"türkiye büyük sağlıkçılar meclisi" 5 ocak'ta ankara'da toplandı. 32 ilden 250'yi aşkın hekim ve sağlık çalışanı, kamu hastane birlikleri'ne karşı mücadele programını birlikte oluşturmak üzere bir araya geldi. türk tabipleri birliği, sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikası, devrimci sağlık iş, türk dişhekimleri birliği, türk hemşireler derneği, türk psikologlar derneği, sosyal hizmet uzmanları derneği, tüm radyoloji teknisyenleri ve teknikerleri derneği, türk medikal radyoteknoloji derneği, sağlık hizmetleri sınıfı çalışanları derneği, sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının sözü sendikası, ebeler derneği'nin kurumsal olarak yer aldığı ve üyeleri tarafından temsil edildikleri bu büyük toplantı bir sonraki gün yani 6-7 ocak tarihli ulusal gazetelerden yalnızca birgün ve evrensel gazetelerinde haber olmuş.
belki de "olabilmiş" demek gerekiyor. o toplantıda yeni bir şey söylenmemiş olabilir, medyatik bir olay da yaşanmamış olabilir, ama bu ülkenin tüm insanlarına sağlık hizmeti verenlerin mesleki ve özlük örgütlerinin toplantısı, "haber alma hakkı"nın bir gereği olarak haber olmalıdır.
o gün orada kaç gazeteci, tv muhabiri vardı bilmiyorum. onlar kendi yayın organlarına gittiklerinde bunun haberini yaptılar mı bunu da bilmiyorum. yazdıkları haberlerini editörleri sayfalara koymamış olabilir belki de!
ama ortada olan tek bir gerçek var: böyle bir olay bu ülkenin gündeminde yer almamış!
ana akım medyanın tümünün yalnızca "iktidarın ve hükümetin" düşünce ve uygulamaları doğrultusunda habercilik yaptığı bir ülkede demokrasiden söz edilemeyeceği açıktır.
burada eğer bir "katılımcılık"dan söz ediliyorsa, yalnızca "iktidara ve onun yaptıklarına katılım" biçiminde ve o da "doğrudan destekleyerek" yapıldığı söylenmelidir.
sağlık için doğrudan iletişim
bu gerçeği saptadıktan sonra ilk sözüm elbette sağlıkçılara:
bu somut durumu görmeliler ve sahip oldukları en önemli olanakla, yani her gün yüz yüze ve birlikte olmanın avantajını kullanarak hizmet verdikleri halka, vatandaşa bunları ve konuştuklarını doğrudan anlatmalılar.
çünkü vatandaşı uyarmak da onların görevi ve gelecekte ortaya çıkacak sağlıksızlığı, bugünden önlemek için ellerinden geleni yapmak zorundalar.
bunun pek çok yol ve olanağına sahipler. dahası "yüz yüze ve doğrudan" iletişimde yalnızca bilgi ve düşünce aktarılmaz, aynı zamanda bir duygu alışverişi de yaşanır. "empati"nin ilk koşulu da budur. yüzünüzden, bakışınızdan, jest ve mimiklerinizden, neyi neden istediğiniz, amacınız, ne yapmaya çalıştığınız ortaya çıkar. birbirini anlamanın yollarından birisi de budur.
hekim olmanın, sağlıkçı olmanın ilk anlamı ve bu anlamın gerektirdiği görev de aslında budur:
"sağlığı korumak"
sağlık ve sağlıklılık için haber
ana akım medyaya ve onun "emekçilerine", "yöneticilerine", "temsilcilerine" sesleniyorum:
eğer halkın bilgi edinme ve haber alma hakkının gereğini, yani gazetecilik mesleğinin gereklerini yerine getirmeyecekseniz bu işi bırakın!
yazamıyorsanız, yazdırılmıyorsa sayfalarınızı köşelerinizi boş bırakın. eğer onu da yapamıyorsanız, en azından örgütleriniz aracılığıyla ve doğrudan iletişim yol ve olanaklarını kullanarak bunları halka, topluma anlatın.
