Bireysel ve kurumsal rantiyelere 40,5 katrilyon lira aktarılırken işgücünün yüzde 35'ini oluşturan 7.2 milyon tarım üreticisine verilen destek ise 1 katrilyon lirayı bile bulmadı (938 trilyon TL).
Sayıları 4 milyonu bulan esnaf ve sanatkâra kamu bankalarından verilen sübvansiyon ise yarım katrilyon lira bile değildi. (430 trilyon TL). Ücretliler, memurlar, işçiler, emekliler, bölüşüm sürecinden olumsuz etkilendiler ve yılı daha da yoksullaşarak tamamlıyorlar.
Yine rantiyeler
Rant ekonomisinin olgunlaştığı 1996 yılında faiz ödemeleri 1.5 katrilyon TL dolayındaydı. Ve o yılın milli gelirinin yüzde 10'uydu. İç borç stoku da 3.1 katrilyon TL idi, yani milli gelirin yüzde 21.2'si büyüklükteydi.
İzleyen yıllarda iç borçlar arttı, faizi yükseldi ve bu borçlanma karşılığı ödenen faiz ödemeleri de hızla tırmandı.
2000'e gelindiğinde iç borç stoku, milli gelirin yüzde 29'u tutarında, yani 36.4 katrilyon TL idi. Krizin yaşandığı 2001'de iç borçlar, çığ gibi büyüdü ve yıl sonunda 106 katrilyon TL'yi bulması bekleniyor. Bu, 2001 milli gelirinin yüzde 57.2'si gibi devasa bir büyüklük demek.
Borçların bu inanılmaz yükselişi beraberinde inanılmaz bir faiz ödemesini de getirdi. Faiz ödemeleri 2001'de 40.5 katrilyon TL'yi bulacak. Bu, aynı yılın milli gelirinin yüzde 22'si gibi bir büyüklüğe ulaşması demek.
Tarihinin hiçbir döneminde faize yapılan ödemeler, bu büyüklüğe ulaşmamıştı. Toplamı 40.5 katrilyon TL'yi bulan faiz ödemeleri, toplam bütçe harcamalarının yüzde 52'si demek. Vergi gelirleri toplam bütçe harcamalarının yüzde 49'u büyüklüğünde. Bu da, toplanan tüm vergiler, faize gittiği gibi, 2.5 katrilyon TL daha borçlanarak faiz ödemeleri gerçekleştiriliyor demek.
Faizin hükümranlığı kırılamazken yoksulluk, özellikle kırsal kesimde, tarımda kol geziyor. Tarım kesiminde faal nüfusun yüzde 40'ı barınmasına karşın, bu kesim milli gelirden 2000 yılında ancak yüzde 12 pay alabildi. Aynı yıl ücretliler milli gelirden yüzde 28.7 pay alırken kâr, faiz, kira biçimindeki sermayedar gelirleri milli gelirin yüzde 40'ına yaklaştı.
Tarım, 2001 yılında en iyi ihtimalle yüzde 6 oranında küçülecek. Nüfusun yüzde 36'sının çalıştığı tarım, Dünya Bankası'nın yönlendirdiği bir programa tabi tutuldu. Bu proje ile fiyat ve girdi teminindeki destekler kaldırılıyor. Hububat, şeker pancarı ve tütün dışındaki ürünler, 1994'ten bu yana destekleme kapsamı dışında.
Tarıma fiyat ve girdi desteği yerine, "doğrudan gelir desteği" veriliyor . Tarımsal üretimle iştigal ettiğini belgeleyen ve yıl içinde işlediği tarım arazisi toplamı en fazla 200 dekara kadar olan her çiftçi için dekar başına 10 milyon TL'den ibaret olan bu destek sisteminin; çiftçiyi kırlardan koparıp önemli bir iç göç dalgasına, giderek de büyük kent sorunlarının büyümesine yol açacağı çok açık.
2001'de 500 trilyon lirası doğrudan gelir ödemesi olmak üzere bütçeden tarımsal destekleme için toplam 938 trilyon lira kaynak aktarıldı. Tarımdaki işgücünün 7.3 milyon olduğu anımsandığında tarımda kişi başına verilen desteğin yıllık 129 milyon liradan ibaret olduğunu görmek gerekiyor.
Rantiyelere 40.5 katrilyon TL'lik ödeme yanında, 7.3 milyon çiftçiye 1 katrilyon lirayı bile bulmayan "destek!"..
Tarımın kullandığı gübre, ilaç, akaryakıt fiyatları inanılmaz fiyat artışları yaşarken, tarımsal ürünlerin fiyat artışları, genel fiyat artışının altında kaldıkça, çiftçinin eline geçen reel gelir azalıyor. Bu da, çiftçiyi üretimden caydırıyor ve kırdan kentlere, hem de hangi işi yapacağını bilmeyen sorunlu bir kır yoksulu göçü hızlanıyor. Özellikle Dünya Bankası yaklaşımının, üreticinin çay, fındık gibi ürünlerden uzaklaştırılarak alternatif ürünlere yönlendirilmesi çabası, yoğun göç veren Karadeniz'de geleneksel dokuyu sarsacak görünüyor.
Esnaf ve sanatkarlar
Son ekonomik krizden en çok etkilenen kesimlerin başında esnaf ve sanatkarlar var. Tepkilerini kitlesel eylemlerle de ifade eden esnaf kesimi yoğun bir şekilde işini terk ediyor, kepenklerini kapatıyor.
DPT verilerine göre, 1999 yılında kapanan işyerlerinin açılan işyerlerine oranı yüzde 26 iken, bu oran 2000 yılında yüzde 50, 2001 yılının ilk 7 ayında ise yüzde 72 oldu. Yani kriz yılında kurulan her 100 işyerine karşılık, 72 işyeri kapandı. İki yıl önce kurulan her 100 işyerine karşılık ancak 26 işyeri kapanıyordu. İki yılda yaprak dökümünün iki kat arttığını görüyoruz.
Sayıları 4 milyonu bulan ve toplumun çalışan nüfusunun beşte birini oluşturan esnaf kesimine kamu bankalarınca verilen sınırlı miktardaki destek de çok görüldü. Ziraat ve Halk Bankası tarafından KOBİ'lere, esnaf ve sanatkarlara ve genç ve kadın girişimcilere kullandırılan sübvansiyonlu krediler sınırlandırılınca, bu kesim önemli bir destekten de mahrum kaldı. Sayıları 4 milyonu bulan bu kesime, kamu bankalarınca verilecek sübvansiyonlu kredinin izin verilen gelir kaybı 400 trilyon TL'yi geçmeyecek. Dolayısıyla esnaf başına verilecek sübvansiyon, yıllık 100 milyon TL'yi ancak bulacak.
Bu durumda bir avuç rantiyeye milli gelirin yüzde 23'üne yakın, 40.5 katrilyon TL ödenirken sayıları 11 milyonu aşan esnaf ve çiftçiye sağlanan destek 1.5 katrilyon TL'yi bile bulmuyor.