Büyük bir iç savaşın ve beraberinde katliamların yaşandığı zaman diliminden geçiyoruz. Bu savaş Türkiye'nin ağırlıklı olarak batısında ama ciddi bir oranda da doğusunda yaşayan milyonlarca insanın sessizliği ve görmezden gelmesi ile sunulan kolektif rıza ile ayakta kalıyor ve büyüyor.
Savaş coğrafyasının mekânsal olarak dışında olmanın çaresizliği ve tüm öfkesi içimizde... Savaşa karşı barışı savunan, en azından yüksek sesle “Savaşa hayır!” dilebilen insanların sayısı, neredeyse öldürülen insanların ve yakınlarının sayısından az. Böylesine büyük bir katliamın üzeri, öylesine büyük bir sessizlikle örtülmüş ki, çığlıklarımız sessizliğin içerisinde eriyip gidiyor adeta...
Savaş sürüyor; tutulamayan yasımız büyüyor, büyüyor...
Yaralarımız kabuk bağlayamadan yayılıyor ve her yerimizi sarıyor.
Savaş, aç bırakarak ve yoksulluklaştırarak devam ediyor.
Ölüm haberleri hemen her sabah, öğlen ve akşam ekranının önünden akıp, geçiyor.
Ölen canlar, ekran ve sen... Sen, ekran ve ölen canlar... Her yaştan ölen canların görüntüleri, gözlerini kapasan da öncelikle kendi hafızana ve maalesef ki bundan sonraki kuşaklara aktarılacak olan kolektif hafızaya kaydoluyor bir kere. Artık sen ölene kadar kurtuluş yok! O fotoğraflar beynin dehlizlerinde senin tarihine dönüşüyor.
“Barış için bir şeyler yapmak zorundayız!” hissi ve düşüncesi anını ve tüm yaşantını kaplıyor. Bu zalim savaşa karşı yer yerinden oynamalı, yükselen çığlıklar, haykırışlar iktidarın silah tutan elini kolunu bağlamalı! Savaşı durdurabilecek bir şeyler yapmalı!
7 Haziran’da “barış ve kardeşliğe evet!” demiş insanlardan başlamalı diyorum, öncelikle. Ailemden, işyerimden, komşumdan, mahallemden... 7 Haziran’da “oyum kardeşliğe” demiş çevremden başlıyorum. Bu insanlara bir şey olmuş, iktidar benden önce onlarla konuşmuş olmalı onlarla. Yüzlerce "ama"yı başımdan aşağı kaynar sularla boşaltıp, sessizliğin sahte huzuruna sığınıyorlar.
Sokakları doldurmalı eskisi gibi, diye geçiriyorum içimden. Ama sokaklar bomboş! Sendikaların barış için iş bırakma eylemi, milyonlarca emekçinin savaş için işe sarılma eylemine mi dönüşmüş sanki...
Sessizliğin ortasında, ölen insanlardan daha az sayıda insan kaybolan barışı arıyor.
Yine de çevrilen yüzlere, üzerine kapanan kapılara inat barış isteyen birileri var. Onları, görüyor, hissediyorum. Kimileri barış yürüyüşüne başlıyor, kimileri barış nöbetine katılıyor. Kimileri işgaller yapıyor, kimileri yılbaşı ağaçlarına yazıyor barış dileklerini. Kimileri sokaklarda ağıtlarını ve barış şarkılarını söylüyorlar, beraberce.
Kimileri de yaşadıkları mahallede, mesela Kadıköy Yeldeğirmeni'nde bir araya gelip, “Yalnız değilsin kardeşim yanındayım!” diyen yılbaşı kartlarını yazıyor. Seninle benzer çaresizliği ve öfkeyi hisseden kimilerinden tepkiler geliyor. Savaşın ortasında anlamsız ve gereksiz buluyorlar bu çabayı. "Naif ve romantiksiniz" diyerek tepki gösteriyorlar. Sadece savaşı çıkaran iktidara, sessiz kalan ve onay veren insanlara değil artık sana ve kartlarına da kızıyorlar, öfkeleniyorlar. Haklılar belki de, görüyoruz ve biliyoruz ki: İktidarın savaşı ne naif, ne romantik!
Bombaların atıldığı, sokağa çıkanın vurulduğu, cesetlerin günlerce sokaklarda kaldığı savaş coğrafyasına kart göndermek… Belki de adreslerine hiçbir zaman ulaşamayacak kartlara barış dilekleri yazarak, aylardır yaşadığın çaresizliği, acılarını ve umudunu rengârenk el işi malzemeler ile dile dökmek… Bombaların altında ölümünün ve yaşamının kimsenin umurunda olmadığı hissi ile yalnızlaşan çocuklara, gençlere, kadınlara; "umurumdasınız, aklımdasınız, sizi hissediyorum ve size yapılana tanığım!" demek.
Evet, el emeği barış dileyen bu kartlar ne yazık ki savaşı durduramayacak.
Ama umarız ki yazana, yazılana ve en çok da sessiz coğrafyanın kaybolan insanlarına kardeşliği ve çaresiz olmadığımızı hatırlatsın... Eğer ki kartlar abluka altındaki insanların yalnızlık hissini bir saniye bile unutturup, birilerine kardeşliği hatırlatmayı başarabilirlerse ya da kartların ulaştığı insanlar yüzünde bir gülümseme, yüreklerinde bir sıcaklık hissedebilirlerse, işte o zaman naiflik, barışa ve kardeşliğe hizmet etmiş olacak! (ES/EKN)