Doğrudur, kadınlar barış istiyor. Çünkü savaşın hem tarafı hem aktif savaşanı hem de o savaştan bilinen tüm etkilenmelerin yanı sıra cinsiyetçi saldırılardan etkilenen grup, kadınlar.
Yaygın söyleme itiraz ederek, kadınların sadece savaşın pasif mağdurları olmadıklarını belirtmek isterim. Söylenenin aksine kadınlar özgürlük savaşlarında ve sadece cephe gerisi değil, bizzat cephede yer alıp savaşmışlar, savaşmaktalar.
30 yılı aşkın süredir devam eden Kürt özgürlük mücadelesinden, İRA’ya, Sir LankaTamil gerillalarından Kolombiya’daki FARC gerillalarına dek hepsinde kadınlar da mücadelenin parçası olarak yer almışlar.
Cephede yer almayan kadınlar da köy ya da kentlerde günlük yaşam içinde savaşın arttırdığı milliyetçi, cinsiyetçi baskılarla mücadele etmek zorunda kalmışlar. Yoksulluk, işsizlik, dışlanma, kamusal alanda yer alamama, göç, dul kalma, bakmakla yükümlü olunan çocuklar-akrabalar, aile içinde yaşanan çatışmalar-şiddet ve baskı…
Savaşın, diğer zamanlara göre daha olağanlaştırıp arttırdığı taciz, tecavüz, erkeklerin artan dayağı, kısıtlamaları, baskıları, artan fuhuş, öldürmeler…
Tüm bunlar bir araya toplanınca kadınların neden barış istedikleri anlaşılır değil mi? Yani birilerinin uydurduğu gibi, kadınlar barış istiyor çünkü “doğalarında” var teranesi değil mesele. Mesele, savaşın kadınları toplumsal bir grup olarak ortak nasıl etkilediği meselesi…
Uzatmadan, kadınlar savaşın pekâlâ öznesidir. Savaşta olan barışta da olur.
Ağlayan analar
Feministler yıllardır her ne kadar savaş-kadın birliğinde kadınlara biçilen analık vurgusu ve rolüne karşı çığlık çığlığa ses çıkartsak da, muktedirler ısrarla anaların gözyaşlarından, anaların ağlamamasından bahsetmekten şaşmadılar.
Kadınları evli ve çocuklu, cinselliği olmayan, biçare, güçsüz, kendisi olmaktan ziyade bir erkeğin akrabası olarak tanımlanan analar olarak gösterip, anlattılar. On yıllarca… Bu kasıtlı bir politik tutumdu. Böylece hem kadın olmuyorduk hem de anne olarak, yani savaşan erkeklerin doğuranı, bakıp büyütüp, savaşa yollayanı, cenazesini karşılayanı ya da yolunu gözleyeni olarak erkekleri ve erkekliği yüceltmiş oluyorduk.
Kadınlık gibi toplumsal bir gruptan çıkartılıp, annelik gibi kimlik alanına sıkıştırılmış olan kadınların üzerinde erkekler politik olarak “analar ağlamasın” diye tepinmekten bu yüzden vazgeçmediler. Bu, erkeklerin, savaş durumundan ziyade, kadın-erkek arasındaki çatışmaya yönelik önemli bir hamlesidir.
Şimdi barış sürecine girdik aynı nakarat devam etmekte. “Anaların gözyaşları” dinecek. Peki ya kadınlara ne olacak?
Süreç diye adlandırdığımız şu akışta kadınları, savaşın ve savaşla katmerleşen erkek zulmünün elinden kim kurtaracak? Erkekler mi? Asla! Kadınlar kendilerini kurtaracak. Öyleyse süreçte kadınların rolleri olacak değil mi?
Kadınların bu rolü sadece barış sürecini örgütlemek değildir. Kadınların rolü, yeni süreçte başta Türkiyeli tüm kadınların lehine olacak kadın politikalarını kabul ettirecek bir barış sürecini örgütlemektir.
Barış masasının diğer ucunda kadınlar...
Bu sürece kadınların örgütlü, ortaklaştırılmış taleplerle cevap vermesi kuşkusuz önemli. Bunun için kadın kurtuluş hareketinin çağırısı ile Türkiye çapında bir “Kadın buluşması” örgütlenebilir. Böylece kadınlar barış sürecini örgütlü olarak ve süreç ve sonrası için, farklı ve dağınık halde olan fikir ve önerileri tek elde biriktirmiş olacaklar.
