Türkiye’de deyim yerindeyse bir dönüşüm fırtınası yaşanıyor. “Sağlıkta Dönüşüm” ve “Kentsel Dönüşüm” bu fırtınanın yıldızları.
Sağlıkta dönüşümde sağlık hizmetlerinde “rekabet, piyasalaşma, ticarileşme”, kentsel dönüşümde kentlerde “rekabet, markalaşma, yatırım çekme” ana slogan. Kamu özel ortaklığı her ikisinde de oldukça gözde. Devlet neoliberalizmde yoksullar için piyasacı, zenginler ve şirketler için “dadı”dır ne de olsa Chomsky’nin belirttiği gibi.
Afet riskinden yola çıkan, ancak kentleri “markalaştırmayı” ihmal etmeyen kentsel dönüşümün bu dönüşüm sırasındaki çevreye ve sağlığa etkileri neler olacak? Bir etki bekliyor muyuz, öngörüyor muyuz, önlem alıyor muyuz?
Kentsel dönüşüm sürecinin, kentlerin sınıfsal bir karakter taşıyan “yeniden dizaynı” olduğu düşünüldüğünde “sosyal çevre” açısından etkiler barındırdığı çok açık. Toplumun belirli kesimleri için “yerinden edilmeyle” şekillenen bir sosyal çevre oluşturuluyor. Bir yanda “markalaşma” diğer yanda “belirsizleşme”.
Son yıllarda inşaat atıkları halk sağlığı açısından giderek artan oranda endişe yaratıyor. İnşaat ve yıkıntı atıkları kentsel katı atıkların yaklaşık yüzde 13-30’ünü oluşturuyor, yani herhangi bir dönüşüm olmadan da önemli bir başlık ve çevresel açıdan önemli riskleri var. Kentsel dönüşüm, üçüncü havaalanı, kanal projesi birlikte düşünüldüğünde özellikle İstanbul için sorun büyük görünüyor.
Yıkım sürecinde ortaya çıkan malzemeler, yıkımın gerçekleştirildiği bölge ve binaların yaşı ve özellikleriyle yakından ilişkili. Ortaya çıkan bu malzemelerin geri dönüşümü ve geri kazanımı ile kalanların bertarafı önemli bir çevre konusu. Ortaya çıkan malzemeler arasında özel programlar oluşturulması gereken, hem çevre hem de çalışan sağlığı konusunda tehlike ve risk yaratan “asbest” sorunu var. İnşaat ve yıkım süreçleri ile ilgili çeşitli ülkelerde asbest izlem ve kontrolü ile ilgili özel programlar dikkati çekiyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde geri kazanım işlemleri sonrası kalan hafriyat ve inşaat atıkları ayrı ayrı depolama alanlarına gönderiliyor ve bu ülkelerde bu atıkların tekrar kullanım ve geri kazanımıyla ilgili farklı oranlar dikkati çekiyor. Örneğin Belçika’da bu oran yüzde 87. ABD’de 2005 rakamlarına göre “3.100 beton ve asfalt geri dönüşüm tesisi, 700 ün üzerinde tahta işleme, 24 ün üzerinde asfalt çakılı ve alçıpan geri dönüşüm tesisi” olduğu belirtiliyor.
İnşaat/yıkıntı atıklarının bazıları “tehlikeli atık” olarak ele alınması gereken bileşenler. Bunlar arasında asbest, kurşun içeren boyalar, sızdırmazlık amacıyla kullanılan malzemelerden ve lamba balastlarından kaynaklanan çok klorlu bifeniller (PCB), lambalar ve floresanlarda bulunan cıva, cıva içeren çeşitli ekipmanlar (termostatlar vb gibi), pillerden ya da bataryalardan kaynaklanan kurşun, cıva, kadmiyum, gümüş, çeşitli elektronik atıklar, tehlikeli kimyasallar vb sayılıyor.
Kentsel dönüşümün de çevre ve sağlık politikaları gibi neoliberal düzenlemelerin saldırısı altında olduğu düşünüldüğünde hem oluşacak etkilerin hem de bu etkilerle baş etme konusunda var olan durumun iyi olduğunu söylemek güç. (CIY/HK)