Yurttaşlarımız hukuk düzeni bakımından bireysel başvuru hakkını kullanarak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi önünde hak arama konusunda yol aldı. 2002 yılı Ocak ayı bakımından AİHM önünde Türkiye aleyhine yapılan şikayet sayısı 3142 olarak açıklandı. Böylece de İtalya'dan sonra en çok şikayet edilen ikinci ülke olduk.
2001 yılında 171 dosya hakkında Türkiye aleyhine karar verilirken 57 dosya uzlaşma ile sonuçlanmış bulunuyor. İnsan hakları ihlalleri ilgili sicilimiz böyle..
İki sonuç çıkarılabilir. Birincisi olumsuz olanıdır. Türkiye'de insan hakları ihlalleri devam etmektedir. İkinci sonuç ise olumludur. Bireyler AİHM'ne başvuru yollarını öğrenmişler ve benimsemişlerdir. Yurttaşlar haklarını korumak bakımından bilinçli davranmakta ve hak arama haklarını kullanma yoluna AİHM'sini de katmıştır.
Olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak ve insan hakları sicil dosyasını düzeltmek için Ulusal Program hedeflerini gerçekleştirmek gerekiyor. Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programına göre "Siyasi Kriterler" ve "Ekonomik Kriterler" bakımından kısa vadeli işler, 19 Mart 2001 tarihinden itibaren bir yılda yapılacak olanlardır. Ocak geçti, kaldı iki aydan az bir süre...
İlk iş, Anayasa değişikliği idi
Ulusal Programda "Siyasi Kriterler" başlığı altında yapılacak işlerin sayıldığı bir bir saptama vardır: "Türk Hükümeti, siyasî, idarî ve yargı reformlarına ilişkin çalışmalarını 2001 yılında hızlandıracak ve önerilerini mümkün olan en kısa zamanda TBMM'ye sunacaktır. Bu bağlamda amaç, özgürlükçü, katılımcı, güvenceli, devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen, hukuk devleti ilkesini üstün kılan Anayasa ve yasa hükümlerinin, Türkiye'nin uluslararası taahhütleri ile AB standartları temelinde daha da geliştirilmesidir. Demokrasi ve insan hakları alanlarındaki reform sürecinde, öncelikle Anayasa gözden geçirilecektir. Anayasa değişiklikleri, yasal düzenlemelerin de çerçevesini belirleyecektir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü alanlarında kaydedilecek gelişmeleri sürekli olarak izleyecek, AB müktesebatına uyum çalışmalarını düzenli şekilde değerlendirecek ve bu çalışmaların hızlandırılması için gerekli tüm önlemleri alacaktır. (Ulusal Program 2.Siyasi Kriterler. 2.1)"
Temel hak ve özgürlüklere yeni düzenleme
Nitekim sayılanlar arasındaki ilk iş olarak Anayasa'da değişiklik yapılmıştır. 4709 sayılı yasa ile kabul edilmiş olan Anayasa değişikliği ile temel hak ve özgürlükler yeniden düzenlendi. Artık Anayasa'nın 13. maddesine göre "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasa'nın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzenine ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
Örneğin, yine Anayasa'nın değişen 19. maddesine göre yakalanan veya tutulan kişi tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılacak.
Herkesin haberleşme hürriyeti olduğu ve haberleşmenin gizliliği esas kabul edildi. Anayasa'nın 26.maddesi yapılan değişiklikle AİHS'nin 10.maddesinde çerçevelenen ifade özgürlüğüne yakın geldiği söylenebilecek bir düzenlemeye kavuşturuldu. Kadın-erkek eşitliği, eşitlendi. Dernek kurma, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları yeniden düzenlendi. Savunma hakkı ve savunma makamı ile "adil yargılanma" hakkı Anayasaya girdi. Ölüm cezasının verilemezliği "savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları" dışında kabul edildi. Yasaya aykırı olarak elde edilmiş bulguların kanıt olarak kabul edilemeyeceği Anayasa maddesi oldu.
Ulusal programda en önemli adım ise "İfade özgürlüğü" konusunda atılıyor. Ulusal Program'a göre, Türk hükûmeti, ifade özgürlüğünün AB müktesebatı ile AB üyesi ülkelerin uygulamaları ışığında geliştirilmesine önem ve öncelik vermektedir. Anayasa ve diğer mevzuattaki ilgili hükümlerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesi çerçevesindeki toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğin korunmasını da öngören ölçütler ile laik ve demokratik Cumhuriyeti, üniter devlet yapısını ve millî birliği koruma kriterleri temelinde gözden geçirilmesi öngörülmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü sınırlarının, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 10. madde düzenlemesine göre çizilmesi, "şiddet yanlısı olmayan" tüm düşüncelerin ifade edilmesinin güvence altına alınması hedefleniyor. Böylece, "toprak bütünlüğü, laik ve demokratik cumhuriyet ve üniter devlet yapısının korunması" koşuluyla sorunun çözülmesi gerektiğinin altını çizerek Terörle Mücadele Yasası'nın 7 ve 8. maddelerinin gözden geçirileceği, Türk Ceza Kanunu'nun 312. maddesinin "koruduğu değerlerin zedelenmemesi" şartıyla bu maddenin yeniden düzenleneceği Ulusal programda yer almış oldu.
