Hitler çok nefret edilen bir faşisttir. Özellikle 2. Dünya Savaşı'nın üzerinden hatrı sayılır bir zaman geçtiği için artık insanların fazla da düşünmesine gerek kalmadı. Hitler çok nefret edilen kötü bir adamdır.
Öte yandan bakıldığında sıkça duyabileceğimiz başka bir düşünce daha var. İnsanlar (sağcısı-solcusu) rahatlıkla şunu da söyleyebilir: "Hitler çok zeki bir adamdı." Bunu duymanın altındaki sebep de yine aynı galiba. Savaşın üzerinden hatrı sayılır bir zamanın geçmiş olması bunu da doğuruyor galiba.
Tabii ki konumuz Tarantino'nun "Soysuzlar Çetesi" adlı filmi. Fakat bu hatırlatmaları yaparak başlamakta yarar vardı çünkü anlaşılan o ki, zaman geçtikçe vahşetin gerçekliğinden de uzaklaşılıyor. Bir faşist hakkında kolayca nesnel değerlendirmeler yapılabiliyor modern zamanlarda. Öldürdüğü, katlettiği, işkence ettiği insanları sayısal veri olarak konuşup geçebiliyoruz. Çünkü kapitalist kültür üretim ağında gerçeklik yüzeyde görünen kadardır. Bilginin derinliği değil, değişim değeri önemlidir.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda Tarantino'nun "Soysuzlar Çetesi" adlı filmini bir belgesel niteliğinde izlemek de mümkün. Filmden edinebileceğimiz tüm iletilerin birer "gerçek" olduğunu kabul etmekte bir sakınca yok. Evet bir Nazi subayının şapkasında korsan logosu vardır. Evet Hitler, Paris'te küçük bir sinema salonunda mahsur kalıp, kurşuna dizilerek, suratına onlarca kurşun sıkılarak öldürülmüştür. Gerçek budur.
Anlamların bağlamlarını yitirerek geçişli hâle geldiği, safların sürekli yer değiştirdiği bir ortamda bilgi kaynaklarının sorgulanmasının gereksiz hâle geldiği bir süreç içinde, Hitler'in ölümü bu şekilde gerçekleşmiştir. Türkiye'de bir ilköğretim çocuğunun Hitler'in yarattığı faşizmin neye benzediği konusundaki tek kaynağı, bir korsan DVD'den izlediği "Soysuzlar Çetesi" adlı film olabilir.
Tarantino, bu filmde tanrının simülasyonu olmaya soyunmuştur. Koskoca dünya tarihini baştan yazmış, Hitler gibi bir adamın sonunu kendi getirmek istemiştir. Filmde yarattığı dünyanın tamamı Tarantino'nun kurgusu şeklinde sunuluyor "Soysuzlar Çetesi'nde." Tarantino bunu filmde defalarca vurguluyor. SS Subayı albayın cebinden çıkan gerçeklik görüntüsünden uzak pipoyla vurguluyor, bu subayın süt içişindeki gerçeküstülüğüyle bunu gösteriyor. Dahası mı?
Soysuzlar Çetesi tarafından alnına gamalı haç çizilerek, timinden kalan tek kişi olarak Hitler'in karşısına çıktığı sahneyi hatırlayın. Hitler, normal bir insan gibi "Soysuzlar Çetesi'nden" kimseye bahsetmemesini istiyor kurtulan askerden. Normalde bir diktatör bu vahşetten ölmeden çıkıp gelen askeri katlettirir. Tarantino'nun Hitler'i bunu akıl etmiyor. Tarantino'nun Hitler'i bir salak gibi, küçük bir sinema salonunda sıkıştırılarak öldürülüyor.
Tarantino bize bir mesaj veriyor. Artık Hitler'e "zeki bir adam demeyin" diyor. Hitler'i nesnel değerlendirerek ona "kahramanlara özgü bir ölümü" yakıştırmayın diyor. Çünkü anlamları üreten de öldüren de gösteri toplumudur artık. İşte Tarantino da gösterinin kendine ait olan kısmında, bir sinema salonunda tarihi kendi vicdanına ve imanına uygun bir şekilde yeniden yazıyor.
Jean Baudrillard'ın bir sözüyle devam edelim. "Artık hiçbir şey (Tanrı bile) sona ererek ya da ölümle yok olmuyor; hızla çoğalarak, sirayet ederek, doygunluk ve şeffaflık yoluyla, bitkinlik ve kökü kazınma yoluyla, simülasyon salgını ve ikincil varoluş olan simülasyona aktarılma yoluyla yok oluyor her şey."
Tarantino her zaman ki gibi kendine başka bir sahne açıyor. Yeni bir tarih yazıyor, bilgilerin yerini değiştiriyor. Hitler bilgisini, kendi mesaj şifreleriyle doygunluğa ulaştırıyor. Ve Hitler'i kendi evine, bir sinema salonuna sokarak öldürüyor. Hem de yüzü Hitler'e en az benzetilmiş bir Hitler'e yapıyor bunu. Çirkin, saçma sapan, akılsız ve kötü bir Hitler'i, beyazperdede yakıyor. (OY/EZÖ)