Geçtiğimiz Pazar günü, Fransa, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük kitle gösterisine tanık oldu. Paris’te 1,5 milyon, tüm Fransa’da 4 milyonu aşkın kişi, ''Je suis Charlie/ Ben Charlie’yim'' yürüyüşünde bir araya geldi. Ne yürüyüş öncesinde, ne yürüyüş boyunca, ne de yürüyüş sonrasında nefret söylemi hiç yeralmadı. Sloganlara yer yok, alkışlara yer vardı.
Dün (14 Ocak Çarşamba) ise Charlie Hebdo’nun yeni sayısı yok sattı. 3 milyon adet basılan dergi sabahın çok erken saatlerinde tükendi. Charlie Hebdo etrafında oluşan dayanışma gücünü yitirmeden devam ediyor. Baskı sayısı 5 milyona çıkarıldı ve önümüzdeki cuma gününe kadar derginin tekrar dağıtımı yapılacak.
Öteki Fransa
Hafta başından itibaren, hayat günlük akışına döndü, ama, kafalarda ne yapmalı sorusuyla birlikte.
Üç gün süren olaylar sırasında bir başka gerçekle yüz yüze geldi Fransa. Charlie Hebdo’ya yapılan saldırının hemen ertesi günü düzenlenen bir dakikalık saygı duruşunun bazı ortaokul ve liselerde boykot edildiği, öğrencilerin bir kısmının sınıfları terkettiği ve ''Biz Charlie değiliz'' sloganı attıkları duyuldu.
Paris’in güneyinde, 15. Paris mahallesinde, çoğunluğunun Fransa dışı kökenli çocuklardan oluştuğu bir ilkokulda, 9-10 yaşlarındaki öğrencilerin, saygı duruşunun nedenlerini anlatan öğretmenlerinin sözünü keserek, ''Peygamberle dalga geçmeye hakları yoktu. Dinimizle alay etmeselerdi'' diyerek tepki gösterdikleri öğrenildi. Kuşkusuz o yaştaki öğrenciler ailelerinin sözlerini tekrar ediyorlardı. Öteki Fransa’daki bir grup insanın düşüncelerini.
Bu örnekler hiç de küçümsenecek sayıda değil, oldukça çok sayıda ve dalga dalga, sosyal medyada da yankı buldu, buluyor.
Bazı gözlemciler,Charlie Hebdo baskınından iki gün sonra, cuma günü bir yahudi süpermarketinin basılması, müşterilerin rehin alınması ve dört kişinin öldürülmesiyle birlikte, olayın, bu insanların gözünde boyut değiştirdiğini ve sıradan Müslümanların algılamalarının değiştiğini ifade ediyorlar. Önce Müslüman sonra sıradan bir insan olarak, İkili bir tehdit altında kaldıklarını düşünmeye başladıkları konuşuluyor. Ama bunun hangi oranda geçerli olduğunu saptamak zor.
Bu tepkileri nasıl yorumlayacağız?
Bu olayların bir kısmını, sıradan Müslümanların fazla düşünmeden gösterdikleri ilk tepki olarak yorumlayabiliriz. Ama sadece bir kısmını.
Müslümanlar arasında çok köklü bir haksızlığa uğramışlık duygusu var. Üstelik bu duygu sadece Fransa’da yaşayan Müslümanlara özgü değil, uluslararası düzeyde var. Bu duyguyu en sıradan Müslümandan, yönetici kesimlere kadar, herkeste, farklı düzeylerde de olsa görebiliyoruz. Ben Charlie’yim eylemine gösterilen tepkilerde bu haksızlığa uğramışlık duygusunun etkisi de var kuşkusuz.
Uluslararası ''Cihadist'' ağın varlığı getirilen açıklamaların başında geliyor, ama bu Fransız gençlerinin bu yola nasıl girdikleri sorusuna cevap vermiyor.
Fransa'nın ikinci ve üçüncü nesil göçmen çocuklarından oluşan, Müslüman kökenli olsun veya olmasın, kalabalık bir genç nüfusla çok ciddi problemleri var.
Bu gençler kendilerini toplumun kıyısına itilmiş veya dışına atılmış görüyorlar. Bu da onları önce kendi kendini tüketmeye ve giderek karşısındakini yıkmaya yöneltiyor.
Sonuçta bu toplumun tüm değerlerini karşılarına alıyorlar. Her türlü otoriteyi reddediyorlar. İmamın bile otoritesi yok. Öğretmeni, politikacısı, ilk yardım doktoru, eczacısı, imamı, itfaiyesi hepsi kendilerini dışlayan toplumun temsilcileri.
Devamlı provokasyon içindeler. ''Sen'' Charlie isen, ''O'' Charlie değil. Bu kadar net.
Bu provokatif tavırları ikili okuyabiliriz: ''Beni unutma, ben de varım'' çığlığı olarak görebiliriz ya da radikalliğe geçmeye bir adım kaldı uyarısı olarak. Şu anda bu son adımı atan epeyce genç var gibi görünüyor. (MSŞ/BA)
* Görsel Entre les murs/Sınıf filminden alınmıştır