Tanrılara ancak ve ancak onların izin verdiği ölçüde ve kuralları belirlenmiş bir biçimde ibadet edilir; ayin yoluyla ulaşılır, bir anlamda dokunulabilir.
Mabet görkemiyle, güçlü görünümüyle aciz fanileri ezer, hatta oraya elini kolunu sallayarak da giremez adem, içeriyi hak etmesi gerekir. Bunun için tanrıya yakın olan seçilmişlerden, yani ruhban taifesinden icazet almak gerekir.
Biri Bizi Gözetliyor (BBG ) Show TV'de geçen yıl yayın hayatına girdi ve yaz dönemi ara verirken, evin yenilenen dekoruyla sonbaharda yeniden gösterime girdi. Böylece gençle r yeni mabetlerine yeniden kavuşmuş oldular.
Yeni dekoruyla mabet kusursuzdur, dolayısıyla onda yaşayacak olan fani ademlerin de kendi türleri içinde zihinsel değil ama, fizik açıdan olabildiğince kusursuz olması gerekmektedir. Öyle zihnî faaliyetler açısından cevval olmak gerekmez; yeter ki, şu fani ademoğulları içinde boyuyla, kilosuyla, vücut ölçüleriyle, sarı saçları, renkli gözleri ve leylek bacaklarıyla rüştlerini ispat etmiş olsunlar. Tabii hepsinden daha önemlisi mabedin bir güç, bir ilahi güzellik olarak içselleştirilmesi gereklidir.
Gençler arası rekabet ve ötesi
Evin banyo ve tuvalet gibi şimdilik mahrem kabul edilen yerleri dışında her yere yerleştirilen kameralar sayesinde, izleyiciler de yarışmada/mabette seçilmişlerin 24 saat boyunca nasıl hareket ettiğini takip eder. Dahası, kimler oldukları, neyi sevdikleri, nasıl bir yaşam tercihi yaptıkları, kültürel taleplerinin neler olduğu bilinmeyen bir jüri bu seçilmişlere puanlar verir. Puanlama da tabii ki, birilerini elemek birilerine de üstünlük sağlamak, rekabet ortamını kızıştırmak içindir. Ne var ki, bu gençlerin içinde bulunduğu rekabet, ülkenin ekonomik verilerinin açıklanmasıyla ülkenin ekonomik geleceğine ilişkin olarak gelişen karamsarlığa eşdeğer bir kültürel karamsarlığa yol açacak boyutlardadır.
İncir çekirdeğini doldurmaz konuşmalar
Eğer tahammül sınırları zorlanarak BBG izlenebilirse, genç "beyinlerin" (!) birer ikişer gruplar halinde sürekli diğer arkadaşlarını çekiştirdikleri, diğerinin gözünü oyma planları yaptığı ya da incir çekirdeğini doldurmayacak konuşmalarla vakit öldürdükleri görülür.
Felsefe, sanat, bilim, politika mabette sohbet ya da tartışma konusu olamaz zaten. Mabedin seçilmiş sakinleri dünyada ve Türkiye'de yaşanan ekonomik, politik ve toplumsal gelişmelerden o kadar izoledirler ki dışsal dünyadan soyutlanarak ilahi huzura kavuşmuş gibidirler.
Ne konuştukları kadar vahim olan bir başka şey de ne kadar konuşma özürlü ya da dil problemli olduklarıdır. Ancak edebiyattan bu kadar uzak bir gençliğin böylesi bir konuşma pratiğine sahip olması da hiç şaşırtıcı olmasa gerek.
BBG'nin ülkenin ekonomik ve kültürel görüngüleri konusunda fikir verebileceği kanaatindeyiz. 1980'den sonra Türkiye'de de uygulanmaya başlayan, tümüyle rekabete dayalı serbest piyasa ekonomisini benimseme ve sisteme ilişkin olası toplumsal muhalefetin törpülenmesinde hayli mesafe alındığının önemli verileri gibi düşünüyoruz.
Umut ve genç erkeğin gözyaşları
150 milyar son ekonomik krizle iyice artan işsizliğin pençesindekiler için bir umuttur, borç kıskacındakiler ve icranın pençesindekiler için bir çıkış gibidir. Mabetten elenen bir genç erkeğin gözyaşlarına hakim olamadan, hele ki erkekler ağlamaz diyen bir toplumun üyesi olarak saatlerce ağlaması sönen umutları içindir.
