Gazetelerde özellikle politika ve spor haberleri dışında kullanılan haber fotoğraflarında başaktör erkeklerden ziyade kadınlardır hep. Haberin konusu ne olursa olsun kadının eteğinin boyu, saçının rengi, surat ifadesi fotoğraf karesinin içindedir. Haber metni de aynı şekilde. Haber “karısını bıçaklayan adam”ın değil, “kocası tarafından bıçaklanan kadın”ın haberidir mesela.
Yaklaşık iki yıldır Türkiye gazetelerinde kadına karşı işlenen şiddet haberleri eskiye nazaran daha çok yayınlanıyor. Gazetelerde kadın cinayeti haberi okumadığımız tek bir gün yok gibi. Hatta bazen gazetelerin üçüncü sayfaları sadece dayak yiyen veya öldürülen kadınların haberleriyle dolu.
Daha önce Türkiye’de aile içi şiddet diye bir sorun yok muydu, daha az mı kadın şiddete uğruyordu? Türkiye’de kadına yönelik şiddet günümüzde gerçekten artıyor mu, yoksa medya bir süredir olmakta olan bir durumun nihayet farkına mı vardı? Türkiye’de kadın bugün olduğu kadar önceden de şiddet görüyordu. Tabii ki birçok şiddet olayı kapalı kapılar arkasında vuku bulur ama bence bu olay o kadar yaygın ki kendi ailemiz içinde şahit olmamışsak komşularımızın başına gelen bir olayı duymuşuzdur birçoğumuz mutlaka. Bu sorunun bu kadar gözümüze sokulmasına gerek kalmadan anlayamayız mı acaba Türkiye kadınlarının şiddete maruz kaldığını?
Normal şartlarda her gün tekrar eden bir olayın haber değeri gazetecilerin nazarında çok düşüktür, çünkü olay sıradanlaşmış, sadece aktörleri değişmiştir. Mesela artık eskisi kadar çok trafik kazası haberi görmeyiz gazetelerde, zira olay o kadar alışılagelmiştir ki bir kişinin daha trafik kazasında can vermesi bizi kişisel olarak fazla etkilemez sadece istatistik rakamlarını artırır. Böyle bir olayın bazı özel şartlarda, mesela olay yerinden çarpıcı bir fotoğraf yakalanmışsa, haber değeri yükselir.
Ayşe Paşalı’nın fotoğrafını hepimiz biliyoruz artık, hemen hemen her gün karşılaşıyoruz
Paşalı’nın mor gözleriyle. Fotoğraf hiç tekrar basılmadı ama, çıplak sırtına saplanmış bıçak ile manşet olan Şefika Etik’i de hatırlarız. Otobüs durağında çiçekli elbisesiyle uzanmış şekilde fotoğraflanıp 45 gün sonra ölen Meral Tahta da unutulmaz sanırım. Türkiye’de her gün kadınlar bıçaklanıyor, işkenceye maruz kalıyor ya da gözü morarıyor ama haber sadece bu örnektekiler gibi nadir yakalanan, çarpıcı ya da estetik fotoğrafları çekilebilirse gündem yaratıyor.
Gerçekten de manşet olan bu üç fotoğraf çok iyi ve kaliteli fotoğrafçılık eserleri bence. Şefika Etik’in resminde olduğu gibi tek bir karede ölümü, çıplak insan vücuduna girmiş bir bıçağı, dışarı çıkmış iç organı bu kadar net ve açık şekilde gösteren başka bir haber fotoğrafı hatırlamıyorum.
Ayşe Paşalı’nın resminde pek gözlere şenlik bir durum yoktu ama kadının mor gözlerindeki ifade çok şey anlatıyordu. Koma halinde otobüs durağında uyuyormuş gibi yatan Meral Tahta da çok güzel ve masum görünüyordu. Peki bu haberlerde neden bu fotoğraflar kullanıldı? Evet, haberin kendisine dikkat çekip haber metni okunsun diye. Peki metni okuyunca ne öğrendik biz okuyucular? Birbirlerinden farklı bireyler olan ve farklı sosyal ve kültürel gruplara ait olan kamu ne gibi mesajlar aldı? Adamın biri gene bildiğimiz klasik sebeplerden dolayı beraber olduğu kadına saldırmıştı. Bildiğimiz sebepler işte; kıskançlık, aldatma, ayrılmak isteme, evden kaçma vs. Hepsi de kadınından kaynaklanan ve kültürümüzde hoş karşılanmayan durumlar. Zira bizim kültürümüzde kadın edepli, kocasına ve evine bağlı olmalıdɪr. Yani bütün bunlar kadının cezalandırılması için birçok erkeğin, hatta kadının nazarında, haklı sebeplerdir. O zaman bu kadın başına geleni hak etmiştir zaten.
Peki, düzenli olarak kocasından şiddet gören bir kadın bu fotoğraflarda ne görür? “Bu benim de başıma gelebilir” düşüncesi birçok kaza haberinde aklımıza gelen ilk şeydir. Örneğin trafik kazaları ve insanların o kazalarda nasıl ezildiklerini gösteren fotoğraflar birçoğumuzun emniyet kemeri kullanmaya başlamasına sebep olmuştur. “Ya ben de kaza yapıp böyle arabadan fırlarsam...” Dayak yiyen birçok kadın da ertesi gün yüzündeki morluğu komşularına ”bir ev kazası” olarak açıklamaz mı? Uzun lafın kısası bu kadınlar o fotoğraflarda kendilerini görürler.
