Sıkça söylenen bu sözü savaşın dört yanımızı sardığı, dahası top yekûn bir savaşa koşar adım giderken yinelemek bir hekim, bir aydın, bir insan, bir yurttaş olarak benim için de bir zorunluluk.
Önceki hafta cumartesi yazımda içten bir çığlık atmış ve "Barış istiyorum!" demiştim. Bu sözü yukarıdaki uyarıyla birlikte, 1 Eylül Dünya Barış Günü'ne denk gelen bu haftaki "Sağlık İçin Medya, Medya İçin Sağlık" köşemde bir kez daha yinelemek istiyorum:
"Barış İstiyorum!"
Savaş neler yapar?
Türk Tabipleri Birliği'nin yayınladığı kuramsal tıp dergisi "Toplum ve Hekim"(1)in yayın kurulu, son sayısının giriş yazısında savaştan ve yaptıklarından şöyle söz ediyor. Bunların tümünün insan ve toplum sağlığı açısından "sağlıksızlık ya da hastalık" sayılabilecek sonuçları olduğunu vurgulayarak sıralayalım:
"Savaşların yarattığı felaketi birkaç başlık altında toplayabiliriz. Bu felaketlerin savaşların yoğunluk ya da başka bir gruplama altında anılmalarıyla niteliksel bir farklılık taşımadığını da belirtelim. Peki, nedir bunlar?
Savaş öldürür, Savaş sakat bırakır, Savaş göç ettirir, Savaş kıtlık ve hastalık getirir, Savaş çocukları önceler, Savaşta işkence ve tecavüz artar, Savaş kitlesel psikolojik incinme nedenidir, Savaş sonrasında da mayınlar aracılığıyla sakat bırakır, can alır, Savaş sağlık sistemini bozar, Savaş çevre felaketidir, Savaş ekonomik kaynakları yutar, Savaş bir de sayılarla ifade etmesi neredeyse olanaksız olan korku, çaresizlik, aşağılanma, acılar vb. algıların-duyguların kaynağıdır.
Askeri çatışmaların, savaşların yukarıda sıraladığımız etkileri yoğunluğu her ne olursa olsun savaşların sağlıksızlığın önemli nedenlerinden birisi olduğunu göstermektedir. Bu koşullarda yeterli ve dengeli beslenmenin, temiz içme ve kullanma suyunun, sağlıklı barınmanın, eğitimin, sosyal ve kültürel faaliyetlerin, hastalıkları önleyici, tedavi edici ve esenlendirici sağlık hizmetlerinin sağlanmasının önünde dağ gibi bir engel oluşturur savaş. Bu nedenle "savaş bir halk sağlığı sorunu" dur. Bunun için, ne pahasına olursa olsun barış, sağlıklı toplum için bir zorunluluktur."
Çözüm ise "Barış"
Savaşın talep ve kışkırtıldığı bir ortamda 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde barıştan yana olanlar alanları dolduracağız. Çünkü tek bir çözümün olduğunu, bunun adının da "barış" olduğunu herkes biliyor. O zaman barış talebini yükseltmekten başka çare yok.
Bu nedenle TTB, DİSK, KESK ve TMMOB'nin bu gün dolayısıyla yaptığı ortak yazılı açıklamasına olduğu gibi yer vererek bu talebe katıldığımı ve yinelediğimi ifade etmek istiyorum:
Savaş değil barış, Artık kimse ölmesin! İçtenlikle, bıkıp usanmadan "yeter artık" dedik, olmadı.
1 Eylül arifesinde Hükümetin yıllardır içeride süren sorun "çözmeme" çabasının daha da sertleşmesi bir yana kapı komşumuz Suriye'ye de yöneldik muhtelif gerekçelerle.
Oysa çok değil 2003'te Irak'a binlerce ton "demokrasi" götüren uçaklara -ne yazık ki- ev sahipliği yapmıştık.
Türkiye insanının yüz akı olan ve komşumuz ülke halklarına -Hükümetlerine değil- biz sizin dostunuzuz dememizi sağlayan ise tezkerenin reddi için harcadığımız çabalardı.
Şimdi "içeride-dışarıda ölmek, öldürmek istemiyoruz, demokratik ortamlarda her yerde herkesle eşit, adil yaşamak istiyoruz" demek bile kabul edilemez bir noktaya geliyor.
