Sarı Yelekliler Hareketi: Bir Fransız öfkesi

Bu çalışma, Sarı Yelekliler Hareketi’ne dair sahadaki gözlemlerim, fotoğraflarım ve çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilerle hazırlanmış kişisel bir anlatı denemesidir.

Kayalara Çarpan Dalgalar
Neoliberal çöküşün eşiğinde bir halk hareketi
Fransa tarihinin en sarsıcı toplumsal hareketlerinden biri olan Sarı Yelekliler, yalnızca bir vergi protestosuyla başlamadı. Derin bir temsiliyet krizine, sosyal adaletsizliğe ve yaşam pahalılığına karşı kitlesel bir isyana dönüştü. Bu yazı, hem hareketin kronolojisini hem de onu anlamlandıran siyasal-ideolojik boyutları bir araya getiriyor.
Fransa’da gelir eşitsizliği, 2010’lu yılların sonunda belirgin biçimde derinleşti. Challenges dergisinin verilerine göre, ülkedeki milyarder sayısı 2011’de 51 iken 2021’de 109’a yükseldi. Aynı dönemde, en zengin %1’in ulusal gelirdeki payı %20’yi aştı. Bu tablo, neoliberal modelin kazananlarını daha da görünür kılarken, taşrada ve banliyölerde sıkışmış geniş kesimlerin öfkesini tetikledi. Bu koşullarda Sarı Yelekliler’in yükselişi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda temsili demokrasiye yöneltilmiş bir itiraz niteliği taşıyordu.

Bir vergiden fazlası…
2018’in Kasım ayında yürürlüğe girmesi planlanan akaryakıt vergisi zammı, özellikle taşra ve banliyölerde yaşayan, düşük ve orta gelirli kesimler için biriken yapısal eşitsizlikleri görünür kılarak toplumsal öfkeyi kitlesel bir harekete dönüştürdü.
Günlük yaşamı otomobile bağlı bu gruplar için vergi artışı, yalnızca ekonomik bir yük değil, aynı zamanda kamusal hizmetlerden dışlanmışlığın sembolik bir ifadesine dönüştü. Toplu taşımaya erişimin sınırlılığı, yıllardır artan yaşam maliyeti, vergi sistemindeki adaletsizlik ve sosyal devletin gerilemesiyle birleşince bu öfke, organize bir itiraza dönüştü.
Katılımcılar arasında düşük ve orta gelirli bireyler, küçük esnaf, emekliler, kamu çalışanları, öğrenciler, özellikle sağlık ve bakım hizmetlerinde çalışan kadınlar, işsizler ve taşrada yaşayan aileler yer alıyordu. Ancak bu geniş taban, Asyalı ve Afrikalı göçmen işçiler ile aynı kökenlerden gelen Fransa vatandaşlarını büyük ölçüde dışarıda bırakıyordu. Bu durum, hareketin “halk” adına konuştuğu yönündeki söylemlerin temsiliyet açısından sınırlı bir zemine oturduğunu gösteriyordu.
Bu geniş toplumsal taban, Sarı Yelek’in yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ve kültürel bir görünürlük talebi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

Sarı Yelekli günler
17 Kasım 2018’de yaklaşık 282 bin kişinin katıldığı ilk eylemlerle birlikte Fransa’nın dört bir yanında yollar kapatıldı, meydanlar doldu.
Protestolar, her cumartesi günü “Acte” (eylem günü) başlığı altında yinelendi. 1 Aralık’ta (Acte III) Paris’in Champs-Élysées Caddesi’nde yaşanan şiddetli çatışmalar, devletin alarma geçmesine neden oldu. Mart 2019’daki 18. eylem gününde (Acte XVIII) lüks restoran Fouquet’s’in ateşe verilmesi, hareketin medyadaki çerçevesini değiştirdi: “Öfke” artık sistem karşıtı bir halk isyanına dönüşüyordu. Hükümet, Ocak ayında “Büyük Ulusal Tartışma” adı altında bir istişare süreci başlatarak tepkileri yumuşatmaya çalıştı.

Talepler
Sarı Yelekliler’in belirgin bir lideri ya da merkezi bir organizasyonu yoktu, ancak talepler son derece netti. Akaryakıt vergisinin iptali ve asgari ücretin artırılması en acil olanlardı. Bunun yanı sıra, emeklilik maaşlarının iyileştirilmesi, vergide adaletin sağlanması, halkın referandum çağrısı yapabilmesini öngören RIC sisteminin getirilmesi ve Başkan Macron’un istifası da sahada sıkça dile getiriliyordu. Hareketin arkasındaki enerji, yalnızca ekonomik iyileştirme değil, siyasal temsilde adalet arayışıydı.

