Komik ve yazık bir bünye olan akepe’nin yardımcı erkek oyuncularından Bülent Arınç, yaş haddinden emekli olduktan sonra da sürdüreceği kadın düşmanlığıyla nam salmadan önce tonton bir dedeydi belki, keşke öyle kalaydı. Kalaydı da, ‘müsait’ kadınlar gördüğü kabuslarıyla titreyen dizini elleyip “Dede kalk yerine yat” diyeydik. O da gevelediği perişan cümlelerini bir lokmada o yaşlı midesine indirip uykusunun kollarına döneydi. Medyada ve siyasette çok dede var öyle, artık yazlıkta şortuyla bahçe sulama, akşamüstü birasını yudumlarken komşudaki emekli paşayla tavla atma zamanı gelmiş olan. Fakat Arınç şort (çıplaklık), bira (alkol) ve tavlaya (kumar) mesafeli olduğundan Meclis mesaisini terk edip emekliliğin tadını çıkaramıyor. Bizimki gibi fikren az gelişmiş ülkelerde deneyim yaşla ölçüldüğü için partisinin demirbaşı sıfatıyla saçmalama hürriyetinden zerre ödün vermeden bekliyor ki yaşına hürmeten hoş görelim gaflarını. Ne münasebet!
O kadın HDP’li olmasaydı…
‘Balık baştan kokar’a inanırım ben. Cinsiyet eşitliğinin dokularımıza nüfuz edememesinin bir sebebi de doğru rol modellerinin görünmezliğiyse, buna en şahane örnek TBMM.
Kadınlar olarak eşit temsil edilebilelim diye yüz yıldır uğraştığımız parlamentoda bize nanik yapanlardan biri olarak Arınç’ı ciddiye almayıp yola devam etmek de bir seçenek fakat öyle ya da böyle bir siyasi figür olarak ekranda görünüyorsa, milyonlarca başka Arınç’ı daha temsilen de orada var olduğunu, cinsiyet ayrımcı koca bir kitlenin ekran yüzü olduğunu unutmamalıyız.
Arınç'ın özgün eseri 'talihsiz sözler kataloğuna' yaptığı eklemelerden gına geldi ama buzdağının suyun altındaki kısmından daha çok tedirgin olmamız için çok sebep var. Bu siyaset insanının ‘sus’turmak üzere parmak salladığı kadın HDP değil de CHP veya MHP milletvekili olsaydı “kadın” yerine “bayan” diyecekti değil mi? Çünkü kadın demeyi kaba ve aşağılayıcı bulan bir siyasal anlayıştan geliyor. Onların dilinde kadın; düşkün, muhtaç, tehdit, günah ve kutsal olarak resmediliyor. HDP’li bir kadın meslektaşına kadın demesi Arınç’ın ırkçılığının ve cinsiyetçiliğinin yansıması olduğu kadar, “Kapa çeneni be kadın!” buyruğunun da kibarcası. Sonunda ite kaka kadına kadın demeyi öğrettik, demek için erken.
Bir erkek olarak konuş, hiç susma!
Zaten öyle değil mi? Savaşı, borsayı, sporu, seçimleri, depremi, inançları hep erkekler konuşmuyor mu? Kadınlardaki özgüveni vampirce emip kendilerine giyen, o emanet özgüvenle durmadan üfüren erkekler değil mi cümlenin başında duran? Yanlış kararlarla ekonomiyi batıran erkekler iken, hayat pahalılığını niçin pazardaki Ayşe teyzeye soruyor muhabirler? Erkeklerin çıkardığı savaşın yıkımı niçin kadın ve çocuk hikayeleriyle betimleniyor? Erkek dünyasının en pahalı oyuncağı olan futbolda niçin kadın seyirci ‘cezası’ var?
Çevreyi katleden girişimleriyle ünlü erkekler ortada yokken kesilen ağaçlara ağlayan kadınlar medyada dönüyor dönüyor dönüyor… Çünkü erkekler mühim konuları kapalı kapılar ardında, üfürükten tayyareyi de vitrinde konuşuyor; ilki yaşamımızı daha da çekilmez hale getirmek, ikincisi ise bizi oyalamak için.
Bülent Arınç ve onun kadim kadın düşmanlığının kesintisiz güç kaynağı işte buralar.
Erkeklerin kurtuluşu
Parlamentoda siyaset yapmanın kuralları var: Küfür dağarcığın kallavi olacak, parmak sallayacaksın, bağırmayı seveceksin, yüzünde hep bir nefret ve mutsuzlukla dolaşacaksın… Meclis’te pratikten doğan teori bu.
O gün o kürsüde bir milletvekili kadına parmak sallayarak susmasını buyuran Arınç dahil bütün erkekler, çocukken, erkek olmanın tehlikelerine karşı aşılanmalıydı. Dövülerek ya da döverek erkek olmayı öğrenmenin yüce bir bilgi değil, bir acz olduğunu öğrenmeliydiler. Mücadeleleri biz kadınlarla değil, erkekliğin ta kendisiyle olmalıydı. Erkekler ancak böyle kurtulabilirdi.
Bugün Arınç’ta kronikleşen hasetin kökleri binyıllarca geride. Bence Arınç da öyle. Karanlıkta şarkı söylemek gibi, kadın korkusunu bastırmak için kadınları susturmak… Zekice değil, hatta klişe. Mamafih kendisinden daha fazlasını beklemek haksızlık olur. (SD/ÇT)