Kan, her canlının olmazsa olmazı. Yarısından fazlası yitirildiğinde ölümün kaçınılmaz olduğu, vücut sıvısı. İnsanına göre, kırmızının hem en güzeli hem en iğrenci. Bayrağın rengi. Kürdün sevdası ve “5 kuruşu fazla” olanı.
Kan gölleri yaratan savaşların kaçınılmazı!
Vahşetlerin görüntüsü!
Katliamları daha da belirginleştiren simgesi.
Bazı insanlar kan gördüğünde bayılırlar. Bazılarına tiksindirici gelir. Bir kasap içinse bir renkten başka bir şey değildir! Basit bir renk. Kaldıkça siyahlaşan bir sıvı!
İlk defa gören için kan, rengin dışında, insanın yaşamıyla ilgili, ölümle ilgili düşünceler çağrıştırırken, her gün karşı karşıya olan birisi için basitleşir, normalleşir, kanıksanmaz ve değersizleşir!
Her gün kan gören, her gün bununla karşı karşıya olanların, kasapların, doktorların, hemşirelerin ve benzeri meslek sahiplerinin kanıksadığı ve normal karşıladığı kan, bunların dışında kalanlar için şiddetin ve ölümün simgesidir!
Her gün şiddetin, savaşın ve ölümün yaşandığı coğrafyamızda da durum farklı değildir. Bu coğrafyada yaşayanlar her ne kadar kanıksamasalar da kan onlar için de çok itici değildir artık!
Yaşadığınız şehrin sokaklarında fil görseniz şaşırırsınız. Ormanda görünen fil ise şaşırtmaz. Ancak, sokakta her gün fil görseniz bunu kanıksarsınız.
Malezya sokaklarında yaşayan maymunlar insanlar tarafından şaşırtıcı karşılanmaz ama aynı manzara Ankara sokaklarında şaşırtıcı olur.
İnsanlar ne ile sık karşılaşırsa ona karşı tepkisi de azalır, yok olur. Bu nedenle de, özellikle günümüzdeki yöneticiler, insanları olumsuzluklara alıştırmak için olumsuzlukları çoğaltırlar. Böylece hem insanlar olumsuzluklara alışmış ve kanıksamış olurlar hem de olumsuzluklar “normalmiş” gibi görünmeye başlar ve insanları rahatsız etmez.
Geçmişte “çalıyor ama çalışıyor” sözünü sıkça söyleyen toplumumuz artık, “çalışıyorsa çalması haktır” sözüne terfi etti.
Suç hak oldu! Suç normalleşti! Suç, toplum tarafından kabul görür hale geldi ve suç olmaktan çıkıp olağan bir durum olarak kabullenilmeye başladı!
“Bir kereden bir şey olmaz” denilerek üzeri örtülmeye çalışılan, ardı arkası kesilmeyen tecavüz ve taciz vakaları bitti mi? Elbette ki hayır. Bir taraftan her gün yaşanan taciz ve tecavüz vakalarına alışan toplum bir yenisini daha duyduğunda basit bir tepki ve öfke ile karşılayarak çabucak unuturken, diğer taraftan yandaş basının bu tür vakaları vermemesiyle bitmiş gibi görünmeye başladı.
Gerçekte ise artarak devam ediyor. Biten, toplumun verdiği tepki oldu. Olağanlaştı. Sıradanlaştı. Normalleşti!
Aynı durum, katliama dönüşen işçi ve kadın ölümlerinde de yaşandı. Hemen her gün yaşanan işçi ve kadın ölümleri de insanları eskisi kadar rahatsız etmiyor! Eskisi kadar tepki görmüyor. Olağan, yaşanması gereken, doğal ölümlermiş gibi karşılanmaya başladı! “Fıtrat” kabullenildi! Bu tür ölümler de normalleşti!
Yolsuzluk, yaşamın bir parçası haline geldi.
Yöneticilerin lüks yaşamları, “itibardan tasarruf olmaz” halleri, yapılan yazlık ve kışlık saraylar, alınan lüks araçlar, ilgin ve ilginç olduğu kadar pahallı yemek menüleri, usulsüz ve gereksiz harcamalar da eskisi kadar rahatsızlık vermiyor!
