Özdemir Erdoğan gırtlak kanserine yakalanmış, ama şimdi iyiymiş. Dün akşam Candan Erçetin'in TRT'deki sazlı sözlü programında hastalığa tutulduğu dönemi, teşhis anını, sonra iyileşme sürecini filan anlattı.
Bir ara ilgim televizyondan başka şeylere de dağılmıştı, Özdemir Erdoğan'ın sesinden bir Jacques Brél şarkısıyla yeniden programa odaklandım. Gerçekten de ağır bir hastalıktan çıkmış olduğu anlaşılıyordu, ama sağalmış olduğu da apaçıktı, neşeliydi.
Bir ara, ABD'de yaşayan kızının onu tedavi için oraya çağırdığını, kendisininse bir an bile buraları terk etmeyi düşünmediğini, teşhisten hemen sonra Ankara-İstanbul yolunda Varan'ın konaklama yerinde "kaymaklı ekmek kadayıfı" yediğini anlattı.
Sonra yine ilgim dağılmıştı, genç bir doktoru olduğunu, ona çok güvendiğini anlattı, hastayla doktor arasındaki elektriğin de tutması gerektiğinden sözetti. Elimdeki kitabı televizyonla aldatmamayı tercih edecektim ki, ilgimin bir dağılıp bir toparlanması hali, ani bir irkilmeyle kesintiye uğradı, zaman durdu; Özdemir Erdoğan "Mesela nasıl her kadın her jinekoloğun altna yatmaz" gibi bir cümle kurdu.
"Nedensiz" sevgi olur, hayal kırıklığı olmaz
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü... Özdemir Erdoğan nasıl böyle bir şey söyler, diye değil, artık herkesin her şeyi söyleyebileceğini biliyorum da, Özdemir Erdoğan'ın yerine utandım... Acaba ne yapsam onu bu durumdan kurtarabilirim, diye düşündüm... Bir an olsun o olsam, ne kadar utanırdım, diye düşündüm...
Belki nedensiz sevilir ama nedensiz hayal kırıklığına uğramaz insan, ben de Özdemir Erdoğan'ın dünyayı o kuşatıcı eril pornografik bakıştan seyrettiğini anlayınca hayal kırıklığına uğradım... İzlediği dünyayı anlattığı "amiyane dil"den hayal kırıklığına uğradım... Zamanında, herhalde bir 15 sene önce filan, adını anımsamadığım bir albümünün kapağına çıplak poz vermiş, bedenini teşhir ederek pornografik bir biçimde elini taşın altına sokmuştu, toplumsal kabullerin paslı tepkilerinden çekinmemişti...
Şimdi pornografik algısı bunca sıradan ve maço bu adam, o adam mı? Bilemedim...
Bunun yanıtı "ayakta tedavi" mi?
Herhangi bir eylem, öznesi kadın olunca "altına yatmak" ifadesiyle çıkıverdi ağzından işte... Zihnindeki tablo, gülme, rahatlık ve kansere çalım atmanın verdiği gevşeklikle sansürsüz dökülüverdi ağzından...
Candan Erçetin bir süre susuktan sonra "ayakta tedavi de oluyor" gibi bir cümleyle biraz da gergin bir edayla belli ki söylemek istediklerini yutarak, aslında ne diyeceğini de bilemeyerek, bir küçük müdahalede bulundu.
Canlı yayında, beş dakika önce geçirdiği ağır hastalıktan söz eden birine sert bir edayla "Ne demek istediniz" diye sormak çok zorlaştırırdı her şeyi, evet... Fakat, "Ayakta tedavi de var" en az Özdemir Erdoğan'ınki kadar "eril", "erkekçi", "erkek" anlayışın hiyerarşisine uygun bir karşı çıkış gibi görünüyor. Erdoğan'ın önünü kesmediği gibi ortalama ve ayrımcı erotik-pornografik çağrışımları daha da ieri götürüyor...
Ne zaman televizyonlarda cinsel içerikli sohbetleri, şakaları bir cinsin diğerini, bir cinsel yönelimin diğerini aşağılamadığı biçimde izler hale gelebileceğiz? Ne zaman cinsel varoluşumuz hiç yokmuş gibi davranmakla, erkeklerin cinsel kimliklerinin iktidarı arasında sıkışmaktan kurtulacağız?
Eğer müstehcenlikle, cinsellikle, cins eşitliğiyle, bedenlerimizle barışırsak belki bir 30-40 yıl sonra böyle cümleler duymaz hale geliriz... (NZ)