Mini Paket'in "iki" aykırılığı
Hükümet tarafından hazırlanan yeni bir yasa tasarısı da görüşülmek üzere TBMM'ne gönderiliyor. Tasarının özelliği "uyum yasaları" çerçevesinde acilen gerçekleştirilmesi gereken "mini demokrasi paketi". Ancak bu mini paket hem Ulusal Program'a, hem de değiştirilmiş olan Anayasa'nın 26. maddesindeki düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı.
Hükümet TCK'nun 312.maddesi ile 159. maddesini değiştirmek istiyor. Bu maddelerde önerilen değişiklik yapılmazsa daha demokratik bir ülke olarak kalacağız.
Çünkü örneğin, TCK'nun 312. maddesi ile getirilmek istenen değişikliğe göre sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak insanları birbirine karşı "kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak bir şekilde düşmanlığa veya kin beslemeye alenen tahrik eden kimse"ye 1-3 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Ayrıca değişikliğe göre: "Halkın bir kısmını aşağılayıcı ve insan onurunu zedeleyecek bir şekilde tahkir eden kimseye de" 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.
Türk Ceza Yasası hakkında hazırlanan hem 1997 hem de 2000 yılı değişiklik tasarılarında da yer alan 312/2.madde hakkındaki değişiklik önerileri ise farklıdır. Öneriye göre, madde metninde "Kamu düzenini bozma ihtimalini ortaya çıkaracak şekilde" biçiminde düzenleme vardır. Tasarıda "ortaya çıkaracak surette"ibaresine yer verilmiştir. "Olasılık" kelimesi metinde yer almamıştır. 312/2.maddede yapılmak istenen değişikliğin TCK Tasarıları ile de bir ilgisi yoktur ve 4709 sayılı Anayasa'da değişiklik yapan Kanunun gerekçesiyle de bağdaşmamaktadır.
Dolayısıyla suçun maddi unsurunu belirleyecek olan unsur, "kamu düzenini bozma olasılığı" bulunup bulunmadığı ...
Yazılarda, konuşmalarda, radyo ve televizyon programlarında bu unsura bakılacak... Yazınızdan, konuşmanızdan veya televizyon programınızdan sonra herhangi bir "olayın" belirmesi veya "olay şeklinde bir tepki eyleminin" gerçekleşmesi koşul değil. "Kamu düzenini bozma olasılığını ortaya çıkaracak surette" ibaresi, yürürlükteki kin ve düşmanlığa tahrik cürümünün soyut tehlike suçu olan basit halini daha da ağırlaştırmaktadır. Kamu düzeninin bozulması olasılığı var mı yok mu? Suçun oluşması için maddede belirtilen hareketlerin kamu düzenini bozma olasılığının bulunması yeterli sayılacaktır. Ayrıca somut bir tehlikenin ortaya çıkması koşul olarak aranmayacaktır. Oysa, artık çağdaş ceza hukukundaki yöneliş soyut tehlike suçlarının terk edilerek somut tehlike suçunun varlığını arayan ceza hukuku sistemlerini kurmaktır. Biz ise ama Avrupa Birliği, ama başka bir sistem; sürekli "tersine" gitme alışkanlığımızı yaşamayı çağdaşlık sanıyoruz. Yargıdaki tartışmalar, bu unsura göre yapılacak. İşte bu noktada tartışmasız birçok tartışma çıkacak. Uygulama ve zihniyet sorunu ön plana geçecek ve sorunlar artacak.
Düşünce Özgürlüğü alanı daralıyor
Düşünce ve ifade özgürlüğü bu düzenleme ile daralmakta ve suçun unsurları genişletilmektedir. Mevcut TCK.nun 312/2.maddesine göre suçun oluşabilmesi için sınıf, ırk, din, mehzep veya bölge farklılıklarına dayanarak "halk kesimlerinin" birbirine karşı tahrik edilmesi gerekir.
Tasarıda yer alan hüküm ise "insanların" birbirine karşı tahrik edilmesini suç saymaktadır. Yeni düzenlemeye göre suç, tahrikin sadece muayyen özellikleri olan halk kesimine karşı yapılması durumunda değil, buna ilaveten örneğin iki kişiye karşı yapılması halinde de suç oluşacaktır.