Sahadan canlı yayın
Sarı Yelekliler, yalnızca sokakta değil, medyada da kendi sesini duyurma ihtiyacı duydu. Geleneksel basının ilgisiz ya da önyargılı tutumu karşısında, Sarı Yelekliler Facebook grupları, YouTube videoları ve canlı yayınlarla kendi anlatılarını kurdu. Her telefon kamerası bir tanıklığa dönüştü; yurttaşlar hem sahadaydı hem de haberin öznesiydi.
Devletin geri adımları ve güvenlik yanıtı
Başlangıçta hareketi “irrasyonel” bulan Macron hükümeti, kısa sürede toplumsal öfkenin ciddiyetini kavradı. 10 Aralık 2018’de yapılan ulusa seslenişte, asgari ücrete 100 Euro zam yapılacağı, fazla mesai ücretlerinin vergiden muaf tutulacağı ve bazı emekli kesintilerinin geri çekileceği açıklandı. Ancak hareket sahada etkisini sürdürdükçe devletin yanıtı, daha çok güvenlik politikaları üzerinden şekillendi.
Gözler, kayıplar ve yargı süreçleri
Gösteriler boyunca polis şiddeti yoğun biçimde eleştirildi. 2 bin 500’den fazla kişi yaralandı; 24 kişi gözünü, 5 kişi elini kaybetti. 11 kişi hayatını kaybetti, bunların çoğu dolaylı kazalar sonucu gerçekleşti. Toplamda 10 binin üzerinde kişi gözaltına alındı; 3 binden fazlası hakkında yasal süreç başlatıldı ve en az bin kişi hapis cezası aldı. Bu sayılar, yalnızca bir kitlesel eylemin değil, devletin şiddetle sınandığı bir dönemin de göstergesi oldu.

Kitlelerin azalması ve dağılma süreci
2018 sonundaki zirvede yüz binlerle ifade edilen katılım, 2019’un yaz aylarına doğru düşüşe geçti. 2020’ye gelindiğinde, COVID-19 salgını ve buna bağlı kısıtlamalar hareketin fiziksel varlığını büyük ölçüde sonlandırdı. Katılımın azalmasında devlet baskısı, medyanın olumsuz çerçevelemesi ve hareket içindeki fikir dağınıklığı da etkili oldu. Meydanlar boşalmış olsa da, toplumsal hafızada oluşan iz hâlâ korunuyor.

Toplumsal meşruiyetten mesafeye
Sarı Yelekliler Hareketi, ilk aylarında Fransız halkı tarafından geniş bir destek gördü. Kasım 2018’in başlarında kamuoyunun %51’i hareketi desteklediğini belirtirken, bu oran Aralık boyunca yüksek seyrini sürdürdü. 2 Aralık’ta Harris Interactive tarafından yapılan bir ankette destek oranı %72 olarak ölçüldü. Ancak 2019’un ilk aylarından itibaren, Paris’te yaşanan şiddet olayları ve hükümetin baskıcı tutumuna ek olarak, farklılaşan talepler de kamuoyundaki desteğin kademeli olarak azalmasına neden oldu.
Statista’nın verilerine göre, destek oranı Mart 2019 itibarıyla %25’e kadar düştü. Taleplerin haklılığına dair genel kanaat korunmaya devam etse de, eylem biçimleri ve farklı kesimlerden gelen taleplerin ortak bir yön ve stratejiye bağlanamaması, meşruiyet algısının zamanla zayıflamasına neden oldu.
“Biz halkız” demek ne anlama geliyordu?
Sarı Yelekliler’in en çarpıcı yönü, belki de sembolüydü: Floresan yelek. Bu yelek, yıllardır görünmez kılınmış ara toplumsal katmanların “beni gör” çağrısıydı. Siyaset felsefecisi Eric Puisais’ye göre, “Biz halkız” sloganı, sadece bir aidiyet değil, aynı zamanda bir dışlama ilanıydı: “Siz değilsiniz.” Yani yalnızca halk olduklarını değil, yönetilen ama temsil edilmeyen kesim olduklarını söylüyorlardı.

