Kemikli habercilik masası
Bu arada 'Canlı Yayın Masası' diye bir şey icat etmişler, ekranda bir editörün haber kaynağı ile yaptığı telefon görüşmesini naklen yayınlıyorlar. İzleyici, haber kaynağının ne dediğini duymuyor, ama telefonun öbür ucundaki ve ekrandaki Habertürk editörü, bazen kendi muhabiri bazen adı belli bazen de kimliği açıklanmayan bir kaynağın telefonda kendisine söylediklerini yayında izleyicilere aktarıyor.
Televizyon dilinin ana unsuru görüntü, tatilde bu arada...Zaman kazanmak, habere aciliyet vermek adına yapılan bu uygulamaya habercilik ya da gazetecilik denemez, olsa olsa 'kulaktan kulağa telefon oyununa' benzetilebilir.
Çünkü habercilikte, muhabir dahil tüm haber kaynaklarının sağladığı bilgilerin, denetlenmesi, gözden geçirilmesi, kısacası 'edit' edilmesi gerekir. Bir televizyonun haber merkezi sıradan bir ayna, bir yansıtıcı, bir aktarıcı olamaz. Çünkü her bilgi haber değildir ya da her ham bilgi, incelendikten, denetlendikten, haber haline getirildikten sonra yayına verilir.
Habere olayın kendisi değil, iktidar perspektif veriyor
Cumartesi ve Pazar günleri NTV ve CNN Türk dahil, Türk medyasının büyük bir bölümü bu önemli haberi TMSF'nin gözüyle verdi. Pazar günü önce Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, ardından Başbakan R.Tayyip Erdoğan daha sonra da Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun ile Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ın açıklamaları geldi ekranlara ve sayfalara.
Siyasi iktidar haberin perspektifini vermişti, artık bunlar yayınlanacak ve bunlar tekrar edilecekti. Yayınlanacak haberlerde de bu bakış açısı esas alınacaktı. Bu perspektifin özü neydi?:
* TMSF bağımsız bir kuruldu ve kararı bu kurul almıştı.
* Devlet, kamu borçlarını tahsil etmek için Uzan grubuna çeşitli başvurularda bulunmuş ancak grup borçlarını ödemek için hiç bir girişimde bulunmamıştı.
* Hükümetin kimseye özel bir husumeti yoktu.
* Operasyon yeni Bankacılık Kanununun hükümleri uyarınca yapılmıştı.
* Operasyonun seçim öncesine rast gelmesi tamamen tesadüftü önceden hazırlanmış bir plan yoktu.
Bu perspektifte tartışılması gereken bir çok konu var, ama ne yazık ki hiçbir Türk medya organı tarafından ele alınmadı. Alınamazdı da. Çünkü:
* Bu olayda siyasi iktidarla medyası da olan büyük bir holding karşı karşıya gelmişti. Dolayısıyla medyası olan diğer holdingleri de siyasi iktidarla karşı karşıya bırakabilirdi.
* Başta Doğan Medya Grubu ve hükümet yanlısı liberal ya da yumuşak İslamcı yeni deyimiyle muhafazakar demokrat kesimler, zaten uzun zamandan bu yana hükümetle birlikte Uzan grubuna karşı bir kampanya açmışlardı.
* Belki de en önemli unsur/engel, Uzan Medya Grubunun bugün Türkiye'de, mat sosyal-demokratlarla cılız hakiki solu saymazsak, Cumhuriyet gazetesi ile birlikte siyasi iktidara en fazla muhalefet eden grup olması.
Flash TV'nin Cem Uzan'ı Pazar günü naklen tartışma platformuna çağırması önemli ve olumluydu ancak Uzan'a soru soran iki televizyoncunun konuya yeterince hakim olamaması nedeniyle, Uzan, bu platformu kamuyu bilgilendirmekten çok, propagandasını yapmak için kullandı.
Pazar günkü gazetelere baktığımızda, için için bir sevinç, ellerini ovuşturan oportünist bir medya ağalığı açıkça seziliyor. Rahatlamış durumda Türk egemen medyası: Yolun Sonu (Hürriyet), Bir devrin sonu (Sabah), Oyun Bitti (Milliyet), Çekirgenin Sonu (Vakit), Bir tek partisi kaldı (Akşam), Uzanlara Büyük Operasyon (Radikal). Cumhuriyet, 'Iktidar el koydu' manşetini seçerken, habercilik kriterlerine bağlı kalmaya gayret eden Zaman 'Devlet, Uzan grubuna el koydu' demiş. Yeni Şafak, 'Cumhuriyet için el konuldu' demiş. İlginç bir manşet. El koymanın haklılığını, meşruluğunu kanıtlamak istercesine, Uzan grubunun 'Cumhuriyet için' kampanyasına sinik bir gönderme var.
Medyanın gündeme getiremedikleri
Medyanın görmesi gerekip de görmediği, göremediği ve göremeyeceği alanlara kısaca bakalım:
* Türkiye'de amme borcu olup ödemeyen tek holding Uzan grubu mudur?
* Başta Doğan Holding olmak üzere amme borcu olup borçları ertelenen grupların listesini hangi medya organı yayınlayacaktır?
* Bu operasyonun zamanlaması ve binlerce güvenlik görevlisiyle birlikte bir gövde gösterisi şeklinde gerçekleşmesiyle Genç Parti ve izlediği muhalefetin ve yaklaşan yerel seçimler arasında herhangi bir ilişki var mıdır?
Polis denetiminde gazetecilik!