Bu durumun "uygulamada" yaratacağı sorunlar ve tartışmalar ise düşünce ve ifade özgürlüğünün bir kez daha adına "demokratikleşme" paketi denilen ve iyileştirme olarak sunulan "yasa" ile ağır yara almasına neden olacaktır. Çünkü kanun koyucunun aksine; yasa uygulayıcısı olan yargıçlar yeniden "ne yapalım kanun böyle" cümlelerini kurarak mahkumiyet kararları verebileceklerdir.
Böylece demokrasi TCK'nun 312. maddesinin hemen değiştirildiği 12 Eylül koşullarına dönecektir. Belki de maddenin ilk hali ile korunması daha uygun olacaktır. Yani "cemiyetin muhtelif sınıflarını umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda kin ve adalete tahrik eyleyen kimse..." hakkında dava açılmalı ve suçun unsurları İtalyan Ceza Kanunundan alınan ilk şekliyle yeniden düzenlenmelidir. 12 Eylül sonrası "umumun emniyeti için tehlikeli bir tarzda" ibaresi metinden çıkarılmış ve suçun düzenlendiği maddenin ilk hali bozulmuştur.
Daha uygun bir öneri
Yeniden bir düzenleme düşünülecek olursa Doç.Dr.Ahmet Gökçen'in önerisinde yer alan : "Halkın, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kamunun güvenliği için tehlikeli bir tarzda kin ve düşmanlığa alenin kışkırtan kimse, üç aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır" şeklindeki öneri daha uygun olabilir. (Gökçen, Ahmet . Halkı Kin ve Düşmanlığa Açıkça Tahrik Cürümü. TCK m.312/2 Ankara 2002 . 329 vd..) Bu düzenleme tartışmaya açılabilir. Metin buna göre yeniden yazılabilir. Ama önerilen madde metni kabul edilemez niteliktedir.
TCK'nın ünlü 159. maddesi ise Türkiye'de ifade özgürlüğü hakkını kullanan herkes için sorun yaratmıştır. Ancak TCK maddeleri içinde en az değişen ve değiştirilen bir maddedir. Madde Anayasa kuruluşlarını ve kamu şahsiyetlerini tahkir ile yasalara ve TBMM kararlarına sövme fiiline karşı konulmuş olan bir madde. Yıllardır kapsamı daraltılmaya çalışılmaktadır. Türklüğü, Cumhuriyeti, TBMM'ni hükümetin manevi şahsiyetini, Bakanlıkları, devletin askeri veya emniyet kuvvetlerini veya adliyenin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif suç sayılıyor.
Yeni değişiklik önerisi ne getiriyor?
Yeni değişiklik önerisine göre de; "Türklüğü, Türk milletini, Türkiye devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, Bakanlar Kurulunu, bakanlıkları, adliyeyi, devletin askeri veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını alenen tahkir ve tezyif eden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir. Birinci fıkrada yazılı cürümlerin işlenmesinde tahkir ve tezyif edilen açıkça belirtilmemiş olsa bile, ona yönelik bulunduğunda tereddüt edilmeyecek bir durum varsa, tahkir ve tezyif edilen açıklanmış gibi kabul edilir. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına alenen sövenlere bir aydan altı aya kadar hapis cezası verilir. Türklüğü, Türk milletini veya Türkiye devletini tahkir ve tezyif, yabancı memlekette bir Türk vatandaşı tarafından işlenirse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır." deniliyor.
Cumhuriyet'i tahkir ve tezyif çıkıyor. Ama yerine "devletin askeri veya emniyet ve muhafaza kuvvetlerini veya bunları temsil eden bir kısmını" diyerek emniyet güçleri/polis maddeye giriyor.
Değişiklik yapılarak "Bakanlar Kurulunu, bakanlıkları" deniliyor. Maddeye "Türkiye devleti" giriyor. Maddenin kapsamı daraltılacağına genişletiliyor ... Adalet Komisyonunda yapılan tartışmalar sonucunda "Cumhuriyet" kelimesi yeniden maddeye konuldu. Ama değişiklik konusunda verilen önerilerin tümü reddedilerek Komisyonda maddeler hükümetin önerisine uygun olarak kabul gördü.
Ağır bir demokrasi darbesi
Kısacası bu maddelerle yapılmak istenen mini demokrasi paketi, ağır bir demokrasi darbesi niteliğinde.
Sonuç olarak, siyasi kriterler açısından "kısa vadeli" işlerin en önemli adımı atılmış ve anayasa değiştirilmiş oldu. Artık sorun, uyum yasalarının üretilmesidir. Ancak bilinmektedir ki, Türkiye'nin yasalarını üretenlerle uygulayanlar arasındaki anlayış farklılıkları, bu ülkenin yazgısına ve insanların yaşamına egemen olan sorunlar yaratmıştır. Üretilen yasa tasarıları ve yasalar bunu kanıtlıyor.
Sürekli insan hakları ve demokrasiden bahsedilmesine karşılık, bu konuda en tutarsız politikaların ve yasaların sürekli üretildiği başka bir ülke herhalde yoktur. (NU)