Bu hareket, klasik bir sınıf mücadelesi olmaktan çok, temsili demokrasinin kriziyle ilgiliydi. Yurttaşlar, yalnızca oy kullanmanın yeterli olmadığını, karar alma süreçlerine katılımın gerçek demokrasinin temel şartı olduğunu haykırıyorlardı. Bu yönüyle Sarı Yelekliler, 21. yüzyıl Avrupa’sında “kamusal alanın yeniden sahiplenilmesi”nin en güçlü örneklerinden biri haline geldi.
Siyaset kuramcısı Jacques Rancière, Sarı Yelekliler gibi hareketlerin, mevcut düzenin mantığını altüst eden “beklenmeyen halk müdahaleleri” olduğunu söyler. Ona göre, bu tür kolektif çıkışlar, yalnızca bir itiraz değil, aynı zamanda demokrasinin gerçek anlamda kurulabildiği nadir anlardır. “Biz halkız” demek, sadece bir statü ilanı değil, dışlanmışların siyasetin sahnesine çıktığı bir kopuştur.
Bir demokrasi sınavı
Sarı Yelekliler Hareketi, Fransa’da alt sınıfların sistemden dışlandığı hissini kolektif bir çığlığa dönüştürdü. Talepleri her zaman tam olarak karşılanmasa da, açtığı tartışmalar -temsil, adalet, demokrasi- hâlâ canlı. Avrupa’nın dört bir yanında yankı bulan bu isyan, neoliberal demokrasinin sınırlarını ifşa eden bir dönüm noktasıydı.
Bugün sokaktaki varlığı azalmış olsa da, “Biz halkız” diye haykıran o yelekli kalabalığın sesi hâlâ kamusal alanlarda yankılanıyor.
Bu çığlık, yalnızca bir döneme değil, temsiliyet krizinin sürekliliğine işaret ediyor.
Sarı Yelekliler Hareketi, geçici bir toplumsal öfke patlamasından çok, liberal temsil demokrasisinin yapısal zaaflarını açığa çıkaran bir moment olarak okunmalıdır. Protestocuların doğrudan katılım, ekonomik adalet ve siyasal meşruiyet talepleri, klasik temsil mekanizmalarının toplumsal meşruiyetini yitirdiği bir eşikte yükselmiştir. Bu bağlamda hareket, yalnızca Fransa’daki sosyal-politik gerilimin değil, aynı zamanda Avrupa genelinde neoliberal yönetim biçimlerinin ürettiği dışlayıcı yapının da bir yansımasıdır.
Fiziksel mobilizasyonun sona ermesi, söz konusu eşitsizliklerin ve temsiliyet krizinin ortadan kalktığı anlamına gelmez; aksine, bu kriz artık farklı biçimlerde kendini yeniden üretmektedir. Sarı Yelekliler’in ardından sorulması gereken esas soru, yurttaşların sistematik olarak dışlandığı karar alma süreçlerinin nasıl demokratikleşeceğidir.

Kaynakça
- Le Monde, “Il n’y a que quand ça casse qu’on est entendu”: récit d’une journée de violences des Gilets jaunes à Paris, 16 Mart 2019.
- Le Monde, “En direct : à 20 heures, le discours d’Emmanuel Macron en réponse aux Gilets jaunes”, 10 Aralık 2018.
- Libération, “Gilets jaunes: 282 000 manifestants à travers la France”, 17 Kasım 2018.
- Le Parisien, “Gilets jaunes: 11 morts, 4400 blessés, 8700 interpellations… les chiffres clés du mouvement”, 14 Ocak 2019.
- Le Monde Sondages, 3 Aralık 2018.
- Statista Research Department, “Public opinion on the 'yellow vests' movement in France 2018-2019”, 12 Ağustos 2024.
- Libération, Jacques Rancière, “Les vertus de l’inexplicable. À propos des Gilets jaunes”, 8 Ocak 2019.
- Challenges, Le Figaro avec AFP, 7 Temmuz 2021.
Kayalara Çarpan Dalgalar
- Unutulmuş olanın geri dönüşü: Bellek, geleceksizlik ve direniş - Beril Sercem Şengül (5 Nisan 2025)
- Hindistan: Bir genel grevin gücü neye yeter? - Kavel Alpaslan (5 Nisan 2025)
- Krizin meydanlara taştığı an: İspanya’da 'Öfkeliler' hareketi ve siyasi mirası - Diyar Saraçoğlu (5 Nisan 2025)
- Sokağın öğrettikleri: Şili’deki gösteriler - Kavel Alpaslan (7 Nisan 2025)
- Yunanistan’da kemer sıkma karşıtı hareket (2010-2012) ve etkileri – Diyar Saraçoğlu (7 Nisan 2025)
- Sarı Yelekliler Hareketi: Bir Fransız öfkesi - Gülgün Günal (8 Nisan 2025)
- Wall Street’ten yükselen itiraz: %99’un mücadelesi ve işgal siyaseti - Diyar Saraçoğlu (8 Nisan 2025)
- Lübnan’ın sokağı: Sadece öfkeli mi olacağız? - Kavel Alpaslan (9 Nisan 2025)
- Mısır’da 2011 ayaklanmaları: Tahrir Meydanı’ndan yükselen değişim - Diyar Saraçoğlu (9 Nisan 2025)
(GG/VC)