Aleyhinde tartışılması yasaklanan ve oy verilmesi adeta mecburi kılınan bir Anayasa da, halka oylattırarak mevcut nizama güya kanuni bir karakter kazandırıldı.
Kanunlar çıktı, onaylananlar aday oldu
Sonra bu Anayasa gereğince, bir meclis teşkil edilmesi söz konusu olduğu için, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'nu çıkardılar; kendi onayladıkları adaylar arasından 400 milletvekili seçilmesi için bir genel seçim yapıldı.
Seçim sonuçları pek istedikleri gibi olmasa da, memleketin selameti bakımından çok tehlikeli de sayılmazdı. Kısa bir tereddütten sonra sonuçları onayladılar ve yeni meclisin toplanmasına millet adına izin verdiler.
Ne de olsa kendi onayladıkları adaylar seçilmişlerdi. Kendi görevlerine bu kez Cumhurbaşkanı ve Milli Güvenlik Konseyi namı altında devam ettiler. İç Hizmet Kanunu'nun kendilerine verdiği asıl emaneti de, bu kez Milli Güvenlik Kurulu'na bıraktılar.
En son 550 milletvekiliyle
Daha sonra bu milletvekilleri, parti başkanlarının da uygun görmesi üzerine, kendilerini yeterince güvende hissetmedikleri, arkalarında bekleyen bürokrat ve teşkilat arkadaşları ile aralarında bir kavgaya falan da yol açmaması nedeniyle, sayılarını önce 450'ye, sonra da 550'ye çıkardılar.
Fakat ne olduysa 550 rakamı sonrası seçim sonucunda oldu ve bu 550 rakamı memlekete uğursuzluk getirdi. 550 kişilik ilk meclise "laiklik" ve "cumhuriyet düşmanı" bir parti en büyük parti olarak girdi.
Ve diğerleri, akıllarını başlarına toplayıp, kendi aralarında ve MGK'larına bağlı, laik-cumhuriyetçi bir hükümet kurmayı başaramadılar. Üstelik bu diğerlerinden biri, bir kadınının siyasi hırsının kurbanı olarak gidip parçalanmak üzere olan bu cennet vatanın, korkunç bir tehdit ve dört tehlikeyle karşı karşıya kaldığını göz ardı ederek, laiklik ve cumhuriyet düşmanı, "sözde yasal bir parti" ile koalisyon hükümeti kurdu. Üstelik meclisten sözde bir güven oyu da aldı.
28 Şubat ile birlikte
Bu vahim ve tehlikeli gelişme karşısında, ülkenin ve milletin gerçek sahipleri seyirci kalamazlardı elbette. Kısa bir şaşkınlık sonrası gereken yapıldı ve tüm siyasi parti ve kurumlar ile ülkenin gerçek evlatları 28 Şubat 1997'de laik - devrimci - cumhuriyetçi müdahalesi ile uyarılarak yeniden ödevlerini yapmaya davet edildiler.
Gereken yapıldı; ülke, yeniden milli birlik ve bütünlüğüne kavuşturulması yönünde seferber edildi. Yeni hükümet kuruldu, yeni yasalar çıkartıldı, bazıları değiştirildi, bundan sonra alınacak kararlar ve çıkarılacak kanunlar için daha fazla dikkat gösterilmesi benimsendi.
Bu yeni hükümet dönemi, Türkiye ve Türklük açısından da parlak ve bir tarihi zafere imza atılan bir dönem oldu.
Ebedi anayasal müebbet
Türk Tarihinin en talihsiz ve tehlikeli hadisesinin elebaşısı "Terörist-Bölücübaşı Sözde" Apo müttefikler tarafından derdest edilerek Yüce Türk Adaleti'nin şaşmaz pençesine teslim edildi; çok kısa bir süre içersinde tek başına sorgulandı, tek başına yargılandı ve tek başına İmralı Adası'ndaki ebedi anayasal müebbet mahkumiyet hayatına başlatıldı.
