaya konulması gerektiğinin ifade edilmesi önemli olsa da, risk faktörlerini yaratan temel nedenleri irdelemeye yanaşmamak ve sorunu makro düzlemde politikadan ayrıştırmak aşılması gereken bir sorun olarak duruyor.
Benzer sorun, sağlık konusunu, onu temel olarak belirleyen gelir, barınma, ısınma ve kimlik başta olmak üzere sosyal bileşenlerden azade alarak sadece sağlık hizmetlerine indirgemekte gözlenmekte. Yine de bu indirgemeci bakış açısı, kentleşme konusunda sağlık altyapısına vurgu yapılması, “asayiş” ve “güvenlik sorunu”na indirgenen göç ile sağlıksız kentleşme arasında bir ilişki kurulması ve sadece genç işsizlere sağlık sigortası kapsamında gelir tarif edilmesi ile bir nebze olsun azalıyor. Öte yandan sığınmacıların “yeme, içme, barınma ve giyinmelerinin sağlıklı şartlarda temin edilmesi” ifade edilmesi değerli olmakla birlikte; “ülkeye sınır olan alanlarda ikametlerinin sağlanması”, “yurt içine dağılımlarının belirlenen yerlere yapılması” ve “süratle vatanlarına kavuşturulmaları” gerektiğinin altı çizilerek, MHP’nin dış göç sorununa da insan hakkı yerine asayiş gözüyle yaklaştığını gösteriyor.
“Tıp fakültelerinde daha kaliteli eğitim, öğretim ve sağlık hizmeti sunulması sağlanmalıdır” saptaması olumlu olmakla birlikte, bugünkü ortamda söz konusu şartların neden sağlanamadığı ve bu olumsuz koşulların nasıl aşılacağının ortaya konmaması açısından eksiklik taşıyor.
İlaç, aşı, serum ve tıbbi cihaz konusunda ar-ge faaliyetlerinin destekleneceğinin ve bir strateji geliştirileceğinin belirtilmesi ise değerli. Ancak Türkiye ekonomisini yıkıma sürükleyebilecek bir finans yükünü miras bırakacak olan şehir hastaneleri konusunda görüş beyan etmemesi, sağlık hizmet alanını basamaklandırılmış biçimde analiz etmemesi ve sağlık çalışanlarının başta şiddet olmak üzere sorunlarına dair bir gelecek perspektifi vaat etmemesi Seçim Beyannamesi’nin diğer eksik yönleri olarak göze çarpıyor.
Bununla birlikte Beyanname’nin Milletimize Taahhütlerimiz bölümünde yer verilen “Sağlık çalışanlarına yıpranma payı hakkı verilmesi”, “Kamuda kadro alamayan taşeron işçiler, 4/B’li vekil, sözleşmeli, fahri ve geçici statüde çalışanların kadroya geçirilmesi” ve “Kamu çalışanlarının tüm ek ödemelerinin emekli aylığına yansıtılması” ifadeleri sağlık çalışanları açısından olumlu. Benzer biçimde “yardımcı sağlık personelinin kamu ve özel sektörde istihdamının yaygınlaştırıl”acağının belirtilmesi de gerek sağlık çalışanları gerekse toplum sağlığı açısından değerli.
Milletimize Taahhütlerimiz:
Bu dokümanın ilk bölümünü 26. Yasama Dönemi’nde gerçekleşen taahhütler oluşturuyor. Yazının girişinde de ifade ettiğimiz gibi aslında bu bölümde MHP adeta “fikirleri iktidarda” olan bir parti gibi gerçekleşen taahhütlerini sıralıyor: Anayasanın ilk dört maddesinin korunması ve “milletin terör belasından kurtarılması” başlıkları bu kapsamda kendisine yer bulan ana iki konu olarak dikkat çekiyor.
Öte yandan “terör örgütünün hamiliğini yapan belediyelere kayyum atanması”, “Türk Silahlı Kuvvetlerine, yargıya, eğitim ve sağlık kurumlarına, devletin tüm hücrelerine sızmış olan FETÖ’cü hainlerin devlet kurumlarından temizlenmesi”, “Olağanüstü Hal” uygulaması ve “Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları” ise özel olarak sahipleniliyor. Kuşkusuz MHP’ye oy veren kimi kesimler için söz konusu vurgu ve sahiplenmeler çok değerli ve kıymetli. Ancak öte yandan bu bölüm, AKP’nin bu konularda son yıllarda sergilediği icraatların geleneksel MHP çizgisinde olduğunu da gösteriyor. Başka bir ifadeyle MHP, “terörle mücadele” konusunda son yıllarda AKP’nin kendi çizgisine geldiğini ve aralarında bir fark kalmadığını da dolaylı olarak ifade ediyor.
Gerçekleşen taahhütler bölümünde sağlık alanı ile ilgili bir icraat yer almazken, Seçim Beyannamesi’nde ifade edilen kadro, ek ödemelerin emekliğe yansıması, yıpranma payı ve yardımcı hizmet istihdamı 27. Yasama Dönemi için sağlık bağlamında gelecek taahhütler olarak tekrarlanıyor. (OE/HK)
SEÇİM BEYANNAMELERİNDE SAĞLIK
TIKLAYIN - Seçim ve Sağlık: AKP