Elias Canetti, notlarının kitaplaşmış hâli olan “İnsanın taşrası” kitabında, tuttuğu bir notta şöyle diyor:
“… Özgürlüğün kaynağı ise soluk alma eyleminde yatar. Herkes, her havayı soluyabilir: soluk alma özgürlüğü, bugüne kadar gerçek anlamda yıkılmamış tek özgürlüktür.”
Evet, Canetti’nin de yazdığı gibi her yerde nefes alabiliriz yaşıyorsak, ciğerlerimiz yettiğince, nefes almaya gücümüz ve istemimiz oldukça. Canetti bu notu 1942 yılında yazmış, savaşın gölgesi altında.
Ülkenin sosyal ve siyasal gidişatına bakarak “nefes alamıyoruz” hissiyatını ne kadar da güzel açıklıyor. Özgürlükler kısıtlandıkça nefes alamıyoruz yakınması da artıyor.
İşin sosyal mecazları bir yana, solumak özgürlük ama ya soluduğumuz havada neler var, neler soluyoruz?
Nefes alabiliyoruz, kimimiz az, kimimiz çok. Yaşımız, cinsiyetimiz, biyolojik özelliklerimiz, hastalık varlığımız ve bulunduğumuz yerle ilişkili olarak az ya da çok.
Soluduğumuz havanın bileşimi sağlığımızı, dolayısıyla soluk alma özgürlüğümüzü doğrudan belirliyor.
Yapılan son araştırmalar çevre kirliliğinin erken ölüm nedenleri arasında hızla üst sıralara yerleştiğini gösteriyor. 2015 yılı için hesaplanan rakam 9 milyon. Hava, su ve toprak kirliği 9 milyon kişinin erken ölümüne yol açıyor ve bu rakam, AIDS, tüberküloz ve sıtma nedenli ölümlerin toplamının üç katı. 9 milyon erken ölümün yaklaşık 6,5 milyonunu ev içi ve dış ortam hava kirliliği nedenli.
Halk sağlığı ve göğüs hastalıkları uzmanları başta olmak üzere hekimler her fırsatta hava kirliliği tehlikesine dikkat çekiyorlar. Konu geçtiğimiz ay düzenlenen göğüs hastalıkları ve tüberküloz hekimlerinin uzmanlık derneklerinden Türk Toraks Derneği düzenlediği Hava Kirliliği ve Akciğer Sağlığı Sempozyumu ile tekrar gündeme geldi ve uzmanlar yaptıkları basın açıklamasıyla “Artık Yeter” dedi.
Yapılan açıklamada Türkiye’nin hava kirliliği haritası da açıklandı ve şu çarpıcı tespite yer verildi: “Türkiye’nin ulusal mevzuat sınır değeri dikkate alınsa dahi yeterli ölçüm yapılan 80 ilin 53’ünün (yüzde 66) havası kirlidir”.
Uzmanlar eklediler:
“İstanbul Göztepe’de yaşayan bir insan hiçbir egzersiz yapmıyorken yani istirahat halindeyken 233 gram zehirli toz solumaktadır” diyen Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Haluk Çalışır, “Bu tozlarda ne var?” sorusunu şöyle yanıtladı:
“Bu tozlarda kanser, kalp krizi, inme, felç, çocuklarda gelişim geriliği, sık hastalanma, alerji, KOAH, diyabet, apandisit var. Bunlar gibi pek çok sayıda sağlık sorunu bu tozlarda yatmaktadır. Bir kişi Ankara Kayaş’ta 319 gram; İzmir Gaziemir’de 205 gram zehirli toz soluyor. Bir an evvel ülkemizde temiz ve sağlıklı bir hava solumak istiyoruz. Eğer ülkemizde temiz hava soluyacak olsaydık bu yıl 30 bin kişiyi kaybetmemiş olacaktık. Her yıl yaklaşık 30 bin civarında insanımızı hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar nedeniyle kaybediyoruz. Bunlar tamamen önlenebilir hastalıklardır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 350 bin kişi vefat ediyor; bunların yüzde 10’u zehirli tozları ve diğer kirleticileri soludukları için hayatını kaybediyor. Eğer temiz bir havada yaşıyor olsaydık o insanlarımız hayatta olacaktı. Önümüzdeki senenin daha iyi olacağına yönelik bir şey söylemek bu koşullarda çok zor.”
Yaşadığınız bölgede hava kalitesinin durumunu merak ediyorsanız Türk Toraks Derneği’nin hazırladığı bir aplikasyon ile akıllı telefonunuzdan öğrenebilirsiniz.
“Nefesiniz Cebinizde” adını taşıyan akıllı telefon uygulaması, Bakanlık tarafından yapılan ölçümleri esas alarak son 24 saatlik ölçüm verileri üzerinden hava kalitesini gösteriyor.
Hava kirliliği ve erken ölümler, kısalan yaşamlar. Hava kirliliği özgürlüğünüzü de kirletiyor. Hava kirlendikçe soluk alma özgürlüğünüzün süresi kısalıyor. Böyle deyince de yine Canetti’nin yazdığı bir oyun akla geliyor: “Günleri Sayılı Olanlar!” (CIY/EKN)
* Haber görseli: pixabay