1978'in Eylül ayında Siirt'in Kurtalan ilçesinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Batman'da tamamladım.
1998'de Urfa'da okuduğum Harran Üniversitesi Fizik Bölümü'nü bırakarak, gazeteciliğe başladım.
Gazetecilik
O tarihten bu yana Özgür Gündem geleneğinin devamcısı gazetelerde çalıştım.
Urfa, Van ve Diyarbakır'da bölge temsilciliği görevinde bulundum. Değerli meslektaşımız ve dostumuz Hrant Dink'in katledilişinin ikinci yıldönümünde (19 Ocak 2009) yayın hayatına başlayan Günlük Gazetesi'nin haber müdürlüğünü yaptım.
Özgür basın geleneğinde Günlük'ün Özgür Gündem'e bayrağı devrettiği 4 Nisan 2011'den sonra mesleğime Dicle Haber Ajansı'nda (DİHA) devam ettim. DİHA'da editörlük yapıyordum.
Gözaltı
20 Aralık 2011'de sabaha karşı İstanbul'da misafir kaldığım evden "KCK-basın" operasyonu kapsamında gözaltına alındım.
Terörle mücadele Şube Müdürlüğüne götürüldüm. Tamamen Siyasi ve hukuk dışı bu operasyona karşı gözaltında susma hakkımı kullandım ve açlık grevine girdim.
Savcılık ve hâkimlik formaliteden ibaret birer tiyatroydu.
Deliller
Oyun Ankara merkezli önceden hazırlanmış ve görülmüştü. Bütün yaptıkları onu bu kez bizler için oynatmaktan ibaretti.
Sadece haber için yaptığım seyahatler ve telefon görüşmeleri suç delilleri olarak sunuldu.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'la yaptığım, yayınladığım, yargılandığım ve beraat ettiğim röportaj suç unsurları arasında yer aldı.
TRT Şeş ile ilgili gazetemizin çizerlerinden Halil İncesu ile yaptığım telefon görüşmesinde hükümete yönelik dile getirdiğim eleştiriler dahi suç sayıldı.
Şafakta tutuklama
Hukuk maskesi altında dile getirilen bu saçmalıklar bir yana "Kürt medyasının emekçisi olmak" tutuklamaya yetmişti, artmıştı.
24 Aralık şafak vakti "örgüt üyeliği"nden tutuklanarak Metris M Tipi Cezaevi'ne götürüldüm.
27 Aralık'tan bu yana Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunmaktayım.
İddianame bekleniyor
Tutukluluğum üzerinden yaklaşık üç ay geçti, hala iddianamem hazır değil. İnfaza dönüşen uzun tutukluluk süresi bu kez biz 35 gazeteci için işliyor.
Kuşkusuz Kürt basınına yapılan operasyon Türkiye'nin en büyük sorunu olan Kürt sorununda yaşanan gelişmelerden bağımsız değildir.
14 Nisan 2009'dan başlayan ve kesintisiz bugüne kadar "KCK" adı altında yürütülen siyasi iktidarın bir planı ve organizasyonudur. Hükümet yetkilileri de ifadeleriyle bunu doğrulamıştır.
Yargı ve emniyet bu organizasyonun görünen uygulayıcılarıdır. Bu açıdan Kürt gazeteciler sıradan tutuklu değil tıpkı tutuklu Kürt siyasetçi, milletvekili, belediye başkanı, aydını, avukatı, sendikacısı, kadını ve genci gibi birer rehinedirler.
Dolayısıyla Kürt medyasından tutuklu 100'ü aşkın gazetecinin "kaderi" Kürt sorununda izlenecek çözüm-çözümsüzlük politikalarıyla direkt bağlantılıdır.
İfade özgürlüğünden sözetmek
Tutuklu gazetecilerin sayısının her geçen gün arttığı Türkiye'de düşünce ve basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir.
Hükümet bu ayıbı ortadan kaldırma yerine bu tablonun oluşmasına neden olan yasa ve bunun uygulayıcısı özel yetkili mahkemelerde diretiyor.
Tutuklamalarımıza kılıf yapılan ve uluslararası sözleşmelere aykırı olan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kaldırılmadığı ve Basın Kanunu değiştirilmediği müddetçe Türkiye'nin bu utançtan kurtulması mümkün olmayacaktır.
Ses
Tecridin ta kendisi olan F tiplerine toplumun vicdanı ve sesi olan gazetecileri koymakla gerçeklerden ve hakikatlerden kaçınmaz.
Dün bombalamalar ve öldürmeler sonuç vermediği gibi bugün de kelepçeler sonuç vermez.
Sizler aracılığıyla gücünü halktan alan tüm meslektaşlarıma, "sıralarını beklemeden seslerini yükseltmeye" çağırıyorum. Özgürlük umuduyla hoşçakalın... (RP/BA)
* Ramazan Pekgöz, Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi, B2-1-54, Kocaeli
** Hapis Gazeteciler "Suç"larını Anlatıyor yazı dizisinde yer alan diğer mektupları okumak için tıklayın.