Nerede Benim Billur Gibi Temiz Kaynayan Ceyhan Gözem
Elbistan Şardağı’nın eteğine kuruludur. Ceyhan nehri de bu dağın eteğinde Pınarbaşı mevkiinde bir gözede bılk bılk diye kaynar yüzyıllardır. Tertemiz billur gibi nefis bir kar suyuydu ben çocukken bu göze. Öylesine berrak pırıl pırıl parlardı güneş ışığının yansımasıyla.
Çocukken o suyun kaynamasını sevinç ve heyecanla seyreder bu mucizeye inanamazdık, çözemezdik ne kadar düşünsek de.
Elbistan’da doğan Ceyhan nehri şehrin tam ortasından salınarak geçer epey yol alarak Akdeniz’e dökülür.
Elbistan termik santral kurulmadan önce adeta bir yeşil deniziydi. Elma, kavak ve başka bir çok ağaçla kaplıydı şehir. Evler bu yeşil denizinde kaybolurlardı. Biz de Sekili sokakta çok büyük bahçeli bir evde yaşardık. 12 Eylül öncesi mahalleler ayrıştırıldığında zorunlu olarak göçmek zorunda kaldık. Evlerimizin yerine 8-10 katlı evler yapanlar çok zengin oldular.
Ceyhan nehri şehre güzellik katardı o zamanlar. Bir cennet parçasıydı bu güzel ilçe.
Şimdi artık o yeşil deniz yok. Her taraf beton yığını. Çok hızlı bir yapılaşma oldu. Rantı yüksek bir yer oldu Elbistan. Kent konumuna gelen bu ilçe çok büyük bir hızla büyüyor. Nüfusu 142 binlere ulaştı.
O bir zamanlar billur gibi kaynayan Ceyhan’ın gözesi şimdi ölüm kusuyor. Atık sularla beslenen bir canavar oldu Ceyhan nehri. 50 bin kişiyi hasta etti bu günlerde.
Kim, kimler kirletti benim billur gibi akan Ceyhan gözemi? Kim niye yok etti benim yeşil denizimi?
Havasıyla suyuyla bir cehenneme kim kimler çevirdi bu cennet yeri?
Dünyadaki tüm insanların temiz gıda ve içme suyuna erişmesi en doğal insan haklarıdır. Uluslararası sözleşmelerle bu güvenceye alınmıştır.
Türkiye’de yeraltı yerüstü atık sular içme suları vs. için birçok kurum ve kuruluş ve görevli vardır. Birçok kanun ve yönetmenlik vardır. Onlarca müdür genel müdür memur vardır. Birisi bana bu beyaz kravatlı kişilerin sayısını açıklasın lütfen.
Bu kadar büyük bir kadroya rağmen nasıl oluyor da tertemiz akan bu su ölüm kusacak kadar kirleniyor.
Kim bilir bu sular için ne kadar kaynak ayrılıyor bütçeden. Ayrıca sulardan (atık su) vergi de alınıyor zaten.
Belediyenin bünyesinde peyzaj mimarlığı birimi var. Yani şehrin makyaj birimi. Peki, neden belediyelerde içme suyu analiz birimi yok? Varsa neden sular en az ayda bir kapsamlı tahlil edilmiyor? Yapılıyorsa neden bu felaket oldu?
Ben çim alanlara çok karşıyım. Çünkü hem yeraltı sularını hem yer üstü sularını hoyratça tüketiyorlar. Hem de kimyasal gübre ve tarım zehirleriyle yer altı sularını kirletiyorlar; tohumlarını ithal etmek için yurtdışına verdiğimiz paralar da cabası.
Yeraltı suları da içme sularına karıştırılıyor birçok yerde. Dolayısıyla bu sular da zehir saçıyor. Elbistan’da da kuyu suları içme suyuna karışmış olabilir.
Elbistan’da 50 bin kişi hastalanıyor. Hala bölge afet bölgesi ilan edilmiyor. Toplu ölümler mi olmalıydı afet bölgesi sayılması için.
Az önce yeğenimle görüştüm. Belediye, suların aşırı klorlu olduğunu ve yaşamsal alanlarda kullanılmaması gerektiğini söylüyormuş.
Evet kullanılmamalı. Çünkü hekim arkadaşlarımla konuştum; normal kullanılan klor bile uzun vadede kanser, diş korozyonu, akciğer hastalıklarına sebep oluyormuş. Peki, normal oranda kullanılan klor uzun vadede kansere yol açıyorsa. Aşırı kullanılan klor ne yapar?
Peki, 142 bin kişi nasıl yaşayacak bu kentte? Nasıl beslenecek temizlenecek? Binlerce fakir insan eli kolu bağlı bekleyecek mi? Hayır, herkes bu suları kullanacak.
Ablam suları kaynatıp yemek yapıyormuş. Sadece içme suyunu satın alıyormuş. Bilmiyor ki kaynayınca klor yok olmaz.
Elbistan’da termik santralden sonra çok hızlı bir yapılaşma oldu. Rantı yüksek bir yer haline geldi. Sanırım ileriye dönük hiç bir planlama da yapılmadı.
142 bin kişinin hayatı hep tehlikede Elbistan’da. Çünkü santrale yeni üniteler ekleniyor. Kent havasıyla suyuyla daha da kirleniyor. Akarsular yer altı suları yıllardır kirleniyor santral küllerinden.
Bir de bunlara tarım zehirlerini (Elbistan’da çok meyve sebze yetiştirilir. Hepsi de tarım zehirli ve kimyasal gübreli konvansiyonel tarım sistemiyle üretilir) ve aşırı klorlu çeşme suyunu eklerseniz bu kentin bilimsel olarak ölmemesi kaçınılmaz.
Sağlıklı suya ve gıdaya ulaşmak en temel insan hakkıdır. Uluslararası sözleşmelerle bu güvenceye alınmıştır.
Ama bunun gereklerini yerine getirilmiyor.
Kent kurtulur mu? Bence tamamen değil. Çünkü orada 40 yıllık bir kirlilik var. Ama yine de bir şeyleri denemek gerekir. (GY/EKN)