üzerinde durduğunuz zeminin bir anda altınızdan kaybolmasını, kalemlerinizin yazı yazacak bir "kağıt" ya da "uygun medya" bulamayacağınız bir noktaya gelmek istemiyorsanız ve gazeteleriniz birer hükümet "bülteni" haline gelmemesi için bunu mutlaka yapmalısınız.
sizlere "bunu haber yapın" derken, bu örgütlerin politik siyasi görüş ve düşüncelerin, hükümete yapacakları muhalefetin nedenini ve nasıl yapılacağını anlatmanızı kastetmiyorum.
onlarla aynı düşüncede olmayabilirsiniz, dahası hepsinin "yanlış" olduğunu düşünebilirsiniz.
ama bir bu olayın "haber niteliği" vardır. onu haber olarak verip, sonra size bu konuda yazmanız gerektiği söylenen "resmi" görüşleri savunarak, yani orada konuşulanlara karşıt görüşleri de içerecek şekilde bu toplantının haberini yapabilirsiniz. hatta "resmi görüşe" gerçekten sahip çıkıyorsanız, "resmi görüş"ün savunduğu temelde onların "yanlışlarını" ortaya koyacak soruları onlara sorarak haberinizi yapabilirsiniz. "resmi görüşü" doğrudan savunan yayın organları bunu hemen her gün bunu yapıyorlar.
acaba söylenenler doğru mu
bunu bile yapmamanızın bence bir tek nedeni olabilir:
o mecliste söylenenlere, orada ifade edilen düşüncelere aslında katılıyor olmanız.
o zaman da "düşünce özgürlüğünüz" adına yine bunun "haberini" yapmalısınız.
birkaç gün önce şili'den bir haber geldi: "batan üniversite"lerden söz ediliyor o haberde.
biliyorsunuz, yeni yök yasası da tıpkı orada olanlara yol açacak bir yeni uygulamaya gidiyor.
taslak ortada ve tartışılıyor. biliyor musunuz hem o taslakta yazılanlar, hem de şili'de yapılanlar birbirine çok benziyor. o toplantının ana konusu olan "hastane birlikleri" uygulaması da hemen hemen aynı şey. her hastanenin "kazanç" durumu netleşip ortaya çıktıktan sonra teker teker "satılacak".
kimler mi alacak? en çok kazancı en kısa sürede elde etmek isteyenler ve hazırı hızla tüketmek isteyenler. işte şili'de olan bu. bu uygulamanın olumsuz sonuçları o "batan üniversite" haberlerinde anlatılan.
üstelik de bu yeni değil: aynı ülkede bundan 40 yıl önce de bu kez sağlık alanında ve "sağlık sigortalarının özelleşmesi" süreci yaşanmıştı. ardından da 10-15 yıl gibi sürede hepsi birer birer batmış, tıpkı bizdeki batık bankaların devletleştirilmesi gibi bir süreç yaşanmıştı.
işte sağlıkçıların mücadele kararlığından söz ettikleri kamu hastane birlikleri de bunun bir başka örneği olacak. çok sürmeyecek, ceo'ların ellerindeki bu hastaneler ya o zaman, ya da birilerine satıldıkları zaman birer birer batacaklar. "şeamet tellallığı" yapmıyorum. o haber olamayan mecliste konuşanlar, gerçekleri ortaya dökenler de öyle. bazıları, ama önce bunu topluma duyurmakla görevli ve yükümlü olanlar anlasınlar diye söylüyorlar.
eğer bu noktaya gelinirse o zaman anlayacaksınız, bir "kamu hastanesinin varlığının hiç gitmeseniz de orada durmasının" anlamını.
kendiniz için duyun, duyurun!
bir yangın yaşamayan itfaiyenin değerini bilemez.
sağlığınız için bir kuruma ulaşamadığınız zaman o kurumun ve sağlığınızın değerini ve anlamını anlarsınız ama iş işten geçmiş olur.
o yüzden size son sözüm şu olacak:
"mesleki görevleriniz"in gereği yapmasanız bile kendinizin, yakınlarınızın, çocuğunuzun sağlıkları için o sağlıkçıların dediklerine ve yaptıklarına kulak verin.
onlar "sağlığın ticarileştirilmesi, haklarımızın gasp edilmesi politikalarına boyun eğmeyeceğiz" diyorlar, bunu duyun!
toplantının sonuç bildirgesi ve 'kamu hastane birlikleri'ne karşı mücadele programı ise yakında duyurulacakmış, bunu da halka duyurun!
insan olmanın ve sağlığına sahip çıkmanın gereği budur.
gazeteci olmanın da! (ms/hk)