En baştan uyarayım: Bu son derece sıkıcı bir yazı! Çünkü otomotiv, erkeklik ve kriz gibi üç "meret" konu ediliyor.
O meretler ki birbirleriyle girift bir bağları var ve biz kadınların da yaşamlarını bir örümcek ağı gibi sarıp sarmalamış vaziyetteler...
Otomobil deyince ilk aklıma gelen, küçük bir kız çocuğuyken rahmetli dedemin zaman zaman bana hediye olarak aldığı çeşit çeşit kibrit kutusu büyüklüğündeki otomobiller olur(du)...
Kırmızı, spor, klasik, küçük, daha büyük, gri, lacivert, iki kapılı, bagajı açılan, kapıları açılmayan, kapıları açılan, bagajı olmayan... Yıllar içerisinde bir kız çocuğuna alınan onlarca oyuncak araba.
Yine, Anadolu Lisesi Sınavlarına hazırlanırken dedem kazanamazsam bana otomobil hediye edeceğini söylemişti; ama gerçek bir tane! Bir türlü anlam verememiştim. Israrla oyuncak otomobil hediye etmesini zaten anlamıyordum ama sınavı kazanamadığım takdirde alınacak gerçek bir otomobili hiç mi hiç anlamamıştım. Nasılsa süremeyecektim. Küçük otomobillere yaptığım gibi oyuncak bebeklerimi üzerine koyup sürükleyemeyecektim. Kapılarını açıp kapamama da izin vermeyeceklerdi. E ne yapacaktım ki başka?
Dedem sınav sonuçları açıklanmadan vefat etti. Ben sınavı kazandım ama uzun süre dedemin kırmızı bir otomobille gelip beni gezmeye götüreceğini hayal ettim. (On bir yaşındaydım henüz!) Otomobilin benim için tek işlevi de buydu çünkü: Dedemle vakit geçirmek.
Yıllar sonra ehliyetimi aldığımda da durum çok değişmedi. Dedemle olan anılarım dışında hiç ilgimi çekmedi o çelik yığınları. Hatta sürücü koltuğundaki erkeklerin davranışları çok itici ve kaba geldiğinden, iyice uzaklaştım. Trafik de cabasıydı. Herkesin içindeki canavar ortaya çıkıyordu, kimse de bir yere ulaşamıyordu. Ya birbirlerini yiyor ya da kaza yapıyorlardı. Aklımın en arka köşelerinde bir halının altına süpürdüm otomobil konusunu, yıllar boyunca da hiç o halıyı kaldırıp altına bakmaya yeltenmedim.
Hasbel kader bir otomotiv şirketinden teklif atınca, İlk tepkim itiraz etmek oldu." Hiç ilgim de bilgim de yok otomobillere dair" dedim insan kaynakları yetkilisine.
Hem daha önceki tecrübelerim gösteriyordu ki erkeklerin öncelikli ilgi alanına giren endüstrilerde (spor, tütün, bankacılık, otomotiv vb) hepten mutsuz oluyordum.
Daha önce bu sektörlerde yer alan iki farklı şirkette çalışmıştım ve erkeklerin bu şirketlerde iyiden iyiye 'erilleştiğine' iyiden iyiye 'hoyratlaştığına' birinci elden tanık olmuştum.
İnsan Kaynakları yetkilisi şirketteki kadın erkek oranından, şirketin bu konudaki politikalarından, grubun genel kurum kültüründen bahsetti.
Sadece ikna edecek bir kaç güzel söze ihtiyacım vardı sanırım, o otomotiv şirketinde epey uzun bir süre yönetici pozisyonunda çalıştım.
O süreçte de birkaç krize, pek çok pek çok 'eril' erkeğe ve bol bol otomobile denk geldim. Çok da sıkıldım anlayacağınız!
Haddizatında, otomotiv sektörü son derede 'önceden kestirilebilir' (tasavvur edilmesi kolay) bir sektördür.
Miyop astigmat biri çok uzaktan baksa dahi temel birtakım özelliklerini sıralayabilir: Otomotiv sektörü erkek egemen bir sektördür. Sektörün tüm şirketlerindeki tüm üst yönetim kadroları erkektir. Kurulduğu tarihten bu yana da hep erkek olagelmiştir! (Tersini hayal etmeye kalkan olduğunu da hiç sanmıyorum!)
Ayrıca, sektörde her şey aynıdır. Her şey birbirine benzer; şirketler, çalışanlar, otomobil modelleri, teknoloji.
Sadece isimler farklıdır. Yapısı, hedefleri, reklamları çokça benzeşir. Fabrikasyon üretimin en görkemli kalesidir otomotiv sektörü. Yüksek hacimli sermayenin sektörüdür, 'işte yalınlık ve verimlilik' kavramı büyük ihtimalle bu sektör tarafından icat edilmiştir; çünkü disiplin ve plan bu sektörün vazgeçilmezleridir.
Dolayısıyla çokça hiyerarşi vardır. Esnekliği azdır. Özetle, otomotiv sektörü eril bir sektördür.
Sektörün diğer önemli bir özelliği ise, ülke ve dünya ekonomisiyle olan etkileşimidir. Ekonomi bir daraldığında, otomotiv sektörü beş (misal) daralır, işler tıkırında olduğunda, ne kadar çok otomobil satarlarsa o kadar saldırganlaşırlar.
Sektör hızla genişlemeye başlar, obezleşir. Doyma noktası yoktur. Çünkü otomotiv sektörü kapitalizmin burnudur, kokuyu ilk alan olmuştur ve sanayileşmenin öncülüğünü yapmıştır. Kapitalizm yayılacak yeni topraklar bulduğunda ilk otomotiv markalarının hücumu başlar. Ve yine bundandır kapitalist düzenin geçirmekte olduğu gripten en çok otomotiv sektörünün etkilenmesi...
