Altı ay önce fikir ortaya ilk çıktığında, hayal etmesi güzel, ama gerçekleşmesi zor bir proje olarak karşımızda duruyordu. İki farklı ülke – Türkiye ve İtalya – iletişim sorunu, maddi zorluklar, zaman darlığı, mesafeler, vize problemleri... Ama adım adım her şey Sulukule-Istanbul-Scampia-Napoli hattında birçok kimsenin gönüllü (ve gönülden) çalışması sayesinde bir şekil almaya başladı. Ve sonunda geçtiğimiz 23 Haziran’da Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’nin bazı genç müzisyenleri Napoli Arrevuoto derneği ile birlikte Napoli Tiyatro Festivali’ne katılmayı başardılar. Sadece katılmakla kalmayıp, ayakta alkışlandılar.
“Arrevuoto” ile Sulukule Sanat Atölyesi’nin yollarının kesişmesini sağlayan iki projenin ortak pedagojik yaklaşımı oldu. Her ikisi de sanatı çocukların gelişiminin ve kendini ifade edişinin elzem bir parçası olarak görüyor.
2009’da “Kentsel Dönüşüm” sonucunda yıkılan Roman Neslişah ve Hatice Sultan Mahalleleri’nin küllerinden doğan Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’nde çocuklar/gençler ağırlıklı olarak müzik odaklı çalışıyorlar.
Mafya (camorra) ve çetelerin kol gezdiği, geçim sıkıntısının şiddetle öne çıktığı, Napoli’nin “zor” mahalleleri arasında anılan Scampia’daki Arrevuoto’da ise ağırlık tiyatroda.
Arrevuoto’nun en büyük başarısı toplumsal açıdan dezavantajlı olan kesimlerin gençlerini (ama arada çocuklar ve yetişkinler de var), daha avantajlı durumda olanlarla bir araya getirerek beraber çalışmalarını ve yüksek seviyeli tiyatro oyunları ortaya çıkarmalarını sağlamak. Ortaya çıkan oyunların temelini oluşturan atölye çalışmaları, gelecekleri konusunda söz hakkına sahip olamayan birçok gencin hayatına sağladığı olumlu etkileri sayesinde başlı başına “aşağıdan” başlayan yeni bir politika üretim modeli oluşturuyor.
Arrevuoto derneğinin başında olan Maurizio Braucci ve Roberta Carlotto bu yıl sekizinci defa katıldıkları Napoli Tiyatro Festivali için coğrafi sınırları da aşan bir değişiklik yapmak istemişler. Gösterinin sanat yönetmeni de olan Maurizio Braucci –sinemaseverler onu “Gomorra” adlı filmin senaristi olarak da tanıyabilirler– Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi ile ortaya çıkan işbirliğini şöyle anlatıyor:
“Uzun zamandan beri Arrevuoto’ya uluslararası bir boyut kazandırmak istiyordum, çünkü bizim esas olarak aldığımız, “farklılıkların bir araya gelmesine” dayalı pedagojik yaklaşımın uzak mesafeler arasında da uygulanabileceğine inanıyorum. Ayrıca Arrevuoto’da her zaman önemli bir Roman katılımı da olmuştur. Bizim bu yıl çalıştığımız İstanbullu müzisyenler de genç Romanlar”.
Gösteri deniz kıyısında, artık müze haline getirilen İtalya’nın en eski tren istasyonu Pietrarsa içindeki bir açıkhava tiyatrosunda gerçekleştirildi.
Sulukule Sanat Atölyesi’nin öğretmenlerinden Aykut Büyükçınar ve Napolili sanatçı Antonella Monetti’nin müzikal idaresi altında oluşturulan orkestra (Sulukule Sanat Atölyesi’nden İbrahim Tellaloğlu, viyolonsel; Onur Kayaroğlu, keman; Kadir Cicim, kanun ve Efkan Haylaz, darbuka) Roman müziğine göndermeler yapan Napoli geleneğine ait besteleri Türk müziğinin ezgilerine göre özgürce yorumladı.
İstanbul’da ve Napoli’de iki hafta boyunca gerçekleştirilen provaların sonunda ortaya çıkan can alıcı müzik ve icra yeteneği birçok İtalyan eleştirmen tarafından 40 kişilik bir oyuncu kadrosunun katıldığı gösterinin “kalbi” olarak tanımlandı.
Raffaele Viviani’nin 20. yüzyıl başlarında yazdığı “Zingari” (Çingeneler) adlı eserinden özgürce esinlenerek sahnelenen müzikli oyundaki kahramanların hikâyeleri zamanımız gençlerinin durumunun bir metaforu haline geliyor.
Bir zorba, gerçeği gören ama onu değiştiremeyecek kadar zayıf bir kahraman, şiddete maruz kaldıktan sonra toplum tarafından suçlanıp dışlanan bir kadın ve bütün bunların etrafında örülen toplumsal ağlar oyunun temelini oluşturuyor.
Ancak oyun aynı zamanda, dünyadaki –ve İtalya’daki– ekonomik krize de göndermeler yaparak, dünyayı kıskaçları altında tutan ve gençlere hayatları konusunda seçim hakkı bırakmayan finans lobilerine de değiniyor.
Oyunun adının “Zingari! Boyun Eğme!” olması da elbette bir tesadüf değil. Gezi Parkı olaylarının ülkenin dört bir yanına sıçradığı sırada seçilen bu isim Türkiye gençliğine doğrudan bir selam niteliği taşıyor.
Oyunun sonunda kahraman halkı zorbaya karşı direnmeye çağırdığı zaman –senaryo gereği– bir seyirci sahneye çıkıp gösteriyi durduruyor ve “Tiyatrodayız, biliyoruz, olaylar gerçek değil, ama her şeyin de bir sınırı var. Biz biliyoruz ki İtalyanlar direnmeyi beceremiyor. Bunu Türkler başardı. Onun için sahneye onları çağırıyorum” diyor.
“Bizim Zingari’miz Napoli ve İstanbul’dan başlamak üzere her ülkeden gençlerin özgürlüğü ve haysiyeti için salladığımız küçük bir bayrak niteliği taşıyor. Bunun için oyunun adında Türkiye’de protestolarda atılan sloganlardan birini kullandık”, diye yaptıkları seçimi açıklıyor Braucci.
Atölyenin müzisyenleri ve orkestra şefleri 24 Haziran akşamı Napoli’nin en güzel kilisesi sayılan S. Giovanni Maggiore’de de çalmak için de özel olarak davet edildiler. Burada da gösteriden bölümler çalmakla beraber, kendi repertuarlarından da değişik parçalar çaldılar ve –tekrar– ayakta alkışlandılar.
Geri dönmeden önce havalimanında bagaj kuyruğunda beklerken çocuklar şakayla karışık Napoli’den akıllarında kalan insanların, görüntülerin ve kokuların listesini yapmaya başladılar.
Yurtdışına ilk çıkışlarıydı ve çok büyük çabalar sonucunda gerçekleşti. Kendi ülkelerinde değerleri henüz yeterince anlaşılamasa da sınırlar aşılınca “yabancıların” onları kırk yıldır aynı mahallede oturuyorlarmış gibi anlayıp takdir edişi insana ister istemez umut veriyor. (VC/YY)
Napoli’deki gösterilerin videolarını şu linklerden izleyebilirsiniz.