Genç erkek, "Eğer 150 milyarı kazanabilseydim bir otobüs alarak ailemi ekonomik sıkıntıdan kurtaracaktım" derken ülkedeki pek çok yaşıtının içinde bulunduğu çaresizliği dile getirmektedir. İşte böylesi bir sıkışmışlığı/bunalımı yaşayanların zor anları, kötü durumları topluma eğlence olarak sunulmaktadır.
Mabedin seçilmişleri arasında bir grup daha vardır ki, onların hedefi başkadır, hatta onlar için 150 milyarın baştan çıkarıcılığından da söz edilemez. Çünkü onlar starlaşarak Olimpos'a ulaşmayı daha fazla arzulamakta, BBG mabedini bir basamak olarak kullanmaya çalışmaktadır. Ne de olsa onlara star olarak sunulan, dergi çıkarmaktan şov programı sunmaya tiyatro oyunculuğundan sahne sanatçılığına kadar her alanda boy gösterenlerden daha az yetenekli görmemektedirler kendilerini. Yeter ki, popüler kültürün en önemli besleyicilerinden olan medyanın ilgisini onlar da çekebilsin...
Sirkte gönüllü soytarılık yapılır mı?.. Elbette yapılmaz... Gelir dağılımındaki uçurumlar ve tabii ki beraberinde gelen hayli eşitsiz eğitim, sağlık ve kültür olanakları... On yıllık periyodlarla toplumun ve düşüncenin gelişimine vurulan engeller... Bir türlü kent olamayan, varoş kültürüne teslim olan kentler ve kentliler... Dahası son krizle banka faizlerine, ulusal ve uluslararası sermayenin insafsızlığına bırakılan insanlar elbette sirkin gönüllüleri olmak için önemli bir potansiyel...
Havadan para ve şöhret
Sanayi sermayesi egemenliğindeki Türk medyası ise reyting için her şeyi meşru gördüğünü Üzeyir Garih cinayeti sonrasında çocuklara yaklaşımıyla çok iyi sergiledi. Böyle bir medya tabii ki, insanların çaresizliğini, havadan para kazanma ve şöhret/yıldız olma arzusunu bazen asrî zamanların mabetlerinde bazen de polis karakollarının önünde kullanmakta sakınca görmeyecektir.
Ne var ki, mabedin müdavimlerini sistemin mağdurları olarak hoş görmek de rasyonel değil. Türk edebiyatının önemli isimlerinden A. Hamdi Tanpınar zeka ve duyarlılığının bileşimi olan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" adlı romanında, Türk modernleşmesinin kalkış noktalarındaki ve uygulamalarındaki aksaklıkları ironik bir dille ele alır. Ayrıca, toplumun yönlendirilmesinde ve en irrasyonel uygulamaların benimsetilmesinde/ yaygınlaştırılmasında medyanın ne kadar işlevsel kullanılabileceğine değinir.
Jartiyerdeki saatler
Tanpınar, tüketim toplumunun tek tipleşen insanlarının ne kadar kolaylıkla güdülüp/yönlendirildiğine ilişkin düşüncesini kitaptan aldığımız çok küçük alıntıda şöyle dile getirir:
"Saat süsünü kadınlarda bilezik şeklinden çıkarttık. Alelumumun mücevher süslere tatbik ettik. Bilhassa bizim icadımız olan saatli jartiyerler bütün dünyada rağbet kazandı. Siz bu jartiyerlere pek itiraz etmiştiniz. Ancak müzikhollerde kullanılır, diyordunuz. Halbuki şimdi İstanbul'da böyle saatli jartiyerler taşıyan binlerce hanım var. Dünyanın en zarif hareketleriyle yolda eteklerini kaldırıp saatlerine bakıyorlar."
Tüketim çarklarının çok hızlı dönmesine bağlı kapitalizmin gelişmesi ve büyümesi için dumura uğratılmış beyinler ya jartiyerlerindeki saate dünyanın en zarif hareketiyle bakmaya çalışıyor ya da 150 milyar katına nail olabilir miyim acaba düşüncesiyle sirkin gönüllü soytarılığına aday oluyor.
İnsanların bu irrasyonelliği ve nesneye teslimiyeti ise kapitalizmin ulusal/uluslararası tanrılarını besliyor sadece.(NU)