"Ne kadar" yada "nasıl" olduğunu anlatmaya gerek yok: Bu çelik devlerinden bazıları iflas yolunda. Sektör resmen ligden düştü. Şuraya bir sürü rakam sıralayabilirim. Yüzde kaç küçüldüğüne, lig sıralamasında kaç basamak aşağıya kaydığına, kaç kişinin işsiz kaldığına dair... Ama rakamların sadece birer kandırma aracı olduğunu öğreneli çok oldu. Rakamları istediğim gibi seçerek ve sunarak algıyı arzu ettiğim yönde kurgulayabileceğimi fark ettiğimden beri, sayılardan uzak durmaya çalışıyorum!
Hem etrafımıza bakmamız yeterli. Trafikteki araçların kapladığı alana, otobüslerdeki mutsuz insan yığınlarına, gazetelerdeki sektöre dair işten çıkarma haberlerine şöyle bir göz attığımızda dahi anlayabiliriz durumu.
Elbette, otomotiv şirketlerinde çalışan ve bir sabah aniden kendilerini kapının önünde buluveren insanlara da sorabiliriz.
İşten çıkarılanla işten çıkılmıyor, geride kalanların durumu da bir o kadar kötü. Eski dostlarımla konuşuyorum arada, herkesin canı çok sıkkın.
Hepsi de her gün işten çıkarılabileceği endişesi ile gidiyor ofislerine. Sektörün aldığı darbeler nedeni ile şirketlerinde oluşan çatlakları yamamaya çalışıyorlar.
Ve de nefes almaya. (Yabancı yayınlarda ne dediğine bakmayın) Üstelik kadın ya da erkek fark etmiyor!
"Krizin ağırlıklı erkek egemen sektörleri vurduğunu görüyoruz" diyor Spiegel Online'daki makalesinde Susanne Amann*.
Makalesi boyunca da çeşitli ülkelerden rakamlar veriyor. İşsiz kalan insanların ortalama yüzde 55'nin erkek olduğuna dikkat çekiyor. Tehlike çanları kulaklarımı çınlatıyor: Hep erkekler işten çıkarılıyor ha! iyi de otomotiv sektörünün neredeyse yüzde 90'nı erkeklerden oluşuyor zaten! Olasılık hesabı mı yapacağız bir de!? (Bir odada 8 erkek iki kadın varsa, odadan dışarıya 4 kişi çıkarılırsa bunun kaçının kadın kaçının erkek olması beklenir!!!?) Kadın sayısı azdı, olanlara da "işimizi elimizden aldınız" diye düşman kesilecekler. Kadınlar olarak zaten topu topu iki tane kazanımımız var, ondan da olacağız bu gidişle!
Diğer yandan, kriz başladığından bu yana otomotiv sektöründen erkek arkadaşlarımla konuştuğumda dikkatimi çeken bir şey oldu; süngülerinin düşüklüğü.
Şunu anlamalısınız: Bir erkek (çocuğu!) için herhalde hayallerinin işidir bir otomotiv şirketinde çalışmak. Sektörün devliği, malzemenin sertliği vb de düşünülünce işin aslında fallik ikamesi boyutu da anlaşılabilir. (Ve de sektörün, dolayısıyla bu yazının sıkıcılığının kaynağı?) Hem kariyeri vardır hem de otomobili!
Ya işten atıldığında? İkisini birden kaybetmiştir. Daha önemlisi fallik ikamesini, erkeklik sembollerini kaybetmiştir!
Halen çalışanlar ise 'her an kaybetme korkusu' ile çalışmaya devam ediyorlar.
Yanlış anlaşılma olmasın: Kadınlar da en az erkekler kadar korkuyor işlerini kaybetmekten. Onlar da dişlerini sıkıp çalışıyorlar. Ama kadınlar bu konuda erkekler kadar çaresiz ve panik davranmıyorlar. Yani kadınlar 'en zor koşullarda dahi hayatta kalma ve buna rağmen ses çıkarmama' konusunda uzmanlaşmış olduklarından, bununla da biraz daha sakin ve sessiz baş ediyorlar.
Erkekler ise kendi elleri ile kurdukları bu düzenin onları ortada bırakmış olmasına biraz bozulmuş görünüyorlar. Aldatılmış hissediyorlar sanırım.
Fakat bu bizi yanıltmamalı: Tas aynı tas, hamam aynı hamam. 'Eril' erkeklikten taviz yok. Hala aynı maço şakalara gülünüyor. Sektördeki eril disiplin, tahakküm daha da sıkı taşmış vaziyette.
Kadınlar ise (zaten bir çoğu gri ofis duvarlarının ve hakim erkek nüfusunun etkisi ile erkekleşmiş durumdaydı) saçlarını daha da kestirmeye başladı her ne hikmetse!
Bütün bunları yan yana koyunca; aslında sektörün kasvetli atmosferinin iyice koyulduğunu anlıyorum, iyice tekdüze, sıkıcı hale geldiğini. Belki giderek erilleştiğini. Kendini içe doğru kemirdiğini görüyorum sektörün. Bu çelikten burnun amorflaştığını.
Kimbilir belki de hepten çöker sistem, o zaman kadınlar, çocukluğumda dedemin hediyesi oyuncak arabaların üzerinde yaptığım gibi, otomobillerin üzerinde dans ederek devrim yapar! Ama otomobiller o güne dek sıkıcı kalmaya devam edecek. (HS/EZÖ)
* Men Bearning the Brunt of Layofss, Susanne Amann, Spiegel Online