Bugün 1 Eylül. Dünya Barış Günü.
Bu tarih bir savaşın bittiği gün değil, başladığı tarih. O savaş arkasında elli iki milyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşı bıraktı. Hatırlatmak isteriz: Türkiye nüfusu o tarihlerde 17-18 milyondu, şimdi ise 74 milyon!
Türkiye'de bulunanlar, bu topraklarda insanca yaşamak isteyenler adına hiç uzatmadan, dolandırmadan bir kez daha söylüyoruz:
2011 yılının 1 Eylül'ündeyiz ve ne yazık ki bizde barış yok. Barış ne kelime bugünlerde ülkemizde uçaklar yıllardır şiddetle, savaşla çözemediğimiz Kürt sorununun "çözümü" için, bir kez daha, yine savaş için kalkıyor. Suriye için benzer süreç kapıda.
Sözün yine anlamının azaldığı günlerdeyiz ama umutla sesleniyoruz, sesleneceğiz.
İkinci dünya savaşının başladığı gün 1 Eylül, ilk sözümüz sanadır:
Evet, sen elli iki milyon ölü, milyonlarca yaralı, sakat ve moloz yığını haline gelmiş kentler ile acı ve gözyaşına yol açan saldırının başladığı gün'sün.
Biliyoruz ve bütünüyle farkındayız, kabahat sende değil. Seni kirletenlere inat, savaşı bitirmek değil savaşmamak, başlatmamak marifet olsun diye, o nedenle artık sen Dünya Barış Günü'sün.
Yine biliyoruz ki savaşmamak ve yerine barışı tesis etmede, marifet öncelikle güçlü olanın elindedir, o nedenle sözümüz Hükümetedir:
Bu ülkenin, bu coğrafyanın yoksul gençlerini savaşa/savaşlara sürüklemeyin, sorunları çözme cesareti gösterin, silahı ve şiddeti değil demokratik, eşit, adil bir yaşamı savunun, bunu insanımıza, Ortadoğu'nun halklarına çok görmeyin.
Sorumluluğunuz ağır; yüzünüzü içeride-dışarıda savaşa döndünüz.
Dönüp düne bakın! Dönüp tarihe bakın!
Evet barış sabır ister, acıları hızla azaltmak cesaret ister, insana, demokratik ortama güven ister; bu ortamı sağlayacak eşitlikçi, adil, insan haklarına uygun, bir arada yaşam duygusunu geliştirecek demokratik adımlar atılmasını ister... Bunlar mümkün ama önce tüm bunları yapacak bir Hükümet ister.
Sözümüz silah ve şiddetle davaları için mücadele ettiğini düşünenleredir:
Dönüp düne bakın! Çekilmiş acılar, dökülen kanlar yetmez mi?
Dönüp tarihe bakın! Silahların sesinin olduğu yerde insanın sesi çıkmaz, duyulmaz. İnsana ihtiyacı olan tetiğe dokunmaz.
Sözümüz basınadır:
Savaş çığırtkanlığı yapan, baskının aracı olan, değerlerin değil silahların gölgesinde kalem tutanların işidir tetikçilik, kimseye yakışmaz. Sorumluluğunuz büyük, hep birlikte sınavdan geçiyoruz ve siz en görünür yerdesiniz.
Sözümüz insana yani sana ve kendimize, vicdanlara; bir anadan doğan, kalbi öldürmek için değil yaşam için atan herkesedir:
Kendimizi kandırmayalım, birbirimizi kandırmayalım. Eğer öyle düşünen -bir an için bile olsa- varsa tekrar hatırlatalım. Ne bizde ne başka coğrafyalarda, ne dün ne bugün öldürmek çare oldu, daha fazlası hiç olmayacak.
Neredeyse her evde, evde değilse komşuda, mahallede, köyde yitirdiğimiz bir canımız var, anaları, çocukları, eşleri, kardeşleri var.
Kim olursa olsun silaha, şiddete destek vermeyelim, vermediğimizden daha güçlü olarak çözüm için eşitlik, demokrasi, adalet isteyelim.
Bir kez daha sesleniyoruz: Savaş değil barış, Artık kimse ölmesin! (MS)
(1) Toplum ve Hekim Dergisi Mart-Nisan 2011 - Cilt: 26 - Sayı: 2