Gelelim Star Medya Grubun başına gelenlere. Televizyon ve gazetenin başına Adem Gürses getiriliyor. Darbe ile. O da bunu kabul ediyor ve göreve başlıyor. Adem Gürses de 'danışman' sıfatıyla Behiç Kılıç'ı görevlendiriyor. Bu iki isim mesleki alandaki birikim ve özellikleriyle mi, yoksa başka kriterler sayesinde mi TMSF tarafından göreve atanmışlardır?
Muhalefet yapanlara reva görülen davranış bununla da sınırlı değil. Anlaşılan belirli bir tedirginlik var ki, Cumartesi ve Pazar günleri, Star binasında polis, televizyon stüdyolarını, haber merkezlerini ve Internet sitesini denetim altına almış. Polis denetiminde gazetecilik!
* Memur bey, şu haberi manşete çekmeyi düşünüyoruz, tabi siz de uygun görürseniz...
* Hele bir getir bakalım hemşehrim!
TMSF'nin bir başka deyişle Adalet ve Kalkınma Partisinin Uzan grubuna yönelik bu operasyonu düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne olduğu gibi, hükümetin pek sevdiği girişim özgürlüğüne de yönelik açık bir darbedir. Muhalefeti susturmak için yapılmış, güce dayalı açık bir hukuk ihlalidir. Kasıtlı bir cezalandırma operasyonudur.
Siyasi ve iktisadi erki elinde bulunduran hükümet, mevcut yasaları herkese eşit bir şekilde ve hakkaniyet temelinde uygulayarak amme borcunu tahsil edebilirdi. Uzan grubunun şirketlerinin sağladığı gelirler zaten Cumartesi gününe kadar Bankacılık Düzenlenme ve Denetleme Kurulunun kontrolündeydi. 219 şirketin tümüne birden aynı anda el konması da, amme borcunun tahsilatından çok, açık bir yıkım operasyonu olarak anlaşıldı.
28 Şubat'ın mağdurları, askerlerden iyi ders almışlar. Şimdi onların yöntemlerini muarızlarına karşı uyguluyorlar. Siyasi rakibini çökertmek için onun ekonomik kaynaklarını kurut!
Hükümetin, aynı günlerde Şişe Cam işçilerinin grevini Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen yeniden ertelemesi, AKP'nin muhalefet karşısında ne kadar hoşgörüsüz ve kanunsuz davrandığını gösteren bir başka örnek. Tek particiliğe özeniyor Erdoğan...
Uzan'ı savunmak değil
Son iki nokta: Konu hakkında demeç veren iş çevreleri ( İTO, MÜSİAD ve Türk Müteahhitler Birliği yetkilileri...) operasyonu doğal, normal ve yasal bulduklarını açıkladılar.
Bu açıklamalardaki mesajı şu şekilde telaffuz etmek de mümkün: 'İş dünyasında isen hükümete muhalefet etmeyeceksin yoksa başına bunlar gelir'. Aynı tür operasyon yarın öbürgün bu iş adamlarının şirketlerine karşı yapılırsa ne diyecekler acaba?
Kamuoyunda, iktidar şöyle bir ortam yaratmaya çalıştı. Bu Uzanlar sahtekar, üçkağıtçı adamlardır, bu nedenle bu gruba karşı ne yapılsa mubahtır.Bu önermenin birinci bölümü doğru. Uzan grubunun ak kaşık olmadığını herkes biliyor.
Ben medya alanındaki politika ve uygulamalarını en fazla eleştirenlerden biriyim. (Bkz. Deterjan tozu ile Başbakan arasındaki fark, R.Duran). Ne var ki hukuk, siyasi kinden daha zayıf bir konuma düşürülemez.
Bu son el koyma operasyonunda mağdurun uzun süreden bu yana esas olarak yasa ve ahlak dışı davranmış olması, AKP iktidarını aklayabilecek bir konum değil. İmar Bankası hortumu hakkında somut belgeler ortaya çıkarıldı ancak ÇEAŞ ve Kepez'de şimdiye kadar elle tutulur somut bir usulsüzlük henüz ortaya çıkarılamadı. Anlaşılan minareyi çalan kılıfını da iyi hazırlamış...
Mevcut siyasi iktidarla siyasi iktidarı ele geçirmeye çalışan bir grup arasındaki çatışma ve çelişmede önemli olan, saf tutmak değil, her iki tarafın her bir olay ve aşamada attığı adımların ne derece yasal ve meşru olduğunu saptamak.
'Uzan grubu sahtekardır o zaman vurun abalıya' anlayışı benimsenebilecek bir anlayış değil. Çünkü bu tutum hukukun, adaletin tasfiyesine yol açar. Hele muhalefet yapan bir gruba karşı siyasi iktidarın atacağı her adım, tüm yasal kılıflara rağmen, seçim öncesi bir dönemde, kamuoyu tarafından başka şekilde algılanır.
Uzan grubu Genç Parti marifetiyle siyasete atılıp muhalefet yapmasaydı, o da AKP ile gül gibi geçinip giderdi. Star grubunun ve Genç Partinin Cumhuriyet söylemine sarılıp ırkçı-milliyetçi popülist politikalarını savunmak da kesinlikle söz konusu değil.
Sonuç: Medya-İktidar-Ticaret üçgeninde aslında öngörülen (Bkz. Medyası vardı, şimdi parti sahibi de oldu, R.Duran) trajik bir sonla karşı karşıyayız: Uzan'ın sonu trajik, Türk medyasının hali trajik, Türk iş dünyasının tutumu trajik, iktidarın trajik sonunu görmek için biraz daha beklememiz gerekecek...(RD/NM)