"Halkı sağlık çalışanlarını hastanelerine ve haklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz!" Bu çağrıyı, sağlık meslek birlikleri ve sendikalarla çeşitli sivil toplum örgütleri, meclis komisyonunda kabul edilerek meclise sunulan "Kamu Hastane Birlikleri (KHB) Yasası" nedeniyle yaptıkları basın açıklamasında yaptılar.
Yasa mevcut hükümetin sağlıkta dönüşüm programı doğrultusunda uygulamaya koyduğu sağlık hizmetinin tümüyle piyasalaştırılmasına dair uygulamanın son halkasını oluşturuyor. Tasarı yasalaşırsa, kamunun yürüttüğü sağlık hizmetleri artık tümüyle özelleştirilerek, Sağlık Bakanlığı'na ait, tanı ve tedaviye yönelik tüm sağlık kuruluşları, özerk ve özel yapılara dönüşecek ve asıl olarak "kârı ve kârlılığı" önceleyen ticari yapılara haline gelecek.
Tabii "kâr"ın büyümesi için gerekli uygulamaların önü açılacak, bu bağlamda çalışan sağlıkçıların özlük hakları, çalışma koşulları, başta iş güvenliği olmak üzere tüm sosyal hakları da ortadan kalkabilecek. Sağlık çalışanları da, TEKEL işçilerinin direnişi sırasında toplumun tümünün haberdar olduğu ve Danıştay'ın iptal için Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu "4-C" kapsamında çalıştırılmaya başlanacak.
* * *
Sağlık örgütleri açıklamalarında "Ne yazık ki, bugün Türkiye'de sağlık alanının piyasalaştırılması süreci uluslararası ölçekte bir program olarak yürütülüyor. GSS, aile hekimliği pilot uygulaması gibi programın ana bileşenlerinden olan dönüşümlerden sonra sıra Kamu Hastane Birliklerine (KHB) gelmiş bulunuyor" diyerek bu uygulamanın asıl anlamının ve amacının ne olduğunu kamuoyunun bilgisine sundular.
Açıklamada da vurgulandığı gibi tasarının 6. maddesi bu yeni yapıların her türlü araç, gereç, malzeme, taşınırları ile tapuda birlik adına kayıtlı, taşınmazları kiralanabilecek, gerektiğinde satılabilecek, devir ve takas işlemleri yapılabilecek, çalışanlar sözleşmeli statüde istihdama yöneltilecek, kısacası halkı üzerinde yük olarak gören bir anlayış tarafından sağlıkta kar elde etmek için ne varsa yapılabilmesine olanak sağlıyor.
Aslında fiilen çeşitli biçimlerde "ticarileşmiş" bir hizmet sunan kamu sağlık kurumlarının bu yasa yoluyla tümüyle özelleştirilmesi yararlanılması zorunlu olan sağlık hizmetini, özellikle yoksullar ve sağlık güvencesi olmayanlar için tümüyle ortadan kaldıracak, cebinde yeterli parası olmayanlar ortada kalacaklardır.
Çünkü hizmet özel sağlık kuruluşlarından alındığı koşulda katkı ve katılım payı olmaksızın ya da GSK'nın belirlediği ve kapsamı içine aldığı karşılıklarla verilemez hale gelecektir.
* * *
İstihdam konusunda da artık bir çeşit "kölelik düzeni" olduğu herkesçe anlaşılmış bir istihdam modelinin sağlık çalışanlarına da dayatılması, bu kişiler eliyle sunulacak sağlık hizmet süreçlerini, dolayısıyla hizmetten yararlananları olumsuz etkileyecektir.
Geleceğe dair bu öngörülerin yalnız "muhalefet etmek" amacıyla dile getirilmediği herkesçe anlaşılmalıdır. Bu modelin uygulandığı ülkelerde sonuç hüsran olmuş, sağlık hizmetinin tümüyle "özel sağlık kuruluşları" eliyle verildiği ve sağlık hizmetlerine en çok para harcayan ABD'de bile Başkan Obama'nın "komünistlikle suçlanmasına yol açan" yeni sigorta düzenlemesiyle devlet kaynaklarıyla hizmetten yararlanması gereken nüfusun genişletilmesi zorunda kalınmıştır.
Sağlık hizmetlerine beş yıl öncesine göre neredeyse yüzde 500 daha fazla para ödendiği ülkemizde bu kaynağın çoğu uluslararası özel şirketlere akıtılmasında önemli bir araç olan KHB yasasının, sağlık çalışanlarının temsilcisi örgütler tarafından kamuoyuna açıklanması ve halkın sağlık hizmet almasını olumsuz yönde etkileyeceğinin duyurulması ve bütün topluma "olağanüstü halé çağrısında bulunulması yerinde ve gerekli bir tutumdur.
* * *
Medyanın da toplum sağlığı adına bu duruma dair duyarlı olması ve gerçekleri ortaya koyması gereklidir.
Bu bağlamda söz konusu örgütlerin bu çerçevede 5-9 Nisan arasında yapacağı eylem etkinliklerin kamuoyuna sunulmasında medya organları da oralarda olmalıdır. Çünkü bu tüm toplumun "ortak yararı"na bir çabadır.(MS/EÜ)