”Bu fotoğraftaki kadının başına gelen benim başıma da gelebilir. O zaman ayağımı denk alsam kocamı daha fazla kızdırmasam iyi olur. Şefika gibi sığınma evine kaçmak mı, sakın! Bak sığınma evi de O’nu bıçaklanmaktan kurtaramamış ki. Ya kocam cinnet geçirip beni böyle bıçaklarsa...
Ben mezara kocam hapse... Çocuklar ne olur? Ya bu halimi bir gazeteci ezkaza fotoğraflarsa ve resmim Şefika’nınki gibi manşet olursa... Çocuklarım, ailem ne duruma düşer? Ben en iyisi dizimi kırıp oturayım, yediğim dayaklardan kimseye bahsetmeyeyim.”
Ayşe Paşalı’nın fotoğrafı daha masumdu ama daha çok şey anlatıyordu aslında. Kendisini o hale getiren ve sonradan katili olacak kocasının yanında sessiz ve tepkisiz oturuyordu Ayşe mahkeme binasının bekleme salonunda. ”Kocasından şikayetçi olmuş, mahkemeye vermiş. Sonuç ne? Koca serbestçe gelip sokak ortasında Ayşe’yi bıçaklayıp öldürmüş. Demek ki devlet de beni koruyamayabilir. O zaman kanunlara başvurmak da bana fayda etmez, ben kimseye anlatmayayım kocamdan şiddet gördüğümü en iyisi.”
Meral Tahta’nın durumu diğer ikisinden biraz farklıydı. Bekardı ve erkek arkadaşı tarafından komaya sokulmuştu. Meral otobüs durağının bankında göğüs dekolteli elbisesi ve ıslak saçlarıyla sanki kendi evinin koltuğundaymış gibi yatıyordu. Kolunda dövmesi vardı ve gazetenin azdığına göre bir barda çalışıyordu. E o zaman bu zaten pek de edepli bir kadın değilmiş, hak etmiştir o zaman başına geleni.
Şimdi tekrar düşünelim: Türkiye medyası iki yıldır kadına yönelik şiddet haberlerini yoğun bir şekilde gündeme getiriyor, her fırsatta kadına yönelik şiddetin iyi bir şey olmadığını, bu soruna karşı bir şeyler yapılması gerektiğini söyleyip, raporlar makaleler yayınlıyor, kampanyalar düzenliyor. Aynı gazeteler bireysel olaylar olduğunda da böylesi fotoğraflar kullanıp, olay yerine merakını gidermek için gelen insanların, biraz önce karısına onlarca bıçak darbesi saplamış adamın ve son nefesini vermekte olan kadının söylediklerini derleyerek (Misal: Şefika Etik cinayeti haberi, Habertürk 06.10.2011) haber metnini hazırlayıp sabahki baskıya yetiştiriyor. Üzerinde bu kadar önemle durulan, bitmesi için kampanyalar düzenlenen ir toplumsal sorunun haberi böyle mi yapılmalı?
Medyanın insanların sosyal hayatını bir şekilde etkilediğini ve kamu anlayışını şekillendirmekte oynadığı rolün önemini artık hepimiz biliyoruz olmalıyız. Bazı Türk gazetelerinin kadınla ilgili konuları ele alış şekli Türk halkının ”kadın” a bakış açısını şekillendiriyor ve kadının mağduriyetine katkıda buluyor olabilir mi acaba?
Gerçi bir ülkenin medyası bir bireyin yaşadığı toplumun genel düşünce tarzından farklı hareket etmesini sağlayamaz, çünkü birey ve medya arasında dinamik bir ilişki vardır ve her iki taraf da birbirini etkiler. Yani medyadaki kadın temsili o toplumun kadına bakış açısından bağımsız olamaz. Ama 21. yüzyıl Türkiyesinde kendini topluma ispatlamaya, imkan bulabilse neler yapabileceğini göstermeye, en önemlisi birçok kişi tarafından erkeğe nazaran zayıf, güçsüz, kapasitesiz bir yaratık olarak algılanan imajını değiştirmeye çalışan Türkiyeli kadın, her gün gazete haberlerinde gördüğümüz gözü morarmış, kanlar içinde zavallı ve yardıma muhtaç hallerini gösteren bu fotoğraflarla bunu nasıl başarabilir?
Sürekli bu fotoğraflara maruz kalan halk kadının aslında güçlü bir yaratık olduğuna nasıl inanır? Hiç dikkat ettiniz mi bilmem; Türkiye’de hiçbir gazetenin genel yayın yönetmeni kadın değildir.
Bazen bu haberlerin, çoğunluğunun erkek olduğu medya çalışanları tarafından, erkeğin kadına karşı üstünlüğünü muhafaza etmek ve otoritesini sarsmamak için bilinçli olarak hazırlandığını düşünmekten kendimi alamıyorum.
Gazetelerin hakkını yememek lazım aslında; kullanılan o fotoğraflar sayesinde dikkat çeken bu haberler bazı olumlu sonuçlar da doğurdu ülkemizde. Konu devlet yetkililerin de ilgisini çekti ve ciddi çalışmalar başlatıldı. Umarım ki bu haberlerden sonra alınan bu önlemler ve çıkartılan yasalar toplumda ve yargıda uygulanabiliyor olsun, yoksa o fotoğraflar sadece tiraj kaygısı ile yayınlanmış ve geçici bir gündem yaratmaktan başka bir işe yaramamış olacaklar. (DAH/HK)