Bazı siyasetçilerin sözleri Türkiye'nin akıl almaz sorunlu gündeminde uçup gidiyor..."Sayın" kişinin, köşe yazarlarına karşı gösterdiği tahammülsüzlüğüne karşı, sanki sözlerine tahammül etmiş gibi davranılmış olması ve istisnaları dışında bazı köşe yazarlarının suskunluğu, söylenmiş sözlerin "kabulü" değildir. Hele hele, köşe yazarlarını "düşman" gören bir zihniyete yol açacak sözlerin ifade özgürlüğü olarak kabulü mümkün değildir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada şunları söylemişti: "Bir köşe yazarı, 'Siyasetçiler ne kadar az konuşursa ülke o kadar huzur bulur' diye yazmış. Ne kadar güzel... Ben de diyorum ki 'Siz köşe yazarları ne kadar az yazarsanız, ülke o kadar huzur bulur.' Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki kez yazardı. Ama şimdi her gün... Bunların yaptıkları, açık bir tahrikten başka bir şey değil. Bu tezleri ileri sürenler millet, devlet, barış düşmanlarıdır."
"Sayın"a göre, köşe yazarları ne kadar az yazarsa, ülke o kadar huzur bulurmuş (!)... Çok yazanların yazdıkları "açık bir tahrik" midir? Siyasetçiler hakkında bazı tezleri ileri sürenler "millet, devlet ve barışın" düşmanları mıdır?
"Sayın"ın sözleri ayrımcılıktır, yazı yazarak fikrini ifade edenlere ve köşe yazarlarına karşı tahammülsüzlüktür.
"Sayın", eleştiriye katlanamıyor. Oysa kendisi "ileri görüşlü adımlarından dolayı övgüyü ne kadar hak ediyorsa" ve Türkiye hakkında yarattığı fikirler yüzünden eleştirilmeyi de o kadar hak ediyor...
Tek bir örnek... Ben savaş suçlarıyla itham edilen Sudan Devlet Başkanı Beşir'i bağrına basmasını yazılarımla eleştirdim. Bu topraklar üzerinde ben sağ kaldıkça, Beşir'in bu topraklara ayak basmaması için ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Nedenlerini yazmıştım ve şimdilik elimden gelen sadece yazı yazmaktan ibaret. Bu yazılarımla ben Türkiye'nin huzurunu mu kaçırdım? ...Milet, devlet ve barışın düşmanı mıyım?
Bu yüzden ben, "Sayın" ve onun adamlarının gözünde "milletin, devletin ve barışın" düşmanı olabilirim... Yazdığım "açık bir tahrik" (!) olarak görülebilir. Beni geçelim... Ama bu ülkenin köşe yazarlarını barışın, milletin ve devletin düşmanı görmek hangi zihniyetle açıklanabilir? "Sayın" olarak kullandığınız ve temsil ettiğiniz yetkilere göre bu coğrafya üzerinde yaşayan ve iyi şeyler olsun diye ve sadece fikrini yazan köşe yazarlarını "düşman" bellemek hangi devlet anlayışı ile izah edilebilir?
Geleceğinizi kuran, sizi TBMM'ne taşıyan geçmişinizde yaşadıklarınızı ve sözlerinizi anımsayın...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan olarak 6 Aralık 1997 tarihinde Siirt Refah Partisi İl Başkanlığı tarafından düzenlenen açık hava toplantısında konuşma yaptınız... Üzerinden 12 yıl geçmiş. Unutmuşsunuzdur.
Bu konuşmanızdan dolayı yargılandınız. Mahkûm oldunuz ve hapis yattınız. Mahkeme kararlarına geçtiği gibi, "şiir" yüzünden hapis yatan bir kişi kendisi hakkındaki eleştirilere karşı daha tahammüllü ve hoşgörülü olmalıdır. En azından olması beklenir...
Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde (1998/36 Esas) yargılamanız sürerken Savcılık suçlamasına karşılık verdiğiniz 31.03.1998 tarihli yazılı ifadenizde "İnançlarımıza kimse müdahale etmeyecek, etmemeli. Fikri düşünceye kimse müdahale etmemeli ve etmeyecek" yazmışsınız... Suçlanan konuşmanızı inanç özgürlüğüne ve hem de fikri düşünceye karşı kimsenin müdahale hakkı bulunmadığına dayanarak savunmuşsunuz...
Anımsarsanız birçok profesörden "Hukuki Mütalaa" alarak dosyanıza koymuştunuz. 3.12.1997 tarihli Mütalaasında Ord. Prof. Dr. Sulhu Dönmezer konuşmanız için "Konuşmacının dayandığı kavramlar, vurguladığı fikir ve düşünceler, öne sürdüğü misaller, elbette ki tartışmaya açıktır. Ancak hukuk çerçevesinde bunların böylece ifade edilmesinin ceza mevzuatına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olmadığı ve sosyal bakımından da, kökten dincilik karşılığı kökten laikçilik ikilemine düşülmediği takdirde, irticai bir faaliyet telakki edilemeyeceği açıklanmalıdır" görüşündeydi...
Dosyada bulunan Prof. Dr. Çetin Özek (5.1.1998), Prof. Dr. Uğur Alacakaptan (10.02.1998), Prof. Dr. Doğan Soyaslan (22.3.1998), Prof. Dr. Bahri Öztürk (17.3.1998), ve Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gökçen, Araş. Gör. A.Caner Yenidünya (23.3.1998) imzalı "hukuki mütalaa"ların ortak paydası; yapılmış olan konuşmanın suçlanamayacağı ve düşünce ve ifade özgürlüğüne dayalı olduğu, sadece hoşumuza giden ve kolayca paylaşacağımız düşüncelere değil bizi rahatsız eden ve hatta üzerimizde şok etkisi yaratan düşüncelere de tahammül edebildiğimiz ve hoşgörü ile bakabildiğimiz ölçüde demokrasinin gerekleri ve çoğulculuk ilkesine uygun davranmış olacağımız yönündeydi...
Hakkınızdaki "hukuki mütalaa"ların ortak görüşü; ifade özgürlüğünün korunması ve düşüncelere tahammül edebilmek...Aykırı fikirlere hoşgörü ile bakabilmek ve demokrasinin gereğine göre davranmak...
Hakkınızdaki bu hukuki mütalaaları yeniden okuyun. Yararlı olacaktır.
Bütün bu görüşler nedeniyle; hakkınızdaki "halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçunu işlemediğinizi savunmuştunuz 12 yıl önce...
Köşe yazarlarının eleştiri hakkı hepimizin ifade özgürlüğüdür. Bu ülkenin köşe yazarları; kendilerini "millet, devlet, barış düşmanları" olarak görenlerin ifade özgürlüğü de dahil olmak üzere, herkesin gerçekleri öğrenme ve bilgi edinme hakkını korumak ve savunmak görevlerine uygun davranmaktadırlar.
Peki ya siz "Sayın" Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı?(Fİ/EÜ)