Kuşkusuz, tepeye çıkarılmaya çalışılan kayanın aşağıya yuvarlanmasıyla uğranılan kayıp, tüm toplumun kaybı değil . Bu süreçten yine rantiyeler, büyük kazanç sağlarken; kayba uğrayanlar, dar gelirli toplum kesimleri, işsizler...
Türkiye kapitalizmi, özü 1989'daki finansal serbestleşmeye uzanan bir zaafiyete sahip.
Sıcak Para Yangınını Yüksek Faizle Söndürmek
Sıcak para giriş çıkışlarıyla soluk alan ekonomide, her sıcak para çıkışı ya da çıkış tehdidinin yol açtığı yangın ; ancak yüksek faiz ödenerek söndürülmeye çalışılıyor. 19 şubat krizinde de aynı şey oldu.
Bir gün sonrasında Hazine'nin büyük ödemelerinin olduğunu bilen finans sektörü, Çankaya'daki kavgayı duyunca, dövize meyletti ve Merkez Bankası'ndan büyük talepleri oldu. MB ve Hazine, IMF patronlarının bizzat yönettikleri borç ihalesinde; yüksek faizler vererek ateşin bacayı sarmasını güya önlediler.
Hazine 1999 yılında yıl boyu ortalama yüzde 109.5 faiz ile borçlanırken istikrar programı sayesinde 2000 yılında yıl boyu ortalama borçlanma faizi yüzde 38.1'e düşmüştü . Ama Kasım 2000'deki kriz, Hazine faizini ocak ayında yüzde 64.9'a çıkardı.
20 şubat'ta Hazine'nin yüzde 60'ın altında faiz ile 12 ay vadeli bono satması beklenirken, Hazine 1 ay vadeli bonoyu yüzde 144.2 faiz ile satabildi.
Vergiler Rantiyeye
Hazine'nin 28 milyar doları kısa vadeli olmak üzere, toplam 110 milyar dolarlık dış borcu var.
Faizi ile birlikte iç borç yükü 50 milyar dolar dolayında. Bu borçların ana para ve faizleri vergi geliriyle ödeniyor.
* Toplam vergi ödemelerinden faize giden pay 1999 yılında yüzde 71 idi.
*2000 yılında yüzde 88 oldu.
* İstikrar tedbiri uygulaması sonucu 2001 yılında Hazine'nin yıl boyu ortalama yüzde 20 faiz ile borçlanabileceği ve bunun sonucu faizin toplam vergi içindeki payının yüzde 52'ye gerileyeceği umuluyordu.
* Ancak Kasım 2000 krizi ile yüzde 38.3'ten yüzde 64.9'a tırmanan faizin, 20 şubat ihalesinde de gerilemesi beklenirken siyasi kriz , Hazine faizini 20 şubat'ta yüzde 144.2'ye tırmandırdı.
İzleyen gün, Merkez Bankası'nın IMF direktifiyle "net iç varlıklar"da sıkı durması ile beraber faizlerdeki tırmanma sürdü. Özellikle kamu bankalarından kaynaklanan likidite krizi , sistemin ödemeler trafiğini allak bullak etti ve faizler yükselmeye devam etti.
Bütün bu yaşananlar, programa olan güveni sarsarken , para otoriteleri ancak yüksek faiz aracıyla sistemi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Oysa bu programın başlangıç argümanı, ekonomiyi yüksek faiz tutsaklığından kurtarmaktı.
Faiz Tuzağı ya da Rantiyelerin Günü
Az gittik uz gittik, yine yüksek faiz tuzağına düştük, gün yine rantiyelerin günü oldu. Bütçeden faize ayrılan paylar yine aldı başını gitti.
Ağır vergilerle kapatılmaya çalışılan bütçe açıklarının ; rantiyelere akan faizlerle yeniden yükselmesi gerçeği ile karşı karşıyayız.
Ya da bütçeden rantiyenin aldığı pay yine yükseliyor, buna karşılık memur maaşı, kamu yatırımı, eğitim, sağlık harcaması için harcanabilecek paralar azalıyor.
Artık taban fiyatları daha çok kısılacak , sosyal devlet iyice yok olacak, yerel yönetimler kaynaksız kalacak .
Bu yüksek faiz ateşinin reel ekonomiyi küle çevirmesi , insanları işlerinden etmesi, işsizlerin iş umudunu bir başka bahara atması ise ayrı bir yıkım.