Cemil Kırbayır. 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle birlikte işkencehanelerde insanlık dışı uygulamalar sonucu hayatını kaybeden yüzlerce insandan birisi. Cemil’i işkence sonucu ölen diğer insanlardan ayıran, yaşamını kaybetmesine rağmen ölü bedeninin bulunmayışı, kaybedilişiydi. Yıllar sürdü aranması. Bugüne kadar bulunmuş değil.
Mekan Kars/Göle.
12 Eylül darbesinin ertesi günü Göle’de gözaltına alınıyor. Kars’a götürülüyor. O dönemde işkence/sorgu merkezi haline getirilen Dede Korkut Eğitim enstitüsü binasında ağır işkencelere tabi tutuluyor. Gördüğü ağır işkencelere aynı mekanda işkence gören ve sağ kalan diğer insanlar şahitlik yapıyor. Gördüğü ağır işkenceye dayanamayan Cemil, 8 Ekim 1980 tarihinde yaşamını kaybediyor.
Paniğe kapılan işkenceciler önce pencereden aşağı atıyorlar. Ardından silahla ölmüş bedene defalarca ateş ediyorlar. Sonrası belli değil.
Cemil’i arayan aileye söylenen; “gözaltındayken kaçtığı, tüm aramalara rağmen bulunamadığı.”
Resmi kayıtlarda ölüm yeri Kars olarak yazılmasına rağmen, ölüm tarihi bölümünün karşısında “kayıp” yazması, bu güne kadar bitmeyen davanın belki de en ilginç kısmı.
Diğer faili meçhullere yapıldığı gibi belli olmayan bir yerlere gömülmüş olduğu kesin ancak ne yer belirlenmiş ne de yerini bilenler konuşmuş.
Baba İsmail Kırbayır, oğlu Mikail ile birlikte yıllarca emniyetin ve adliyenin kapısını aşındırdı. İşkenceci polislerin, "Kemal Kartal, Mehmet Haytan, Semih Güney, Kureyşin Tepedereli, Köse lakaplı Ahmet adlı polislerin olduğuna dair bilgilere kadar ulaştı. Aynı ekip daha önce de Ulaş Korkmaz’ı işkence ile öldürmekten suçlu bulunmuştu. Babanın ömrü yetmedi. 1991’de hayatını kaybedene kadar tek işi Cemil’i aramak olmuştu.
Kardeş Mikail Kırbayır “Kardeşimin katilleri babamdan oğlunun cenazesini tabutuyla taşıma hakkını, annemin doyasıya ağlama hakkını, bizlerin mezarımıza gitme hakkını, sizlerin de taziye hakkını aldılar” diyordu, hüznü, öfkesi ve hasretini saklamadan.
Cemil Kırbayır’ın hafızalara kazılmasının asıl nedeni ise 34 yıl, ölüm kendisini durdurana kadar, hiç bıkmadan oğlunu arayan Berfo Ana.
Berfo Ana, 3 kız 3 erkek olmak üzere 6 evlat sahibi, 106 yıllık ömrünün 34 yılını devlet tarafından kaybedilen oğlunu bulmaya adayan büyük insan.
İsmi gibi tertemiz yüreği (Berfo: Kar) ve her evladına duyduğu sevgi kadar duyduğu sevgisiyle yıllarca evladının peşinden koştu. 27 yılı, evladını sağ bulma umuduyla geçti. Kaldığı evi ne tamir etti ne de boyadı. “Cemil geldiğinde yabancılık çekmesin, evini şaşırmasın” diye. Evden ayrılmak zorunda kaldığında ise kapısını asla kilitlemedi. “Cemil geldiğinde dışarıda kalmasın” diye.
"Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler" diyordu, özlemini de kelimelerinin içine gizleyerek.
12 Eylülün yargılandığı bir duruşmaya da katılarak "Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren buraya gel" demiş, hakime de "Sen o namussuzu neden buraya getirmedin" diyerek seslenmişti.
27 yıl sonra Cemil’in öldüğüne inandı/ikna oldu. Ömrünün kalan son 7 yılını oğlu Cemil’in kemiklerini bulmaya adadı. “Oğlumun kemiklerini verin bana” diyordu. Oğlunun kemikleriyle birlikte gömülmek istiyordu.
Cumartesi Anneleri/İnsanları oturma eyleminin sembol ismi olmuştu. Neredeyse hasta yatağından kalkamayacak duruma gelene kadar terk etmedi eylemi.
Onun direnci ve inatçı mücadelesi diğer analara da güç veriyordu. Başbakana kadar çıktı. Oğlunun ya da kemiklerinin bulunmasını istedi. Mahkemelere gitti. Yaşamının kalan 34 yılını verdi. Yetmedi, bulamadı, hasretini sonlandıramadı.
Oğlunun kemiklerini bulanların sevindiği bir coğrafyada Berfo ana da sevinmek istiyordu. Oğlunun kemiklerini bulduğunda oğlunu bulmuş gibi olacaktı. Aldığında oğlunun kemiklerini eline, oğluna değmiş gibi olacaktı. Huzur bulacaktı.
Sabrı çatlamış acısı kırılmıştı Berfo ananın. Acılar neyse de kanser bırakmıyordu yakasını. Bırakmıyordu ki gitsin oğlunun kemiklerini bulsun. Bırakmıyordu ki tek dileği “oğlumun kemikleriyle gömün beni” olan isteği gerçekleşsin.
21 Şubat 2013 tarihinde kansere yenik düştü.
Ne Cemil’in kemikleri bulundu ne de Berfo ananın isteği gerçekleştirilebildi.
Befo ananın Göle’deki mezarının yanında duruyor boş mezar. Oğlu Cemil’in, bulunursa kemikleri, gömülsün anasının yanına diye.
Bu haftayla birlikte 570. toplantısını yapacak olan cumartesi anneleri seni asla unutmayacak Berfo ana.
Ölü yoksa ölüm de yoktur. (NT/AS)
* Uluslararası Hrant Dink Ödülü, 2013'te Cumartesi Anneleri/İnsanları'na verildi.
* Eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica ve eşi, 31 Ekim 2015 Cumartesi Günü 553. kez bir araya gelen Cumartesi Anneleri'ne destek olmak için Galatasaray Lisesi'nin önüne geldi.
* Berfo ana için Prof. Dr. Savaş Öztürk tarafından yazılan ve bestelenen “Hoyratça bir gündü o gün”