Aracın etrafındaki "erkek" kalabalığı da benzer ve ortak bir öfkeyle dalgalanıyor. Yüzler, kafalar, hiddetli eller, kollar, kızışmış milliyetçiliği açık eden sloganlar...
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) üyesi beş genç F tipi cezaevlerinde tecrit uygulamasının kaldırılmasına yönelik bildiri dağıtırken işte bu az zamanda nereden geldikleri ve nasıl toplandıkları belli olmayan kalabalık tarafından linç edilmek istendi.
Aslında olayın mahiyeti bugünün tarihini (7 Nisan) taşıyan çeşitli yayın organlarında aynı çeşitlilikle verildi. Yani sansasyona dayalı, kışkırtıcı üsluplar kullanılan yayınlar dışında, işin aslını öğrenmek için, çığıran seslerin şiddetini azaltmasını beklememiz gerekti.
Gerçi bu sesler artık susmayacaklar, çünkü kapı zaten kapalı değildi. Azıcık itmeleri yeterli geldi. Bianet haber merkezinin Trabzon'dan "Sıradan Faşizm" başlığı altında verdiği haber metninde de belirtildiği gibi olay çok boyutluydu ve ayrıntılarını öğrenmek de buradan mümkün oldu.
Yerel medyanın tavrıyla, asılsız iddialarla, bu iddiaların resmi açıklamalarıyla, hükümetin ya da yerel yöneticilerin o değişmez yorumlarıyla, savcılar ve bildiri konusunun aksettirilmesindeki çarpıklıklarla dolu bu olay bize, "boşlukları faşizanca doldurma eğilimi"nin ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu gösteriyor.
"Takım elbiseliler kimdi?" sorusunun cevabı önemliyse de oradaki kalabalığın "Hepimiz askeriz" demesi de bir o kadar önemlidir bence. Prof. Dr. Baskın Oran çok yerinde bir tespitle şöyle diyor örneğin:
"Genelkurmay ve Üniversiteler kalkıp da, 'sözde vatandaş' diye bir kavram icat ettiği sürece 'özde vatandaşlar', 'sözde vatandaş'lara linç girişiminde bulunacaktır. Burada kabahat kitlelerde mi yoksa seçkinlerde mi? Bugünkü olayın bahanesi bayrak yakma iddiasıdır. Daha önce Çorum'da da, Maraş'ta da, Sivas'ta da buna benzer bahanelerle tarihimize kara lekeler olarak geçen olaylar yaşanmıştı. Dolayısıyla bu tür olaylar farklı olsa bile her dönemin bahanesi vardır". (Birgün, 7 Nisan 2005)
Bahanelerin, hassasiyet çeşitlemeleri karşısında boynu kıldan ince. Eğer böyle kıyası zor bir genelleme yapacaksak, evet, seçkinler kadar, devlet geleneğine, sağ muhafazakar ve iktidar diline sadık kitlelerde de kabahat var elbette. İçi boş çuval misali her tür provokasyon ile doldurulabilecek, zoru basit, karmaşık ve anlaşılamaz olanı sıradan yapacak komplo teorileri ile galeyana gelebilecek bir toplumsal yapının tutkalı nedir diye düşünüyor insan.
Pek sık kullanılan, tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, hassasiyetler, kendinden olmayanı yok sayma ve yok etme eğilimleri gösterme gibi kavramlarla açıklanabilir olmaktan çok uzaktadır bu tip olaylar. Kesin ve net sebepleri ve bilinçli bir gidişatı, arzulanan neticeleri vardır. Yani bu beş genç insan sırf bildiri dağıttılar diye mi linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar? Bunun için mi bu tip olaylar hep tetikte bekleyen milliyetçilik hamuruna kabartma tozu niyetine kullanıldılar?
Aslında sonuç hiç değişmiyor. Linç edilmekten kurtulan gençler mahkemeye sevk edilip Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığının "slogan atarak halkı güvenlik güçlerine karşı kışkırtmak, toplumsal infial yaratacak davranışlarda bulunmak, görevli memura mukavemet, sokakta bulunan vatandaşı darp etmek" suçlamalarıyla karşılanıyorlar ve tutuklanarak cezaevine konuluyorlar. Elbette asıl muhataplar, sloganlar eşliğindeki hassasiyetlerini de toparlayarak evlerine yollanıyorlar.
Türkiye'nin girdiği yoldan rahatsızlık duyanlar avuçlarına doldurdukları "vatanseverlik hassasiyetleri" haplarını aşırı dozlarda alıyorlar. Üstelik de bunu tehditkar ve tehlikeli bir tahakküm aracı olarak kullanıyorlar. AKP'nin varolan ve her bulduğu korkulu boşluğu dolduran aşırı milliyetçiliği sahiplenme eğilimleri göstermeye başladığı ve kendi içinde bir değişime uğradığı da bir gerçek.
Türkiye atlatılması zor bir dönemden geçiyor. Bu sancılı sürecin sonuçları ya çok iyi ya da hakikaten berbat olacak. Ama hepimiz biliyoruz ki her halükarda bu yoldan geçmek gerekecek. (TBÖ/EÜ)