Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım, yargıtayın şike davasında kendisiyle ilgili onadığı ceza üzerine kendisine aynen Balyoz ve Ergenekon davalarındaki gibi bir kumpas kurulduğunu, onu Ergenekon’dan alamadıkları için “delilleri sahte, tutarsız” bir davayla alınan mahkeme kararlarını tanımadığını belirtip eklemiş, “Sandıkla geldim ama sandıkla gitmiyorum, bu demokrasi ayıbıdır."
Ne ilginç değil mi?
Ülkedeki eski yeni muktedirlerin hepsi ağız birliği etmiş, kendilerine kumpas kurulduğunu iddia ediyor. Bir komployla Milli Görüş içerisinden çıkarılan AKP’ye askerler darbe yapmaya kalkmışlar da başarısız olunca Balyoz ve Ergenekon’da onlara kumpas kurulup, darbecilikle suçlanmışlar ve böylece “sivil darbe” yapılmış; Tayyip’e Yolsuzluk Operasyonuyla darbe yapılmaya çalışılmış, AKP ancak darbe dönemlerinde olacak temizlik operasyonlarına o yüzden girişmiş; bunların hepsini cemaatin merkezinde olduğu bir paralel devlet tezgahlamış, bu paralel devlet de derin bir devlet miymiş neymiş, ama aslında cemaat masummuş da cemaati de yöneten başka güçler varmış, o güçlerin başı elbette Amerika’ymiş ama o başka güçlerin arasında bir de ülkemizdeki azınlıkların lobileri varmış…
Memleketimizin hilkat garibesi kurucu tarih anlatısı.
Kurucu anlatı ya, hem kuruyor, hem anlatıyor.
Dinleyelim, ne diyor: Peki cemaat kimmiş? Askerlerin darbe döneminde pompaladığı Türk-İslam senteziyle semiren, Türkçe Olimpiyatları ile milliyetçi dünyayı gurura boğan, AKP’nin stratejik ortağı, Kürdistan’da generallerin de AKP’nin de can yoldaşı. Ama şimdi işte o cemaat paralel devlet olmuş, daha doğrusu paralel devletlerden biri olmuş.
Askerlerden, AKP’ye, gazetecilerden, Kürt politikacılara varıncaya kadar herkese kumpası kuran da cemaatmiş. Yani kimse sivil ya da askeri darbe, şike, yolsuzluk filan yapmamış. O yüzden de şimdi kimse mahkeme kararlarına saygı duymuyormuş. O saygı duyulmayan kararlar sonucu işkencehanelerde, tabutluklarda, F tipi hücrelerde solanları, ölüm oruçlarında eriyen bedenleri, Wernicke-Korsakoffla aramıza dönenleri, ölümcül hasta gün ışığı bekleyenleri ne yapacağız o halde?
Devrimci yurtsever tutsaklara kumpası kim kurdu?
Askerler mi, cemaat mi, AKP mi? Yoksa onlara kumpası kuran başka bir paralel devlet mi var?
Etrafında kurulan toplumsal ittifakın, söylemine tutunabildiği politik özne skalasının genişliği hayrete düşürücü olan paralel devlet kavramı herhalde kuantum fiziğindeki teorik yerini new-age yorumuyla popüler olmak için terkeden “paralel evren” kavramından türetilmiş.
Hani mahkeme kararını tanımıyorum diyenlerden biri çıkıp da, “tanımıyorum çünkü hakim de savcı da şu sonsuz sayıda paralel evrenlerde yaşadığımız sonsuz hayatlarda karşıma çıkabilecek sonsuz sayıda hakim ve savcıdan biri, bu da mahkeme kararında usulsüzlük yaratıyor” dese olur gibi.
Bu rezonansın kendisi bile pek çok şey söylüyor bu kavramın batıniliği konusunda. Bu batınilik meselesini de zahirilikten ayrı düşünmek olmaz; batını olanın zahiri vardır ne de olsa. Nereden aklıma düştü batıni, zahiri diyorum?
Şimdi hatırladım, ortaokulda öğrenmiştik, aynadaki görüntü zahiri görüntü değil miydi? Muktedirlerin paralel evrenler boyunca gördükleri kendilerinin aynadaki görüntüsü olmasın?
* Salih Can Açıksöz, Arizona Üniversitesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Çalışmaları