Spottaki alıntıyı, TRT'nin haberinden kopyaladım. Haber şu sıralarda referandum sonrası görevinden alınacağı söylenen bir "bakan"ın beyanıyla ilgili. "Bağımsız ve özerk" olduğu söylenen TRT'nin İnternet sayfasına bakarsanız, "sağlık" bölümünde böyle daha çok haber görebilirsiniz. Her biri "haber içeriği ve sunumu" olarak gazetecilik okullarında, bir "haber nasıl yazılmamalı"nın örneği bu haberler, bırakın "5 N + 1 K"yi, ifade edilenlerin gerçekliğini bile sorgulamıyor.
Haberin "iki kere" kontrolü, yaşamdaki karşılıkları, karşıt düşüncede olanların görüşleri gibi unsurlar da yok. Bunların olmadığı yerde "sağlık hakkı" gibi bir konuda "hak haberciliği"nden söz etmek tabii ki olanaksız. TRT'nin "resmi" bir organ olmasını tıpkı "Resmi Gazete" gibi, yalnız "resmi kurumlar ve yöneticilerin dediklerini duyurmak" olduğunu sanan TRT'den başka bir şey beklemek de olanaksız.
Ama bunun böyle olduğunu gören ve "sivil medya"nın temsilcilerinin bu söylenenlerin hiç de öyle olmadığını ortaya koymaktan neden çekindiklerini de ayrıca sorgulamak gerekir. Bunun anlamı "açık bir hükümet baskısı" ise en azından bu da ifade edilmeli ve "ey okur sizden özür diliyoruz, ama bize yönelik baskılar gerçekleri ve doğruları ifade etmemizi engelliyor" denilmeli.
* * *
10 Ağustos 2010 tarih ve 27668 Sayılı Resmi Gazete'de bir 2010/16 sayıyla yayınlanan bir Başbakanlık genelgesi var. Bu genelge asıl olarak "Acil Sağlık Hizmetlerinin Sunumu"nun nasıl olacağına dair bir açıklama niteliğini taşıyor ve yine başbakanlığın 2008'de yayınladığı aynı konulu genelgeye atıf yaparak uygulamanın nasıl olacağını bir kez daha ortaya koyuyor.
Her iki genelgede söylenenler ayrı bir yazının konusu. Ben burada Başbakanlık'ın açıklaması ile Sağlık Bakanı'nın TRT'de yayınlanan sözleri arasındaki "uçurum"u gündeme getirmek istiyorum.
Uygulamaya dair Başbakanlık Genelgeleri teamül olarak o uygulamanın gerçekleştirilmesinden sorumlu olan "icraya yetkili" birden fazla bakanlığın ilgilendiği konularda ya da "acil, önemli, sıkıntı yaratan sorun"larda gündeme gelir.
"Acil Sağlık Hizmetleri Sunumu" nun yalnız Sağlık Bakanlığı'nın yetki ve sorumluluğunda olduğunu düşünürsek, o zaman bu genelge "acil", "önemli" ya da "sıkıntı yaratan bir sorun"la ilgili olması gibi bir durum nedeniyle yayınlanmış olmalı. Bu durumda sayın sağlık bakanının TRT'ye verdiği demeçteki "model ülke" olma halinin anlamını tartışmak gerekiyor. "Model olma" hali bir "başarı"dan mı kaynaklanıyor, yoksa "halinden ibret alınacak, ders çıkarılacak" bir durum olduğundan mı? Sekiz yıldır iktidarda olan bir hükümetin, en önemli ve başarılı faaliyetlerinden birisi olduğu ilan edilen "sağlıkta dönüşüm programı"nın, bu süre içinde acil sağlık hizmetlerini çözememiş olması, hâlâ nasıl sunulacağına dair belirsizlikler, açıklanması ve uygulanması gereken noktaların olduğu gerçeği, üstelik de bunun başbakanlık genelgesi ile ifade edilmesi burada bir sorun olduğunu gösterir ve bu sorunun üzerine de gidilmelidir. Çünkü konu sağlıktır.
* * *
Gerekten de "acil sağlık hizmetlerinin sunumu"nda sıkıntılar ve sorunlar var: İstanbul'un göbeğinde bir arkadaşımın yaşadığı bir acil olguya hekimin müdahalesinin "iki saati bulduğu"nu dün duydum. Birkaç gün önce bir "cildiye uzmanı" hekim arkadaşım, biraz daha kenar semtteki bir kamu hastanesinde, "acil kapı nöbeti" tutmak zorunda kaldığını ve bir acil kalp hastası için, temel tıp eğitiminde bile doğrudan ve tek başına yapmadığı bir "tıbbi işlemi yapmak zorunda bırakıldığını" anlattı. Bir çok özel hastanenin kendisine gelen sağlık güvencesiz ve parasız acil hastaları, kamu hastanelerine sevk ederken ambulans parası istediğine dair yakınmalar bana da ulaşıyor.
Sağlık güvencesi olmayan insanların durumları "acil hale geldiğinde" sağlık kurumlarına başvurmak zorunda kaldıklarını, bu nedenle olguların daha komplike hale geldiğini, daha ileri girişimler, tedavi ve uygulamaları gerektirdiği, bunun sonucunda hizmetin bedelinin büyüdüğünü biliyorum. Acil nöbetlerdeki hizmetlerdeki karşılıkların hekim yönünden bir getirisinin olmaması ve iş yükünün çok artması nedeniyle, işlerinin gereğini yapsalar bile acil çalışanlarının hasta ve hasta yakınlarıyla olumlu ilişki kurmadıklarını da biliyorum.
Ülkenin batısından doğusuna, kentinden kırsalına gidildikçe bu sorunların çok daha büyüyüp ağırlaştığını herkes gibi ben de biliyorum. Tüm bunları başbakan dahil herkes biliyor. Ama bunları görünür hale gelmesi için "iliştirilmiş gazetecilik" yerine "sorgulayıcı gazetecilik" yapılması gerektiği de açık. En önemli eksik de bence bu. Ama ne yazık ki bu konuda bir "başbakanlık genelge"si yok. (MS/TK)