Olabilir mi diye sormayın. Türkiye'de her şey olur. Erzurum'daki özel yetkili savcı Osman Şanal, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i gözaltına almak üzere adliyeye gelerek savcıyı "yakaladı", odasında "arama" yaptı ve "gözaltına" aldı. Sonra "sorguladı" ve "tutuklanması istemiyle" mahkemeye sevk etti.
Erzurum özel görevli 2. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Başsavcı hakkında "tutuklama" kararı verdi. İtiraz edildi. Mahkeme, itirazı reddetti.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Erzurum özel yetkili savcısı Osman Şanal ve diğer üç savcının "özel yetkilerini" kaldırdı.
Yargıtay ve Danıştay, HSYK kararının hukuka uygun olduğunu açıkladı.
Adalet Bakanı çok kızdı. Gelişmeler karşısında, "daha fazla sessiz kalamayacağız" diyerek "üstlendikleri görev gereği" basın toplantısı yaptı. HSYK'nın görevden alma gibi bir yetkisinin olmadığını, yargısal değil idari bir kurul olduğunu, mahkeme kararlarını denetleme hakkı bulunmadığını kamuoyuna açıkladı ve HSYK'nın "Bu denetimi yapmaya kalkışması açık bir yetki gaspıdır" diyerek en sert biçimde başkanı olduğu HSYK' yı eleştirdi.
Adalet Bakanı Yargıtay açıklamasına kızdığı için "Yargıtay 1. Başkanlık kurulu'nun, yetkisi olmamasına rağmen önüne gelecek bir konuda toplanarak HSYK'nın doğru yaptığını açıklaması, yasal dayanaktan yoksundur, ihsas-ı reydir, yargılama faaliyetine müdahaledir." dedi. (17 Şubat 2010)
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, "Biz ihsası-rey'i kimseden öğrenecek değiliz. Eğer ihsas-ı rey yapan bir kurum varsa da o da Adalet Bakanının kendisidir. Sabaha karşı saat 05.00'de yaptığı açıklamayla ihsas-ı reyde bulunmuştur. İhsas-ı rey o şekilde olur" dedi. Ardından sözlerini " Yasaları açıp okusunlar, doğru dürüst okusunlar, doğru dürüst yorumlasınlar" cümlesiyle bitirdi. (18 Şubat 2010)
Özel yetkileri kaldırılan Savcılar, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in dosyasını yetkileri kaldırıldıktan sonra, İstanbul'a Ergenokon adlı soruşturmayı yürüten savcılara gönderdi.
İstanbul Başsavcısı, gelen dosya için savcı görevlendirdiğini, Cihaner'in avukatı Turgut Kazan yetkisi alınan savcıya tebligatın yapılmadığını ve Bakanlık ile Savcılığın paslaşarak dosyayı kaçırdığını basına açıkladı.
Bütün bu olanları yapabilirler mi? Yapıldı bile... Yasalar bunları yapmalarına elverişli mi? Herkes aynı kanunlara bakıyor. Herkes birbiriyle kavga ediyor. Ama anlaşılan odur ki, mevcut "yasal mevzuat" yapmak istedikleri her şeye elverişli. Elverişli çünkü yorumlanması ve nasıl yorumlarsanız ona göre uygulanması mümkün yasalar yaparsanız - ki öyle yazdılar ve öyle yaptılar- bütün bu sorunları yaşarsınız.
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın... Somut olan ve katlanılması zor gerçek Erzincan Başsavcısı "tutukludur". Önümüzde duran tek gerçek budur. İstediğiniz yorumu yapabilirsiniz. Bu gerçeği yaşayan bir kişi, bir Başsavcı vardır. Kendinizi onun yerine koyun ve düşünün...Soruşturma, yargılama, tutuklama ve yasalar...
Hukuka olan güven, sürekli güven kaybediyor. Yasalar eliyle, hukuk zedeleniyor.
Başsavcının özgürlüğünden yoksun bırakılması hakkındaki tutuklama kararının ve bu karara itirazın nasıl ve nerede, hangi yetkili ve görevli ve/veya hangi özel yetkili ve/veya yetkisiz ve görevsiz Savcıların "mütalaaları" ve/veya hangi özel yetkili ağır ceza mahkemesi tarafından karara bağlanacak? Yetkisiz özel yetkili savcıların yaptığı yok hükmündeki işlemler ne olacak?
Nasıl bir ceza usul yasası, ceza kanunu kabul ederek ve uygulayarak nasıl bir ceza adalet sistemi yarattınız ki, bir anda hukuku "kargaşa" içine sürükleyebildiniz?
Aslında yanıt çok basit... Yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu uygulaması ile ortaya çıkan sorunları, bu ceza adalet sistemi içinde kalarak çözemezsiniz.
Sorunlardan sadece birisi, tutuklamadır. Ceza Muhakemesi Kanununda 100. ve devamındaki maddelerde düzenlenmiş olan "tutuklama" tedbiri yeniden düzenlenmelidir. Bu madde, bu haliyle yürürlükte kaldığı sürece, "hukukun güvenliği" şüphe altındadır. Çünkü herhangi bir soruşturmada "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların" var olup olmadığının takdiri sırasında özgürlük istisna, tutuklama ise kural olarak uygulanmaktadır. Bu sadece Başsavcılar için değil, herkes için tehlikedir. Bu uygulama yaygındır. Bu tehlikeli ortamın en önemli nedenlerinden birisi CMK 100 üncü maddedeki yazılı düzenlemedir, sonra da uygulamadır. Uygulamayla ortaya çıkan zihniyet yüzünden de tedbir olan tutuklama, cezalandırma aracına dönüştürülmüştür.
Çok daha önemli olan bir diğer yasal sorun ise, CMK. Madde 250, 251 ve 252 inci maddelerdeki "Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme" hakkındaki düzenlemedir. Daha net söyleyelim. Bu maddelerle, 1 Haziran 2005 tarihinden sonra Devlet Güvenlik Mahkemelerine yasallık sağlanmıştır. Eski DGM'lerinin sadece adı değişmiştir. Yürürlükten kaldırılmamıştır. Özel yetkili savcılar ve özel yetkili mahkemelerle sürmektedir. Mahkeme kararlarının başında büyük harflerle (CMK.250. MADDESİ İLE GÖREVLİ) yazar. Savcılıkların yazılarında ve sorgu tutanaklarının başında da kelimelerin baş harfi büyük olarak (CMK'nın 250. Maddesi ile Yetkili Bölümü) yazar.
Özel görevli ağır ceza mahkemeleri ve özel yetkili savcılar şeklindeki bu yasal düzenlemeyle "ihtisas mahkemeleri" görünümü altında eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri sürmektedir. Bu yasal düzenlemeyle yapılan görevlendirme ve yetkilendirme hali, doğal yargıç ilkesine aykırıdır. Herkes, olağan mahkemeler ya da yargı yerleri tarafından yargılanma hakkına sahiptir. Yürürlükten kaldırılmış gibi gösterilen ama yürürlükte kalması "yasal" olarak sağlanan özel yetkili ve/veya özel görevli olağanüstü soruşturma ve yargılamalar kaldırılmalıdır.
Aksi takdirde "özel yetkili" / "özel görevli" yargı sürdükçe herkesin ve hukukun güvenliği şüphe altındadır.(Fİ/EÜ)