15 ve 20 Kasım günlerinde İstanbul'da meydana gelen patlamalarla ilgili "yayın yapılmasının yasaklanmasına" kararlarına basından sorumlu Devlet Bakanlığı "kararı" da eklendi.
Böylece ikinci patlamaların meydana geldiği 20 Kasım gününe saat 13.00'den itibaren on saat içine önce DGM Savcılığı kararı, sonra bu kararın değiştirilerek onaylanmasına dair Devlet Güvenlik Mahkemesi kararı ve en son Devlet Bakanlığı kararı olmak üzere "üç adet" yayın yasaklama kararı sığdırılmış oldu. Zaten elde bir vardı. Böylece beş gün içinde dört yasaklama kararı alınmış oldu.
Bir günde ve on saat içinde hızla alınan yasaklama kararları acil olarak basın yayın organlarına bildirildi. Hızlı olsun diye elden tebligat yapılarak ve konunun aciliyeti nedeniyle "ivedi" faks mesajlarıyla yayın yasakları duyurularak bilgi akışı "anında" sağlanmış oldu.
Basına olaylar hakkında verilmesi gereken acil ve doğru bilgiler bu hızla verilmediği gibi verilen bilgilerin çelişkilerine aldıran olmadı. Kimse sorumluluğu üstlenmedi. Ama yayın yasaklarıyla medya zaptu rapt altına alınarak, böylece "selamet" sağlandı.
İşin bir yanı böyle...Diğer yanında ise "yayın yapılmasının yasaklanması" kararları hukuka ve yasaya uygun olmasa bile istisnaları ayrı tutarsak; medya "yasak" dinlemedi. Kararların tebliğ edildiği saatteki dakikanın saniyesinde televizyon ekranlarında "kimlikler" ve "kişiler" ve de "muhtemel zanlılar" görüntülenmeye devam edildi.
Ertesi gün yayınlanan gazeteler olay faillerinin kim olduğunu birinci sayfadan verdiler. Ortada "doğru veya yanlış" ne yargı otoritesinin korunduğu bir medya ne de yargının koruyamaya çaba gösterdiği "hazırlık tahkikatının selameti" kaldı....
Neden böyle oldu? Kim nerede hata yaptı? "Yayın yapılmasının yasaklanması" konusunda ivedi karar üretilmesi için bu denli aceleye neden olan tutum, acaba yargının gazetecilere, gazetecilerin de yargıya olan güvensizliği midir? Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesindeki ilkeler yargının kullanabileceği argümanlar neden olmasın? Basınla ilgili yargı kararlarında neden gerekçe yapılmaz?
Bu soruları çoğaltarak yanıt aranması ve çözüm üretilmesi gerekirken basından sorumlu devlet bakanlığının "kararına" ne demeli? Acaba aşağıdaki bu karar nasıl açıklanmalı? Zihniyete mi yormalı, yoksa zihniyetin yorgunluğuna mı vermeli?....
RTÜK Başkanlığı; 20 Kasım 2003 günlü ve 2003 /10 sayılı yazısıyla 3984 Sayılı Kanun'un 25 inci Maddesinde ifade edilen, "...milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması kuvvetle ihtimal dahilinde ise Başbakan veya görevlendireceği Bakan yayını durdurabilir." hükmü gereğince Devlet Bakanı Beşir ATALAY tarafından gönderilen yazının bir örneğini 20.11.2003 tarihinde, ulusal televizyon yayın kuruluşlarına gönderdi. Yazının içeriği şöyledir:
"İstanbul'da 20.11.2003 tarihinde meydana gelen menfur terör eylemlerinden sonra yazılı, sesli, görsel basın-yayın organlarında yayımlanan görüntülerin ve yorumların, kamu düzeni ve halkın moral değerleri bakımından sakınca içeren unsurların kontrol altına alınmasına dönük, İstanbul 1 No'lu DGM'nin 2003/716 sayılı kararı uyarınca, konunun hassasiyeti ve aciliyeti göz önüne alınarak, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 25. maddesindeki "kamu düzeninin bozulmasının" kuvvetli ihtimal olduğu bir durumun ortaya çıkması üzerine ve halkımızın moral değerlerinin olumsuz etkilenmemesi için; Güvenlik kuvvetlerine dönük zaaf imajı yayan, halk arasında dehşet ve panik havasını yaygınlaştıran, tahkikat sürecini ve hazırlık soruşturmasını aksatacak şekilde isim ve kişilerle ilgili bilgi veren, ekonomik ortamı olumsuz etkileyecek spekülasyonları tahrik eden, insan onurunu incitebilecek ceset, kan ve yaralanma görüntülerine yer veren ve yukarıda sayılan unsurları içeren ürkütücü yayınların önlenmesine ihtiyaç duyulmuştur.
Bu karar toplumsal sorumluluğa ve duyarlılığa uygun yayın anlayışı temelinde vatandaşlarımızın kişilik haklarının korunması, bireylerin moral değerlerinin yüksek tutulması, gündelik hayatın aksamaması ve çocukların ruh sağlığının titizlikle korunması amacıyla alınmıştır." Bir kaç kez bu yazıyı okuyun. Ne anladıysanız odur...Neyi anlamadınız ise, o da odur.
Bakanlık görüşünün aksine; 25 inci maddede yazılı ilk cümleye göre yargı kararları saklı kalmak üzere radyo ve televizyon yayınlarının önceden denetlenmesi ve durdurulması yasaktır. Hangi hallerde ve yayınların nasıl men edileceği "sınırlı bir biçimde" gösterilmiştir.
Patlama olaylarıyla ilgili yayınların durdurulması veya men'i için "milli güvenliğin gerekli kıldığı" ölçüde ve milli güvenliği tehlikeye düşürecek nitelikte bir yayın yapılmamıştır. Aynı şekilde yayınlardan dolayı "kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle ihtimal dahilinde" bulunmadığı da çok açıktır.
Devlet Bakanlığı kararının gerekçesi İstanbul 1 No'lu DGM'nin 2003 / 716 sayılı kararıdır. Bu karar "hazırlık tahkikatının sağlıklı yapılmasını önleyecek nitelikte yayın" yapılmasını yasaklıyor. Ama Devlet Bakanlığı, bu karara bambaşka bir anlam yüklüyor. Böyle bir karar alınmasındaki amacın "kamu düzeni ve halkın moral değerleri bakımından sakınca içeren unsurların kontrol altına alınmasına dönük" olduğunu ifade ediyor.
Oysa böyle bir anlam çıkarabilecek gerekçe DGM'nin kararında yoktur. Ayrıca bu nedenle halkın moral değerlerinin korunması için "yazılı, görsel ve işitsel basın yayın organlarının" kontrol altına alınması şeklinde karar alınması hukuka aykırıdır.
Bu durumda olsa olsa, yayınların "kontrol altına alınması"nı Devlet Bakanlığı istiyor demektir. Ama açıkça söylemek yerine DGM kararına dayanıyor... Olmamış, olmuyor. Üzerinde çok şey söylenebilecek olan bu karar için şimdilik bu saptamayla yetinelim. Bu zihniyet, bu karar, demokratik hukuk devletinin "hukukuna" uymuyor..Belki de başka hukuklardan bir hukuka uygundur da, biz bilmiyoruz... (Fİ/NM)