Grevin yasalarca yasaklanmayıp tanınmış olması, bunun bir hak olarak düzenlendiği anlamına gelmiyor. Grevin temel işlevi, çalışanların taleplerini kabul etmesi için işveren üzerinde baskı oluşturması, işvereni bu talepleri dikkate almaya zorlamasıdır.
Bu nedenle de bir grev bu işlevi yerine getirdiği sürece bir grev özelliği taşır. Tersi durumda başka bir kavramla, örneğin "geçici olarak iş bırakma" gibi kavramlarla, ifadelerle tanımlanması gerekir.
Milli güvenlik?
Türkiye'deki grev ile ilgili yasal düzenlemelere ve uygulamalara bakıldığında, gerçek anlamda grev özelliği taşıyan kimi grevlerin "erteleme" adı altında yasaklandığı görülüyor. Böyle bir ortamda grev hakkının varlığından ve bu hakkın kullanılmasından söz etmek mümkün değildir.
En son olarak Petrol-İş'in Petlas'taki grevin "milli güvenlik" gerekçe gösterilerek yasaklanması Türkiye'de grev hakkının olmadığını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur.
Oysa grev hakkının kullanılması hem sendika hem de sendika üyesi işçiler için çok önemlidir. Bu hak kullanıldığı zaman bir anlam taşımıyor. Grev hakkının kullanılması aynı zamanda o ülkenin siyasal yapısının, demokrasi düzeyinin bir göstergesidir de.
Grev baskı özelliğini kaybediyor
Türkiye'deki yasal düzenlemeler gerçek anlamda grevi etkisiz kılıyor. Yasaya göre belli bir örgütlenme düzeyine ulaştıktan sonra, toplusözleşme yapma yetkisi alan sendika, işveren ile toplupazarlık sürecinde anlaşamadığı zaman greve gidip gitmemekte özgürdür.
Ne var ki toplu pazarlık süreçleri oldukça uzundur. İşveren sendikanın ne zaman greve gideceğini toplu iş sözleşmesi süreci nedeniyle daha önceden bildiğinden, işveren gerekli hazırlıkları yapıyor; böylece, sendikanın anlaşma için başvurduğu bir baskı aracı olan grev, yani üretimi durdurma, genellikle hiçbir işe yaramıyor.
Toplu iş sözleşmelerinin periyodik olarak belli zaman aralıklarında yapılması, toplupazarlıklara toplu iş sözleşmesi bitmeden önce başlanması bir grevin başarı şansını düşüren, işverene gerekli önlemleri alma, hazırlıkları yapma olanağı tanıyan yasal düzenlemeler oluyor.
Türk Metal: En çok greve giden sendika
İşveren lehine olan bu yasal düzenlemeler değiştirilmedikçe grev hakkı ve grev başarısından söz etmek mümkün değildir. Türk Metal Sendikası'nın grevleri bu açıdan oldukça öğreticidir. Grev istatistiklerine bakıldığında en çok greve giden sendikanın Türk Metal olduğu görülüyor.
Ancak uzun süren bu grevlere rağmen bu sendikaya üye işçilerin ücretleri diğer sendikalara göre düşüktür. Düşük ücretli işçiler her seferinde grev hakkını kullanmak istiyor; sendika başkanı oldukça ajitatif demeçlere bu isteği körüklüyor.
Ancak grevin belli bir anından sonra işçiler işverenin önceki teklifinden daha kötü koşullara razı toplu iş sözleşmesini kabul ederek grevi sona erdiriyor. Çünkü grev süresince grev fonunda destek almıyor, bir iki aylık gelir kaybı ile alınacak zam arasında pek bir fark kalmıyor, zaman zaman işçiler daha da zararlı çıkıyor. İşveren ise grev süresince stoklarını eritmekte, üsütüne üstlük bir işçilere ücret ödemekten kurtulmaktadır. Kuşkusuz buna grev demek mümkün değildir.
