Radovan Karaciç'le birlikte Bosna'nın kana bulanmasının en büyük sorumlusu olan Ratko Mladiç, 16 yıl sonra nihayet yakalandı ve tutuklanarak Lahey'deki Mahkemeye teslim edildi.
Sırbistan Adalet Bakanı Snejana Maloviç, R. Mladiç'in, Lahey'e iadesi için kararnameyi imzaladı ve "Bununla Lahey mahkemesine olan sorumluluğumuzu yerine getirdik" dedi.
Saraybosna'yı kuşatarak Müslüman mahallelerini tank ve topçu ateşiyle bombardımana tutan Sırp güçlerinin komutanı, Mladiç, Srebrenitsa katliamı öncesinde kameralar önünde "İşte 11 Temmuz 1995'te Sırp şehri Srebrenitsa'dayız. Büyük bir Sırp bayramı arifesinde iken bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Nihayet, yeniçerilere karşı ayaklanmasından sonra bu toprakta "Türkler"den intikam almamızın vakti geldi" demişti. Srebrenitsa en büyük katliamdı ve yaşları, 12-77 arasında değişen yaklaşık 8 bin Bosnalı Müslüman, Mladiç'in emriyle katledilerek toplu mezarlara gömüldü.
Lahey'deki Mahkemede yargılaması süren Sırpların lideri Radovanz Karaciç 21 Temmuz 2008'de yakalanmıştı. 1992-1995 yılları arasındaki 11 savaş suçu işlediği iddiasına karşılık Mahkemede, masum olduğunu, meşru kutsal davasını savunacağını öne sürerek, "Bosna'da kaotik olaylar yaşandı. Ama iç savaşlarda böyle şeyler olur" demişti.
Avrupa'nın tam ortasında Eski Yugoslavya'da yaşanan en şiddetli insan hakları ihlallerine ve savaş sırasında kitlesel yaygın ve yoğun soykırıma, etnik temizliklere ve insanlığa karşı işlenen suçlara hepimiz tanık olduk. Uluslararası sözleşmelerin varlığına ve Birleşmiş Milletler'in kuruluş amaçlarına ve BM'nin elinde bulunan yaptırım gücüne karşın, trajedi yaşandı ve önlenemedi.
Ne yapılabilirdi? Nasıl önlenebilirdi? Önceden önlenemedi ama çok geç olsa da, savaş suçlularının yargılanması için uluslararası bir mahkeme kurulabildi.
Soykırım, her durumda önlenmesi ve cezalandırılması gereken bir uluslar arası suçtur. Devletler "ister barış, ister savaş zamanında işlenmiş olsun" soykırımı önlemeli ve cezalandırmalıdır. Uluslararası sözleşmeler bunun için imzalanmış ve devletler gerektiğinde uluslararası özel yetkilerle donatılmış, özel görevli oldukları kabul edilen olağanüstü durumlar için geçerli mahkemeler kurulmasını kabul etmişlerdir. Örneğin Nuremberg ve Ruanda...
Eski Yugoslavya'da 1993 yılında "1991'den İtibaren Eski Yugoslavya Topraklarında İşlenen Ciddi Uluslararası İnsancıl Hukuk İhlallerinden Sorumlu Olan Kişilerin Yargılanması için Uluslararası Mahkeme" (The İnternational Tribunal fort he Prosecution of Person Responsible for Seriorus Violations of İnternational Humanitarian Law Committed in the Terriotory of the Former Yugoslavia since 1991) kuruldu.
Bu mahkeme BM Şartı'nın "Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumda Yapılacak Hareket" başlığını taşıyan Bölüm VII (md.39-51) hükümlerine dayanılarak gecikmeli de olsa Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 22.02.1993 tarih ve 808 (1993) sayılı Kararı; 25.05.1993 tarih ve 827 (1993) sayılı Kararı ile kurulmuştur.
