Topraktan kemik bitiyor. Bitiyor çünkü toprağa ölü ektiler.
Topraktan zehir bitiyor. Bitiyor çünkü zehir üreten tesislerin sahipleri toprağa zehir ektiler.
Dev bir yıkım makinasının yıllarca ölü ektiği topraktan kemikler bitiyor. İlaç endüstrisinin, boya endüstrisinin, altın madenlerinin yıllarca zehir ektiği topraktan zehir bitiyor. Ülkenin her yerine adaletsizlik ekildi. Adaletsizlik ekilen topraklardan her gün adaletsizlik fışkırıyor.
Ülkenin her yerine 12 Eylül ile yayılan "ileri demokrasi" , o korkunç şiddet düzeni bir yıkım endüstrisi ve talan düzeni yarattı. Bu endüstrinin ve düzenin adaletsizlik ektiği topraklardan adaletsizlik fışkırıyor. Her yerden adaletsizlik fışkırırken, yetişkinler çocukların yüzüne nasıl bakabiliyor aklım almıyor.
Adaletsizlik takvimi
Adaletsizlik fışkıran ülkenin takviminde Pazartesi Hrant Dink davası vardı. Bu dava Türkiye'nin çocuklarının geleceğinin ele alındığı bir dava çünkü Dink davasında gerçeklerin ortaya çıkması, Türkiye'nin çocuklarından yeni O.S.'ler üretilmesini engelleyebilir.
Bugün de Pınar Selek'in davası var. Bu dava da Türkiye'nin çocuklarını ilgilendiriyor. Bu davada Pınar Selek'in suçlu bulunması, Türkiye'nin çocuklarına "Sakın doğru bildiğinizin peşinden gitmeyin" mesajı verecektir.
Cadı avı
Pınar Selek, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde iki kez beraat ettiği davada bir kez daha yargılanıyor. Çünkü Yargıtay 9. Ceza Dairesi ikinci beraat kararını da bozdu ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu 9 Şubat 2010'da Pınar Selek için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.
Müebbet cezası nereden mi çıktı? Temmuz 1998'de 7 kişinin ölümüne neden olan Mısır Çarşısı patlamasının gaz kaçağından kaynaklandığı artık biliniyor. Patlamanın "örgüt işi" değil, tüp gaz kaçağı sonucu olması, medyadan dünyaya duyurulmuş o özgün senaryoya uymuyor. Akla hemen kilisenin dogmalarına dayanarak uydurduğu senaryoları hep haklı, sanıkları ise hep haksız çıkaran engizisyon geliyor. Pınar haksız, özgün senaryo ise haklı çıkarılmak isteniyor. Senaryo büyük, istenen ceza da öyle olmak zorunda.
Patlamanın "örgüt işi" olmaması, Pınar Selek'in "örgüt üyesi" olmaması, örgüte "yardım ve yataklık" etmemiş olması bu senaryoya uymuyor. Pınar Selek aleyhine tek kanıtın işkence ile alınmış bir ifade olması da senaryo açısından kötü. Senaryo yanlış çıkarsa, işkence ile alınan ifade ve senelerdir süren bu davalar da sorgulanacak. Pınar Selek'in, 2,5 yıl cezaevinde tutulması da.
Ortada bir cadı avı var. Pınar Selek engizisyonun yaratmaya doyamadığı cadılardan biri, bu ortada. Pınar Selek'e yamanan suç, engizisyonun cadıları kadar gerçek.
Ayakta kalmayı nasıl başardı?
1998'den bugüne bitmek bilmeyen bu cadı avına ilişkin kendisine sorulan bir soruya, "Bunca yıl, bunca rezilliklere karşı, böyle güçlü biçimde ayakta kalmayı nasıl başardın?" sorusuna, Pınar Selek şöyle yanıt vermiş:
Yalnız olmadığımı biliyordum, o yüzden. Kendi deneyimimin, dünya ve Türkiye'de yaşanan acılar içinde küçücük bir nokta olduğunu bildiğim, kötülüklere karşı yılmadan güzelliklere su vermeye alıştığım için başarıyorum herhalde. Çevremde güzel insan çok. Büyük haksızlıklara uğrayan, buna rağmen direnen, tanımadığı, adını bile bilmediği insanların acılarına merhem olmak için büyük fedakârlıklarda bulunan, tüm sıkıntılara rağmen çok güzel gülümseyen insanlarla büyüdüm ben. Hâlâ da onlardan kopmadım. İnsanın kazanabileceği daha güzel ne olabilir ki hayatta? Bu rezillikler benim başıma gelmese de vardı. Başka insanlar yaşıyordu. Ve ben bunlara karşı mücadele ediyordum.
