Gösterişli mağazaları, alternatif sanat galerileri ve kesilmeyen turist akışıyla Berlin’in en işlek yerlerinden biri Hackescher Markt. Trenden inip Rosenthaler Caddesi’ne doğru yürürken Almanya tarihinin en sarsıcı dönemine, Holokost’a ait izlere rastlıyorsunuz. Evlerinden çıkartılıp Auschwitz’deki gaz odalarında katledilen insanlar anısına yapılan tökezleme taşları sizi kısa süreliğine duraklatıyor.
Metalden yapılan bu plakalar üzerinde, ev sakinlerinin isimleri ve sınırdışı edildikleri yerlerin bilgisi yer alıyor. Biraz ilerlediğinizde ise sol tarafınızda binaların içerisinde gizlenmiş, duvarlarında renkli graffitilerin olduğu kalabalık bir pasaj dikkatinizi çekiyor. İçeri girmek için adımınızı attığınızda, ayağınızın altında yine Almanca yazılmış büyükçe bir başka levha göze çarpıyor. Kimi hızlıca telefonunu cebinden çıkartıp fotoğrafını çekerken, kimi zaten anlamadığı bir dille yazılmış bu yazıyı es geçip içerinin renkli ve kalabalık gürültüsüne katılıyor.
Buraya kadar her şey sıradan ve turistik gibi görünüyor fakat içeriye girdiğinizde iki önemli müzeyle karşılaşıyorsunuz. Bunlardan biri fotoğraflar, belgeseller ve mektupların yanı sıra pek çok belgenin yer aldığı Anna Frank Müzesi, bir diğeri ise görece daha sınırlı sayıda materyalin sergilendiği Otto Weidt’ın Körler Atölyesi.
Her adımda duyulan gıcırtılı sesleri ile ahşap merdivenlerini çıkıp Otto Weidt’ın bir zamanlar ofis olarak kullandığı ilk odaya giriyorum. Duvarda ilk önce Otto Weidt’ın diğer atölyelerinin gösterildiği büyükçe bir harita karşılıyor ziyaretçileri.
Haritanın bir tarafında dönemin önemli fotoğraflarından biri, Yahudi mallarının boykot edildiği ve dükkanlara girişi engellemek için kapıda duran bir SA muhafızının fotoğrafı, diğer tarafta ise Rosenthaler caddesinin eski bir fotoğrafı bulunuyor.
Hemen altında her Yahudi’nin takmak zorunda bırakıldığı, üzerinde ‘Yahudi’ yazan yıldız şeklindeki ‘Yahudi Yıldızı’ bantı ve bir kimlik kartı bulunuyor.
Fırça makineleri
İkinci odaya doğru geçtiğinizde yine sol duvarda asılı fotoğraflar, işçilerin yaptığı fırçalardan örnekler ve cam kenarında dizilmiş fırça makinelerini görüyorsunuz. Hemen her odada bulunan fotoğraflar, bir zamanlar bu atölyede korku ve tedirginlikle çalışmış işçilerle yüzleşmenizi, onların gülen fotoğraflarının ardında duran hikayelerini daha fazla merak etmenize yol açıyor.
Kendinizi bu yüzleşme ve bir zamanlar orada yaşamış insanların ne hissetmiş olabileceği duygusuyla, biraz önce sizi bu binaya çeken pasaj girişine bakan camın önünde durup dışarıdaki kalabalığı istemsizce seyrederken buluyorsunuz.
Mutlu zamanlarda, geleceğin neler getireceğini bilmeden çekilmiş fotoğraflarının asılı olduğu odalarda, bir zamanlar orada olduklarını fısıldıyorlar bize. Duvardaki çatlaklardan, işçilerin alçak seslerini, baskın yapan muhafızların gürültülü bağırışlarını duyabiliyorsunuz. Tahayyül edilemeyen tüm yaşanmışlıkları ise duvarların sessiz tanıklığında, taşıdığı izlerden anlıyor ve hissedebiliyorsunuz. Bir sonraki oda da fotoğrafların yanında, ahşap bir dolap kapısı karşınıza çıkıyor. Dolabın arkasında bulunan penceresiz ve küçük gizli odayı başta fark etmiyor ve yine sizi çağıran yüzlere doğru ilerliyorsunuz. Fotoğrafların altında, bu işçilerin bir zamanlar burada bulunan gizli odada kaldığı yazıyor.
Kör ve sağır Yahudiler
Otto Weidt, 1936 yılında tamamen kör olmasının ardından yine aynı tarihte kendi adını taşıyan ve çalışanlarının büyük çoğunluğunu kör ve sağır Yahudilerin oluşturduğu Otto Weidt Körler Atölyesi’ni kurar.
1941 yılında çoğu Yahudi yaklaşık 35 işçinin çalıştığı atölyesinde, Alman silahlı kuvvetleri için süpürge ve fırça üreten Weidt, İkinci Dünya Savaşı sırasında çalışanlarının bir kısmının sınır dışı edilmesini, sahte kimliklerle saklanmalarına yardım ederek ve Gestapo’ya verdiği rüşvetler sayesinde koruyarak engeller. Fakat Weidt’ın bu insanüstü çabasına rağmen işçilerden bazıları Nazi kolluk kuvvetlerine yakalanarak Auschwitz-Birkenau’da bulunan ölüm kampında katledilir.
Inge Deutschkron, 1941-1943 yılları arasında Otto Weidt’in atölyesinde çalışmış ve hayatta kalmayı başarmış kişilerden biri. O günleri, ‘We Survived Berlin: Jews Underground’ isimli makalede şöyle anlatır: “Yahudi Topluluğu’nda idari görevli olan bir arkadaşım Hans Rosenthal, ertesi gün Otto Weidt’in atölyesine gitmemem ve hatta evden çıkmamam için yalvardı. 26 Şubat 1943’tü. Nedenini söylemeyi reddetti. Ertesi sabah, polis kamyonetlerinin sokaklarda yarıştığını gördük. Bir binanın dışında durdular, sivil veya polis üniformalı erkekler içeri girdi, biriyle geri döndüler, onları minibüse koydular ve aynı şeylerin tekrarlandığı bir sonraki binaya doğru aracı sürdüler. Berlin’de kalan son Yahudileri topluyorlardı.”[1]
1947’de Weidt’nun ölümünden sonra, atölye eşi tarafından yönetildi ve 1952 yılında Doğu Almanya yönetimi tarafından kapatıldı. 2006 yılında müzeye dönüştürülen atölye, anlatılan her hikaye ile daha da geniş bir alana yayılıyor. Weidt’ın fırça atölyesinden çıkıp yürümeye başladığımda, biraz önce fotoğrafını çektiğim demir levha üzerindeki yazıyı yeniden okuyorum:
’1940-1945 yılları arasında çoğunluğu Yahudi kör, sağır ve dilsiz insanların çalıştığı Otto Weidt’ın Körler Atölyesi bu evdeydi. Weidt, hayatı boyunca onları korudu ve ölmemeleri için mümkün olan her şeyi yaptı. Hayatta kalan birkaç kişi yaşamlarını ona borçlu.’
1933-1939 yılları arasında Berlin’de yaklaşık olarak 80.000 Yahudinin yaşadığı bilinmektedir. Savaştan sonra ise Berlin’de yaşayan Yahudilerin sayısı 8.000 olarak açıklanmıştır. [2]