Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre; Müstebit; sıfat, eskimiş Arapça mustebidd, zorba demek.
Paranın sorun olduğu ve sorun çıkardığı zamanlarda müstebitler vardır.
Paranın gücünü elinde tutan müstebitler, zamanımızın hükümdarlarıdır aslında…
Güvensizlik ve mutsuzluk üzerine kurulu bir düzende hukuka dayanmayan toplumların başkanları müstebit buyurganlardır. Yani, zorba hükümdarlardır, müstebit hükmedenlerdir.
Müstebitler rahat, paraları pulları gani, kendileri dışında bir düzen düşünmedikleri için çıkarları dışında umutları yok ki, mutsuz olsunlar. Onlar mutluluk ve güven içinde yaşama sorunu nedir bilmeyen buyurucu buyurganlardır.
İnsanların güvensiz ve mutsuz olduğu bir düzen nasıl kurulabilir?
Bu düzeni kurmak için araç ne olmalıdır? Yanıtı basit, her zamanki gibi “hukuk” …
Amaç olmaktan çıkardıkları hukuku araç olarak kullanarak zor kullanıcı iktidarların hepsi, her yaptıklarını hukukla açıklamayı tercih ederler. Siyasal iktidarların yaptığı her şey “hukuka uygun hal” olarak sunulur. Yaptıkları bu yüzden meşrudur…
Siyasal iktidar amaçlarını hukuk aracılığıyla gerçekleştirir, insanların parasızlığı onu ilgilendirmez. Kendi paraları ve çıkarlarına hizmet eden düzen için “düzene uygun kafalar” yaratmak hukukla mümkündür, hukuk burada da araçtır, bu işe yarar. Kurdukları düzen insanların güvensiz ve mutsuz olmasına neden olur, ama hukuk kendi istedikleri “Güvensizlik düzenini” sağlamıştır. Bu yolla düzenin koruyucu bekçilerinin gücü ister siyasal ister ticari ister sosyal olsun amaç böylesi bir düzeni korumaktır. İsterlerse sadece ve sadece kendi çıkarları için kriz yaratır, sorun çıkarır ve sonra yarattıkları sorunu “çözmüş” gibi kurtarıcı ve kahraman olurlar…
Oysa hukukun amaç olduğu düzende, beş parasız olsa da insanlar mutlu olabilirler, güven içinde yaşayabilirler… Sorun varsa el birliği ile çözerler, aralarında vahşiler ve barbarlar barınamaz. Fakir ama mutsuz olmayanlar, bir gün gelir herkesin ihtiyacı kadar üretip, ürettikleri her şeyin herkesle paylaşıldığı bir düzeni yaratmayı amaçlarlar. Bu amaç için emek vermekten mutlu olurlar. Güven içinde yaşarlar ve hukukla iç içe bir toplumda yaşamak meşru ve mutlu halleridir. Buyuranların az, buyurucuların olmadığı ve zorbaların el koyacağı “bir şey” olmayan topluluklarda hukuk işe yarar. Artı değer, hakça paylaşılır, ihtiyaçlar kadar ihtiyaçlar için üretilir. Adil kanunlarla kurulan bir medeniyet için hukuk, kanun üretir. Kanunlar medenidir, insanlar içindir. Buyurganların emirlerine değil eşitlerin haklarına dayalıdır.
Voltaire’nin “züppenin biri” dediği asıl adı Charles Louis De Secondat olan Montesquieu iki yüz elli yıl önce yazdığı “Kanunların Ruhu Üzerine” adlı eserinde (Çeviren Özbilen, Şevki. 2014.Seçkin yay. 280 syf.); para, toplum, insanlar ve kanunlar üzerine düşüncelerini şöyle açıklıyordu:
“Para Kullanmasını Bilmeyen İnsan Topluluklarındaki Medeni Kanunlar Üzerine
“Bir insan topluluğu para kullanmasını bilmediği zaman orada ancak zordan ve şiddetten doğan haksızlıklar olur; zayıf kişiler de birleşerek kendilerini bu zora karşı savunurlar. Aralarında ancak siyasi uzlaşmalar olabilir. Ama, para kullanmasını bilen insan topluluklarında kişiler hileden doğan haksızlıklarla karşılaşırlar; bu haksızlıklar ise çeşitli şekillerde belirir. Şu hâlde, kötülüğü meydana getiren yeni yeni imkanlara, çeşitli usullere göre ortaya atılacak sağlam medeni kanunların bulunması gerekir oralarda.
“Para kullanılmayan ülkelerde zorba, yalnız eşyalara el koyar; eşyalar ise birbirine benzemez. Para kullanılan ülkelerde zorba eşyanın yerini tutan birtakım işaretlere el koyar; bu işaretler ise daima birbirlerine benzer. Para kullanılmayan ülkelerde hiçbir şeyi gizlemek mümkün değildir; çünkü zorba el koyduğu şeylerin delillerini daima yanında bulundurur; ötekilerin de ise durum böyle değildir.”
Montesquieu, para kullanmasını bilmeyen toplumlardaki zorbalık ve şiddete karşı sağlam medeni kanunlardan söz etmiş. Hukuk ve kanunun işe yaradığı zamanlar, hem de sağlam işe yaradığı zamanlarda zorbalık önlenebilir.
Öte yandan Montesquieu “Para Kullanılmayan İnsan Topluluklarındaki Siyasi Kanunlar Üzerine” düşüncelerinde ise; Toprağı işlemeyen insan topluluklarındaki hürriyeti sağlayan en büyük şey, bu çeşit insanların para kullanmasını bilmemeleridir. Bir kişinin başka kişileri baştan çıkarması için avdan, balıkçılıktan elde edilen şeylerle hayvan sürülerini çok sayıda bir araya getirmesi ya da muhafaza etmesi imkansızdır; oysa para söz konusu olduğu zaman, bir kişi bundan istediği kadarını bir araya getirip canı çektiği kişilere dağıtabilir.
Para kullanmayan insan topluluklarında kişinin ihtiyaçları azdır; bunları da eşit bir şekilde kolaylıkla giderebilir. Şu hâlde eşitlik zorunludur; bundan ötürü de başkanları müstebit olamaz”
Eşitlik neden zorunludur sorusunun yanıtı para kullanmayan insan topluluklarında kolayca verilebiliyordu belki de...
İki yüz elli yıl önce de üzerinde düşünülen “para” ile “insan” arasındaki ilişki aslında sınıfsaldır ve kapitalist düzenin vahşiliği ve zorbalığı üzerine kurulu düzenin korunmasını sağlayan bekçilerin neden müstebit olduklarını fevkalade iyi açıklar.
Yaşadığımız yüzyılda, para kullanmasını bilmeyen topluluklar yaratarak zordan ve şiddetten beslenen buyurgan devlet başkanlarının hızla çoğaldığı ve paranın gücüyle düzeni koruyup beslediklerini biliyoruz.
Şimdiki zamanda ve mekanlarda; müstebit hükmedenlerin düzenine karşı bir hukuk anlayışını insan için amaç kabul ederek örgütleyebileceğimiz mücadele azmimiz vardır. Her şeye karşın hukuku ve kanunları çıkarları için araç görenlere karşı hala vardır… (Fİ/HK)
* Fotoğraf: bianet