Şimdi benim başıma geldi diye duracak değilim ya. Ayakta kalmak da yetmez. Kimse rezilliğin kıskacında kalmasın diye güzelliği, sevgiyi, dayanışmayı daha da büyütmemiz lazım. Bir sır daha vereyim. Mağdur psikolojisine gömülmedim. Bir de beni sokmaya çalıştıkları filmden uzak durdum, elimden geldiğince yok saydım. Avukatlarım sağ olsun, onlar olmasaydı bu kadar rahat davranamazdım ama işin hukuki kısmını onlar üstlenince, ben bu davayı pek çok zaman unutmayı başardım. Hayatımı, gözümü diktiğim maceralarımı elimden almalarına izin vermedim. Kendi patikamda, senaryosunu kendimin yazdığı filmler çektim. Öbür kötü filmi unutturacak kadar güzel filmler!
Sokak çocuklarının Pınar'ı
Pınar Selek'e yönelik cadı avına karşı çıkanlar, bir süredir Pınar için tanıklıklar dile getiriyorlar. Oktay Çetinkaya onlardan biri:
1996 yazıydı. O zamanlar çöplerden kâğıt, plastik, metal ve benzeri şeyleri toplayarak geçimimi sağlıyordum. Çocuk yaşta başlamıştım sokaklarda çalışmaya. Galatasaray'da, şimdi Ara Kafe'nin bulunduğu sokağa, eskiden etraftaki mağazaların ve yerleşimlerin çöpü dökülürdü. Akşamları bu sokakta tinercilerle vakit geçirirdim. Bir yandan da sokaktaki çöplükten katı atıkları toplardım. Pınar Selek ile ilk bu sokakta karşılaştım.
Pınar'ı ilk gördüğümde tinerci çocuklardan biriyle el ele tutuşmuş, bulunduğumuz sokağa gelmişti. Çocuklarla çok samimiydi. Pınar'ın bu samimi ve rahat halinden etkilenmiştim. Sonraki günlerde sık sık karşılaştım Pınar'la. Tarlabaşı'nda sokak çocuklarıyla beraber bir atölye açtıklarını öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. Sonraları bu atölyeye düzenli uğramaya başladım. Pınar'ı da bu atölye ortamında daha iyi tanımaya başladım. Çocuklarla olan bağı çok etkileyiciydi. Sokaktaki çocukların saygısını, sevgisini kazanmak gerçekten çok zor bir şeydir. Sokaktaki çocuklar Pınar'a gerçekten çok fazla saygı duyuyorlardı. Kimisi abla, kimisi kardeş gibi seviyordu Pınar'ı.
Aslında Pınar hakkında yazılacak, söylenecek o kadar çok şey var ki... Ama ben, vefasız dost, Pınar'ı yazılarımla anlatacak kadar becerikli değilim. Hayatım boyunca üç beş defa almışımdır kalemi elime. Benim eski dostum güzel kadın Pınar için şunları söyleyebilirim son olarak; benim tanıdığım Pınar hayatı boyunca kendi doğrularının, inançlarının peşinden giden, insanlarla elindekileri, bildiklerini, dertlerini paylaşan, sözünü esirgemeyen, toplumun her kesimiyle iletişim kurmaya çalışan bir insan olmuştur.
Ben de tanığım!
Pınar için benim yazdıklarım ise şöyle:
Ucubeliğin olağanlaştırıldığı bu diyarda, ucube olmayana 'ucube' denmesine hiç şaşmıyorum. Evet, ucubelik her yeri sardı. Bu bir ortaçağ ve bir ortaçağ engizisyonsuz düşünülemez. Milliyetçiliğin, dinciliğin, militarizmin, ataerkilliğin üzerine gidenlerin karşısına engizisyon mahkemeleri çıkmasına şaşmıyorum. Engizisyon için dogma hep doğrudur. Gerekirse işkenceyle dogmaya uygun itiraflar alır ve bu itiraflardan cadılar yaratır. Bu olanlar da bir cadı avı. Engizisyonun cadı avları ne kadar korkunçsa, o kadar korkunç.
Ben olanları görüyorum. Yapılanların ne olduğunu biliyorum. Sana suç bulaştırmak isteyen ucubeliği tanıyorum. İşte bu nedenle, tanıklık ediyorum.
Ama bunlara tanık olmak istemiyorum.
Pınar'a sahip çıkmak
Pınar Selek'in davası Türkiye'nin çocuklarını yakından ilgilendiriyor. Bu davada yargılanan doğru bildiğini söyleyen, adaletsizlik ekilen bu topraklardan fışkıran adaletsizliklerin üzerine korkmadan yürüyen özgür bir kadın. Pınar suçlanacak değil, çocuklara örnek olacak bir insan. Pınar'a sahip çıkmazsak, çocukların yüzüne nasıl bakabiliriz?
Ali Nesin, Pınar'ı suçlayanlara şöyle sesleniyor:
Pınar Selek'e zulmedenler; umarım çocuklarınız Pınar'ın bir kitabını okurlar, bir dersini alırlar, bir konferansını dinlerler de güzelliğini, dürüstlüğünü, iyiliğini görüp ona hayran kalırlar. Sizin için daha büyük bir ceza düşünemiyorum! (SD/EÖ)