"(...) Anuşka:
Hep düşünüyorum, dedi, insanlar[...]tek dil konuşunca, bu dil de Rusça olmazsa, hem niye Rusça olsun, belki Çince olur. (...) Belki karma bir dil olur. Belki İngilizce, belki büsbütün başka bir dil, ama bu dil Rusça olmazsa, insanlar, Puşkin'in tadına nasıl varacaklar? (...)"
Nazım Hikmet, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim.
* * *
"Oğlum,
Mektubunu aldım. Bayram ettim. Sen daha o kadar genç olansın ki hatıraları olmayan ve hatıralara değerlerini vermesini öğrenmemiş olansın...." diye başlar Nazım Hikmet'in Cezaevinden Memet Fuat'a Mektuplar'ı.
Devam eder: "...Halbuki ben artık hatıraları olan ve hatıralara değer verecek kadar ihtiyarlamış [olan]ım..." Mektup tarihsizdir ama muhtemelen 943 Ekim sonu ya da Kasım başında yazılmıştır.
Nazım, Bursa Cezaevi'nden Memet Fuat'a yazdığı 12 Kasım 943 tarihli ikinci mektubunda bir yazar olmaya heveslenen oğluna tavsiyelerde bulunurken ona bu uğraşında yol gösterici olacak üç büyük yardımcısından bahseder; anası Hatice Pirayende'yi ve kitapları saydıktan sonra:
"Bir de Rasih." der ve ekler: "Rasih'le ahbaplık et. Haftada bir defa olsun ona git. Beni babam yolladı sana, de, o vaktiyle senin yüreğine ve kafana seni seven elleriyle dokunmuş ve oralara kendinde olan en iyi şeyleri koymuş, şimdi sıra senin, sen de onun oğluyla alakadar ol, de."
Nazım Hikmet'in "vaktiyle yüreğine ve kafasına onu seven elleriyle dokunduğu, oralara kendinde olan en iyi şeyleri koyduğu" Rasih, yeğeni Rasih Güran'dır. Ressamdır; iki resim sergisi açmışlığı vardır. Dergicidir; "Nuh'un Gemisi" adlı bir mizah dergisi çıkarmıştır. Komünisttir; TKP'ye üye olduğunu ve Murat Belge'nin anılarından diğer sol hareketlere para yardımında bulunduğunu biliyoruz.
Kitap çevirmenidir; aralarında John Steinbeck'ten Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga, Norman Mailer'den Çıplak ve Ölü, ama özellikle William Faulkner'dan Ses ve Öfke'nin de olduğu on kadar kitap çevirmiştir. Faulkner romanları içinde benim favorim "Ağustos Işığı"dır ama okuduğum en bihakkın kotarılmış Faulkner çevirisinin "Ses ve Öfke" olduğunu da teslim edeyim bu arada.
Nazım'ın Memet Fuat'a mektuplarına dönelim. Zaman geçer, Nazım'ın Münevver Berk'le münasebeti yüzünden Hatice Pirayende'yle sıkıntılı günler yaşadığı devran başlar.
Ama zamanla değil, sansürle ihtiyarlar meslektaşımız Rasih Güran. Sene 949'dur.
Sansüre yakalanmamak için henüz 34 yaşını süren Rasih Güran'dan "Rasiha Abla" diye bahseder Nazım mektuplarında. Rasiha Abla'nın cezaevine "bir gramofon ve plaklar" göndereceğini öğreniriz. Birkaç satır sonra "Rasiha Hanım" olur. İlerleyen mektuplarda teşekkür faslında "teyze"ye dönüşür: "Ha, eğer Teyzeyi görüyorsan, söyle, kitapları aldım, sağolsun, gramofon da geldi."
949 yazında "...Rasiha Teyzeye söyle, bana hemen 75 lira yollasın." diye yazar Nazım Memet Fuat'a "Birdenbire meteliksiz kaldım. Bir tercüme işi alacağım diye ümit etmiştim. Fakat alamadım, çok sıkıntıdayım..."
Bu "Rasiha Teyze"nin mektuplardaki son görünüşü olur, benim heyecanla beklediğim gibi "Rasiha Hanımteyze" olmaz. Nazım 950 yılında hapisten çıkar, Rasih Güran 30 yaşındaki dehşetli güzel, dehşetli kederli hayatına devam eder.
"Konuklarım var, ömrümün uzaklarından geldiler." diye yazmıştı Nazım Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim isimli otobiyografik romanında. Bugün Rasih Güran'la birlikte bizim konuğumuz oldu Nazım. Ömrümüzün uzaklarından geldiler. Nazım 962'de ilk baskısını yapan romanını şu satırlarla bitirmişti: "...Konuklarım kocalmamış. Onları son görüşümde kaç yaşındaysalar o yaştalar, ama ben altmışımın içindeyim. Beş yıl daha yaşayabilsem..." Maalesef yaşayamaz...
Öteki konuğumuz, 970'in ilk aylarında intihar eden meslektaşımız Rasih Güran, 5 Eylül 969'da Mehmet Seyda'ya gönderdiği mektupta şu satırları yazar: "...Üzerinde en çok çalıştığım ve biraz övünebileceğim çevirim Ses ve Öfke'dir İlk fırsatta bir Faulkner daha çevirmek isterim..." Maalesef çeviremez...
İhtiyarlama bahsine tekrar dönersek, konuklarımız kocalmamışlar, hala daha adil, daha güzel bir dünya için şiir yazdıkları, çeviri yaptıkları, kavgaya katıldıkları yaştalar.
Verdikleri onca eserle, elleri uzadı, bizi seven elleriyle bizlerin kafasına ve yüreğine dokundular, oralara kendilerindeki en iyi şeyleri koydular. Kocalmayışları bundandı, çünkü Nazım Usta'nın sözleriyle bitirirsek; "...zira ki ihtiyarlamak:/ kendinden başka hiç kimseyi sevmemek demek"ti.
Konuklarımızı, daimi konuğumuz Nazım'ı ölümünün 49. Yıldönümünde saygıyla selamlıyoruz... (BK/HK)
* Yazarın Notu: Bu yazı, Varlık dergisinin şimdi rakamını hatırlayamadığım bir sayısında küçük değişikliklerle yayınlanmıştı.