Yasak varsa, grev hakkı yok
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Lastik-İş'in, Kristal-İş'in ve en son Petrol-İş'in Petlas'taki grevi gibi gerçek anlamda greve gidildiğinde, grevin zorlayıcı bir araca dönüştüğü, işçi lehine gelişmeye başladığı noktada ise devlet devreye giriyor, "sağlık" ya da "milli güvenlik" gerekçesi ile grevleri "erteleme" sıfatı altında fiili olarak yasaklıyor.
Bu yasaklama ise, grev hakkının olmadığını gösteren en önemli yaptırım oluyor. En son Petrol-İş'in grevini böylesi bir süreçte yasaklayan devlet, bu kez, önceki grevlerde olduğu gibi grevi haklı ve anlaşılır olmayan "milli güvenlik" gerekçesi ile bir kez daha yasakladı.
Fabrikaların çevreye yaydığı atıkların, gökyüzüne saldığı kirliliğin sağlığı tehdit edip etmediğini düşünmeyen, bu nedenle bu fabrikaların kapatılmasını ya da gerekli önlemleri almasını sağlamayan, bu nedenle bir sağlık sorunu olmayan devlet, sıra emekçilerin insanca yaşamak için gelirlerini arttırmak yönünde işverene baskı için başvurdukları bir araç olan grevi yasaklamakta bir sakınca görmüyor, bütün bunları içine sindirebiliyor.
İşçi sınıfı da unutur mu?
Sermayenin hizmetindeki bir devlet ve yöneticileri için bu türden uygulamalar aslında oldukça anlaşılırdır. Anlaşılır olmayan, kendisi lehine tek bir iş yapmayan bu yöneticileri halkın ve işçi sınıfının yönetici olarak başında tutmasıdır.
Bugün işçi sınıfı pek çok cepheden kuşatılmıştır. Bu kuşatmanın içinde ne yazık ki kendi örgütleri olan sendikaların yöneticileri de bulunuyor. Grev hakkını ortadan kaldıran bu yasal düzenlemelere tepki göstermeyen, grevlerinin yasaklanması için gizli gizli dua eden, bu yasaklamadan rahatsız olmayan, basına verilen birkaç demecin dışında bir tepki gösteremeyen, eylem zenginliği geliştirmeyen, grevin yasaklanmasını bahane göstererek, yapacak başka bir şey olmadığını söyleyip meyhane köşelerine dönen bir sendika yönetimi işçi sınıfı için çok farklı şeyler ifade etmelidir.
1994de benzeri bir süreci yaşamış olan belediye işçileri ve sendika yöneticileri, aynı gerekçeler ile grevlerinin yasaklanacağını sezmek durumundadır. Sezmek, farklı eylemleri gündeme getirmek, toplumla bütünleşmek için çabalamak anlamına geldiği sürece anlamlı olacaktı. Ne var ki belediye işçileri ve sendika yöneticileri bu "uyanıklığı" gösteremediler. Anlaşılan "unutmak işçi sınıfına da özgü" olmaya başlamıştır!
Grev yasağına karşı olmalı!
İşçi sınıfı bu ülkenin yöneticileri gibi her şeyi içine sindirmek zorunda değildir, kendi gücünü fark edip gereğini yerine getirmelidir. Bu ülkede 15-16 Haziran başkaldırısını gerçekleştirmiş, Bahar Eylemleri ile toplumsal destek sağlamış bir geleneği ve geçmişi bulunuyor.
İşçi sınıfı, grev yasaklamaları karşısında bu devasa gücü, halkı da yanına alarak, onların sorunlarına ve taleplerine tercüman olarak yeniden hayata geçirmelidir.
İşyeri ve çalışma hayatı ile sınırlı bir sendikacılık yenilgiye mahkûm görünüyor. Bu nedenle, işçi sınıfı kuma gömdüğü başını kaldırmalı, çevresine bakmalı, toplumsal sorunlara göstereceği duyarlılığı ile halkla bütünleşmeli, vaktiyle "bu düzen değişmeli" diyenlerin düzenini değiştirmelidir. Tersi durumda daha çok grev hakkı gasp edilecek ve grevleri yasaklanacaktır. (YA/NM)