Alaeddin Çakıcı, Dışişleri Bakanlığı'ndaki "gizli görevlerinden" uzaklaştırılarak kırmızı pasaportu iptal edildi, ünlü bir "erkek mirasyedi babası erkek şarkıcıdan olma ve ünlü bir kadın modacı kadından doğma" genç ve güzel "metres"inin izi sürülerek yakalandı.
Kısa bir süre yatması için, Ergin Kardeşler'den korunması ve işlerini aksatmayacağı uygun bir F-Tipi cezaevinde muhafaza altına alındı.
"Uyum" çıktı, Kürtçe kurs dili oldu
Sonra bir genel seçim daha yapıldı. Gene istenen bir netice çıkmadı. Bu kez de, seçimi en çok isteyen ve erkene aldıran, en Cumhuriyetçi parti baraja takıldı ve meclise giremedi. Üstelik dünyanın en büyük faşist partisi, Türkiye'nin de ikinci en büyük partisi olarak emirle hükümet ortaklığına getirildi. İyi de oldu.
Bir sürü "uyum yasası" çıktı. Çoğu zaman uyumsuzluklar oldu; gene de en cumhuriyetçi parti mecliste olmadığı için bir sürü kanun da bu meclisten çıktı.
Hatta "Anadilde eğitim hakkı tanıyorum" diye Kürtçe kurs açmanın işaretleri bile çıktı. Belki bu sayede Kürtçe bile artık nihayet "anlaşılmaz bir dil" olmaktan çıkarak "bir kurs bir dili" olma statüsüne kavuştu.
Belgeler, post modern ziyaretler
Ama Leyla Zana ve arkadaşları hapisten çıkmadı. Çünkü onlar Kırmızı Kitap ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gibi belgeleri okumamışlardı ve bilmiyorlardı; zaten bilselerdi de bu kez devlet sırlarını çalmaktan ve gizlice öğrenmekten yargılanır ceza alırlardı.
Bir kez daha erken seçim yapıldı. Bunu en çok isteyenlerin hepsi de meclis dışında kaldı. Seçim sonuçları Milli Güvenlik Siyaset Belgesi açısından pek iyi bir sonuç sayılmazdı.
Acilen bazı uyarılar yapılmalıydı. Post-modern tebrik ziyaretleri falan gerçekleştirildi. Aranan bir "dolandırıcılık" sanığı seçim kazandığı için, bir Kürt ilindeki seçimler iptal ettirildi. Gerekçeler yazıldı. Şimdi Fadıl Akgündüz'ün peşin ödenmiş maaşını geri alacaklar. Çünkü bu maaş diğerleri gibi müktesep hak kabul edilmiyor. Bu arada yakalanırsa da hapse de atacaklar.
Leyla'ya hiçbir "uyum" uymuyor
Bu kez yasalardaki pürüzleri yeni bir uyum yasası ile düzelterek, Hükümet Partisinin meclis dışındaki başkanına da milletvekili olma imkanı sağlanacak.
Çakıcı da tahliye olmuş. Yurtdışına çıkış yasağı konmuş.
Başbakan göz muayenesi olmuş ve okuma gözlüğü reçetesi vermişler.
Uluslar arası Para Fonu (IMF) temsilcisi, "Türkiye krizi geride bıraktı" demiş.
Merkez Bankası dolar fiyatlarına nihayet müdahale etmiş.
Sol ittifak devam kararı almış.
Leyla Zana bu bayramda da içerde kalacak. Uygulanan infaz yasası farklı olduğu için, Leyla' ya hiç bir uyum yasası uymuyor.
Önemli değil. Zaten bayramda havalar da yağmurlu ve soğuk geçecekmiş.
Bu havada dışarıda olmanın fazla bir tadı da yok zaten. İnsanın sağlığı bozuluyor. (ÜF/NM)