Katar tarafından “hediye” edilen uçağı da kısa zamanda unutacağız! Unutmak için yeni bir gündem yeterli olacak ki o da hazır!
3. havalimanı inşaatının, yaşam ve iş koşulları gereği yaptıkları eylemler, eylem yapanların gözaltına alınmaları, kendilerine yapıştırılan “terörist” , “vatan haini” ve “PKK’lı” damgaları, şimdiden hediye uçak! Konusunu gölgeledi.
Hakları için direnen işçilerin gözaltına alınmaları ve damgalanmaları da “hediye uçak” da normalleşti!
Şaşırdığımız, şaşıracağımız, hatta şaşırma ihtimali olabilecek bir durum, olay, haber, yapı kalmadı!
Şaşırmayı özler hale geldi, getirildik!
Ağaç katliamları, doğanın geri dönülemez şekilde yok edilmesi, hava kirliliği, küresel ısınma, iklim değişiklikleri, doğal afetlerin sıradanlaşması, denizlerde balığın tükenmesi, türlerin yok oluşu gibi olaylar artık sıradan!
Ülkedeki üretimlerin bitirilerek dışa bağımlı hale getirilmemiz bile bizleri ayağa kalkıp isyan ettirecek şekilde şaşırtmadı.
17 avukatın, serbest bırakıldıktan birkaç saat sonrasında yeniden yakalanma emirlerinin çıkarılması ve 12’si hakkında verilen tutuklama kararına şaşıran oldu mu?
Okullar açıldı. 80 bine yakın öğrencinin tutuklu olduğunu kaç kişi hatırladı?
Ağır hasta mahpuslar tek tek ölerek tahliye olurken cezaevlerinden, diğer hasta tutsakların da bir an önce ölerek cezaevlerinden kurtulmalarını dilemek, onları dışarıya çıkartmak için bir şeyler yapmaktan daha kolay ve olağan hale geldi!
Ekonomik kriz yaşanırken, krizin faturası, zam olarak sırtımıza bindirilirken, krize rağmen alınan “hediye uçak” konusunda yaşanmayan isyan hallerine şaşırmadığımız gibi, zamlara karşı ilk tedbirimiz, harcamalarımızı kısıtlamak oldu!
Alkolün sürekli zamlanması sonrası ev üretimi alkolü öğrenip uygulayanlar olarak, sigaradan tütüne dönüşler de bizler için normalleşti.
Öyle bir hale geldik ki kaybettiğimiz sevgilerimizin bile peşine düşmedik, “nasıl olsa yenisi vardır, buluruz” diye düşünerek en normal halimizle ve ağırlaşan yüke rağmen, “gülmek devrimci eylemdir” denildiği için olmasa da gülümsedik!
Bütün bu normalleşmeler içerisinde, bir bizlerin normalleşmediğimizi de anlayamayacak kadar normaldik!
Her kanıksamanın bizlerden bir şeyler götürdüğünün farkına bile varmadık!
Eylemlerimizi sıkıştırdığımız facebook ve twetter alanlarında bile, iktidar hukukunun baskıları sonrası illegalleşerek, duvarlara yazmak yerine mesajlar yoluyla haberleşmeyi denedik, tuttu da!
Dünya normalleşti. O normalleştikçe biz anormalleştik. Anormalleştikçe normali kaybettik. Anormallik normal oldu! Normal anormal. Kavramlar karıştı birbirine. Delirdiysek bile, deliliğimizin farkına varamadık ve kendimizi normalmiş gibi görmeye devam ettik. Ediyoruz!
Her şey normal!
Bizler normaliz de, bir avuç anormal kaldı toplumda, durmadan direniş yapan, normalimizi bozmaya çalışan, derin uykumuzdan uyandırmak isteyenler!
Onlar da olmasa düzende eleştirilecek tek bir anormallik kalmayacak.
Not: Bu yılın başında henüz bu kadar normal değilken benzer bir yazı hazırlamıştım, Bununla birlikte okunabilir diye düşündüm. Normalleştiremediklerimizden misiniz? (NT/HK)