Buluşmada, özellikle “akil insanların” içinde yer alacak kadınların eşit temsili sağlanmalı. Bu temsilde yer alacakların “Kadın Buluşması” ile yürüyecek ağla ilişkide olup, tartışma ve önerilere hakim olmaları masada kadınların ellerini daha kuvvetlendirecek ve bu çok da faydalı olacaktır. Bu durum iki konuda kolaylaştırıcı olabilir. İlki, kadınların taleplerinin ortaklığı ve görünürlüğü… İkincisi, bu süreci örgütlü olarak takip eden kadınların, oluşturulacak komisyon, heyet vb oluşumlarda yer alacak olan kadınlarla süreci ortak yürütmek ve yükü paylaşmış olmak…
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var. Oluşturulacak komisyon, heyet vb gibi oluşumlarda yer alan kadınların, kadın lehine ayrımcı politik tavır alacak kadınlardan oluşması temel kriter olmalı.
Deneyimlerimiz bizlere göstermiştir ki, “kötü günlerin” yükü, zoru, riski üzerimizdeyken, “güzel günlerin” belirleyeni, kendi kaderimizin efendisi olmamız bizlerden kıskançlıkla esirgeniyor.
Barış masalarına önce ve sadece erkekler oturuyor, antlaşmalar erkekler arasında yapılıyor, “kâr-zarar” hesabı erkeklerce yapılıp belirleniyor, ekonomik kalemler erkekler lehine bölüştürülüyor, barış haritaları erkeklerce çiziliyor.
Uzun yıllar süren Kürt özgürlük mücadelesinde kadınların öneminden bahsediliyorsa, barış sürecinde kadınların önemine vurgu yapılıyorsa, şimdi söylemin ötesinde fiiliyatta somut adımlar atılmasının zamanıdır. Kadınların, bu süreçte önlerinin tıkanmayacağına yönelik beklentiler haklıdır. Aynı zamanda, cinsiyetler arası eşitlik açısından anayasal bir haktır.
Toplum yeniden inşa ediliyor. Kadınların da oluşacak yeni topluma ilişkin, beklentileri, önerileri, talepleri olacak ve bunları gerçekleştirmek için de bu süreci örmeye talip olacaklardır.
Bu, vazgeçilmez bir haktır. Mademki birlikte savaşıldı, mademki ölümde kavilleşildi…
O halde, yaşamda ve yeni yaşamın oluşturulmasında da kavil devam etmelidir.
Bugün masanın başında toplananlarla ilerde karşı karşıya gelmemek için şimdi aynı masada yerimizi alıp, haklarımızı kendimiz savunmalıyız.
Bitirirken son olarak içinde olacağımız barış sürecinin öncelikli görevleri arasında olması gerektiğini düşündüğüm ve aynı zamanda “akil insanlar” ekibi için de faydalı olacağını düşündüğüm kimi talepleri sıralamak isterim.
Talepler
Savaş nedeniyle cezaevlerinde tutulan tüm siyasi kadın tutsakların serbest bırakılması,
Savaş sürecindeki cinsel şiddet, cinsel içerikli suçlar, tecavüzler ve işkencenin af dışında bırakılması, bu suçlardaki zaman aşımının kaldırılması,
Kapatılan, basılan kadın örgütlerinin açılması, zararlarının karşılanması, tutuklu üyelerinin serbest bırakılması,
Şovenizm nedeniyle ülkeyi terk etmiş gayrimüslümler dahil olmak üzere, ülke dışına çıkmak zorunda kalmış tüm siyasi sürgünlerin dönüşü için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması,
Kamusal alanda çok dilli uygulamaların başlaması,
Ayrıca savaş nedeniyle kadınlardan çalınan bütçenin barış döneminde kadınlara ayrılması ve bu bütçe ile;
* Mevcut kadın sığınaklarının düzeltilmesi, yasa gereği yenilerinin açılması,
* Savaş nedeniyle dul kalan, aynı zamanda evsiz, işsiz kalan kadınlara insanca yaşayabilecekleri ücretlerin ve koşulların sağlanması,
* Silah bırakıp gelecek kadınların erkek, aile ve akrabalara bağımlı kalmalarını engelleyecek ve yeni bir yaşam kurmalarını sağlayacak olanakların hazırlanması,
* Savaş nedeniyle yerinden edilmiş, göç ettirilmişlerin geriye dönüşleri için maddi, manevi, yasal olanaklarının sağlanması. (GA/ÇT)