Eski Yugoslavya'da işlenen suçlar için kurulan uluslararası Mahkeme, "1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri'nin ağır ihlallerini" (md.2) ve "Savaş hukukunun ya da adetlerinin/teamülünün ihlallerini" oluşturan (md.3), "İnsanlığa karşı işlenen suçların" (md.5) yanı sıra, "Soykırım" suçlarını da (md 4) kapsayan yargı yetki ve görevi ile donatılmıştır.
Bu Mahkemenin soykırım suçu bağlamındaki yargı yetkisini düzenleyen normlar, doğrudan ve hiçbir ekleme ve çıkarma yapılmaksızın, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nden alınmıştır.
"Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" (1948) İkinci Dünya Savaşından hemen sonra ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin kabul edilmesinden bir gün önce kabul edilmiş olan bir sözleşmedir. 09.12.1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 260 A (III) sayılı kararla ve oybirliğiyle, çekimser oy çıkmaksızın kabul edilmiştir. Bu Sözleşme 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ağustos 2007 tarihi itibariyle bu Sözleşmeye taraf olan devlet sayısı 140' dır.
Türkiye bu sözleşmenin tarafıdır. 23.03.1950 tarih ve 5630 sayılı "Milli, Irki, Dini Kütlelerin Kısmen veya Tamamen İmha Suçunun "Genocide" Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyetinin Katılmasının Onaylanmasına Dair Kanun" çıkarılmıştır. (R.G 29.0.3.1950 tarih ve 7469 sayılı) Sözleşme Türkiye Bakımından 31.07.1951 tarihinde işlerlik kazanmıştır. (Gemalmaz, Sayfa 728-729)
Eski Yugoslavya'da işlenen suçlar için kurulan bu Mahkemede birçok sanık yargılanmış ve çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Bu davalardan en önemlisi, 33'ü kadın ve çocuk toplam 116 Bosnalı Müslüman'ın katledilmesi hadisesinde verilen hükümdür. Bu katliamı yapan Hırvat askeri timine mensup olanlara çeşitli cezalar verilmiş ve grubun şefi de 25 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.
BM Genel Kuruluna ve BM Güvenlik Konseyine sunulan 21.08.2006 tarih ve A/61/271-S/2006/666 sayılı "1991'den İtibaren Eski Yugoslavya Topraklarında işlenen Ciddi Uluslararası insancıl Hukuk ihlallerinden Sorumlu Olan Kişilerin Yargılanması için Uluslararası Mahkeme Raporunda" verilen bilgiye göre, kuruluşundan Raporun hazırlandığı 2.08.2006 tarihine dek geçen sürede bu Mahkeme, suç isnadında bulunulmuş 161 kişiden/sanıktan 94'ü hakkındaki yargılama işlemlerini sonuca bağlamıştır. ( Çok daha geniş bilgi için Gemalmaz, M.Semih. Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş. Legal Yayınları. 6. Bası. Ekim 2007. Sayfa 805-810
Savaşın tanığı olan, Yugoslavya lideri Tito'nun torunu, savaşta birçok kişiyi tedavi etmiş kardiyolog, yazar Svetlana Broz, Srebrenitsa katliamının üzerinden onlarca yıl geçmesine ve savaş suçlularının Mahkeme'ye teslim edilmesine rağmen şöyle söylüyor:
"Aslına bakarsanız yaralar hala çok derin. Bosna'da 3 grup halk var. Mağdurlar, failler ve seyirciler. Mağdurlar izleri silemiyor ve geçmişten kurtulamıyor. Çünkü faillerin çoğu firarda ve hatta yetkili konumunda. Failler, olayları inkâr etmekten gayet mutlu. Parmaklarını oynatmayan seyirciler, sürdürdükleri eylemsizlikle mevcut duruma katkıda bulunuyor."
Geçmişle yüzleşmek konusunda parmaklarını dahi oynatmayan seyircilerin suçu, mevcut duruma katkıda bulunup, olan bitenleri meşru kılmaya yardım etmek değil midir?
Ne dersiniz? (Fİ/ŞA)